Onur Toparlak: „müzik sözle beraber başlar”

Onur Toparlak „Pilav ve Sohbet Günleri”nin 28 Şubat 2017 tarihindeki toplantısında konuğumuz olacak. Acaba konuğumuzun Macar edebiyatıyla ilişkisi nasıl başladı ve ilk olarak hangi Macar şiirini besteledi?

Türkinfo: Fransız besteci Debussy „Sözün bittiği yerde müzik başlar” der. Haklılık payı var mı? Bestelediğiniz şiirleri nasıl seçiyorsunuz?

Onur Toparlak: Debussy’nin sözünde elbet haklılık payı var. Ama besteleme işinde „sözün bittiği yerde müzik başlar” yerine „müzik sözle beraber başlar” da denilebilir. Bestelediğim şiirleri (evet, açık konuşalım) önce öznel beğenime göre, sonra da „müzikle o şiire bir şey katabilir miyim” ya da „şair bunu besteleyecek olsa bunu nasıl yapardı?” sorusuna tatmin edici bir cevap bulmuş olmama göre seçiyorum.

Türkinfo: Macar edebiyatıyla ve şiiriyle nasıl tanıştınız?

Onur Toparlak: Macar Edebiyatı ve şiiriyle tanışmam şöyle oldu: Budapeşte’ye ilk kez geldiğim yıl olan 1993 senesinde eşim Sunahan Develioğlu ile beraber Öröm utca’da bir IBUSZ evinde kaldık. Ve ondan bana bir şiir kitabı vermesini söyledim. O da Petőfi’yi verdi ve Szerelem’i de oracıkta besteledim. Bu tamamen böyle oldu. Ama daha geri gidersem ilk olarak 1982 senesinde Ahmet Erhan’ın bir şiirinde Attila József ismine rastladım ve daha da önce, 74 senesinde, on yaşındayken, pek çok dünya çocuğu gibi. Pál Sokağı Çocukları’nı okuyarak tanıştım Macar edebiyatıyla ilk.

Türkinfo: Hangi Macar şairler sizin üzerinizde özellikle etili oldu? Ve neden?

Onur Toparlak: Soru etkilemeden bahsettiğine göre, etkileme sırasıyla Attila, Petőfi, Radnóti. Hepsi de trajik öyküleri ve bir de erken yaşta ölmeleriyle.

Türkinfo: „Fen kökenli bir mühendis ve „lirik” bir müzisyen arasındaki uyumu nasıl sağlıyorsunuz?

Onur Toparlak: Müzik fenden bağımsız değil. Hattâ, zaten matematik müzikten doğmuştur. İkisinin o kadar uzak olduğunu düşünmüyorum.

Türkinfo: Türkiye’de elit barlardan, gece kafelerine ve klüplerine kadar pek çok yerde sahne alıyorsunuz. Hedef kitlenizi nasıl tarif edersiniz?
Onur Toparlak: Tarif basit. O gece orada olan insanlar.

Türkinfo: „Ozan”, „modern halk ozanı” tanımlaması sizin için uygun mudur?

Onur Toparlak: Ozan deyince biraz iddialı, şehirli olmayan ve gezgin çağrışımları geliyor. Ben kendimi daha çok „kentli”. „Gitarist – şarkıcı” ya da „alçak gönüllü bir müzik emekçisi” gibi tanımlamayı tercih ederim.

Türkinfo: Geçtiğimiz günlerde genç bir Türk Rock grubu neredeyse mükemmel bir Macarcayla ünlü Macar Rock operasından bir parçayı söylüyordu ve büyük bir başarı da kazandı bununla. Sizce Türkler Macar müziğini ya da şiirini ne kadar tanıyorlar?  

Onur Toparlak: O videoyu ben de izledim ve çocuklar hakikaten çok iyi. Bence Türkler Macar müziğini % 1 oranında tanıyor. Yani 80 milyon içinde sekiz yüz bin kişi ya var ya yok. Yâni belki rakamlar biraz değişebilir. Oldukça az. Kendi adıma ilk Omega ile tanıştım Macar Rock müziği ile. Yine yetmişlerin sonunda.

Türkinfo: Macarlar için Türkiye Doğuya açılan esrarengiz bir masal dünyası gibi. Siz ilk kez Macaristan’a geldiğinizde neler hissettiniz? Macaristan ve Macar kültürü sizin için neden çekici?

Onur Toparlak: Macaristan’a ilk kez gelişimde biraz üşüdüm, sakinleştim ve hüzünlendim. Burası (benim yaşadığım yüksek tempolu metropole göre) daha sakin olduğu için ilgi çekici.

Türkinfo: Çok kez Macaristan’da da sahne aldınız. Macaristan’da sizin sanatınıza karşı tepkiler nasıldı? İzleyicilerin tavrını nasıl buldunuz?

Onur Toparlak: Çok ilgili, bilgili ve saygılı ve yeri geldiğinde de katılımcı. Bir de profesyonel müzik performanslarımda genellikle gürültülü patırtılı yerlerde sahne aldım. Macaristan’daki etkinlikler „dinleti” havasında geçtiği için güzel bir duygusal  tatmin boyutu da oldu hep.

Türkinfo: Son olarak, okuyucularımızın da bildiği gibi 28 şubat 2017 tarihli „Pilav ve sohbet günleri” etkinliğimizde bu kez konuğumuz siz olacaksınız. Repertuvarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz? Hangi şairler ve hangi şiirler olacak?

Onur Toparlak: Önce Petőfi elbet ilk bestelediğim şair olduğu için. Sonra hazır 19. yüzyıla gitmişken Türk Şiirinin iki „kurucu babası” Yahyâ Kemâl ve Ahmet Hâşim’e bir selâm verip Ady Endre ile yüzyıl değiştireceğim. Yirminci yüzyıl ise Nâzım Hikmet ile başlayıp Attila József ile sürecek, Orhan Veli ile biraz gülümseyecek ve geçenlerde ölen Kobzos Kiss Tamás’ın anısına Âşık Veysel ile son bulacak.

 Alexandra Korom – Türkinfo