İNSANLARIN TÜRKÜLERİ KONSERİ

Devlet desteği, sponsor ve dahi iman gücü yerine her zamanki gibi dostluğun dayanışmasıyla gerçekleştirecek, Türkinfo Vakfı olarak on beş yıldan beridir yaptığımız kültürel faaliyetlere bir yenisini daha ekleyecektik.

Parolamız “446A98”di.

Dördüncü ayın, dördünde, saat dörtte değil de altıda, Andrássy caddesi 98’de “İnsanların Türküleri” konseri için bir araya gelecektik. Hazırlıklar sürdü, gün geldi çattı.  Konseri ballandırmazdan önce, “madem Budapeşte’deyiz, kokusu gelsin” kabilinden azcık etkinliğin yapılacağı binadan bahsedeyim:

SARAYIMSI APARTMAN

Konserin yapılacağı 98 numara; günümüzde  MagnetHáz  olarak bilinmekte.  Kent tarihçilerine göre ise; Pallavicini Palota. 

Pallaviciniler İtalya’da asil bir aile. Kökleri 1000 yıl öncesine kadar izlenebiliyor. Ailede çok ilginç kişilikler var. (*) Çeşitli mensupları Avusturya Macaristan İmparatorluğunda yaşamışlar.

İşte bizim konserimizin yapılacağı binanın sahibi de bu aileye mensup bir diplomat. Pek çok yerde görev yapmış, hatta 1906 yılında İstanbul’a sefir olarak atanmış. I. Dünya Savaşı arifesinde ve savaşta Avusturya – Macaristan’ın Osmanlı  devlet adamları ile müzakerelerini yürüten  en önemli isimlerden biri.  Liman von Sanders’in hatırâtında yazdığına bakılırsa ilginç bir kişilik: “Johann Markgrav von Pallavicini eski ekole mensup bir diplomattı. Kendisi her önemli haberi aldığında şaşırmış gibi görünürdü”…

Her dâim şaşırmış numarası yapan kurt diplomat Peşte’nin en nâdide yerindeki bu binanın arsasını da Buda Kalesi’ndeki Sándor Sarayı‘nın mülkiyeti karşılığında alıyor. Sándor Sarayı günümüzde cumhurbaşkanı konutu ve çalışma ofisi olarak kullanılıyor. Diplomat takas sonucu elde ettiği Andrássy caddesindeki  yeni  arsasına 1882 yılında eklektik bir yapı konduruyor. Binanın mimarı da Petschacher Gusztáv.

İlk bakışta saray sanılabilirse de esasen geçmişte de lüks bir apartmandan başka bir şey değilmiş. Orijinal planlarında sarayımsı apartmanımız hepi topu iki daireden ibaret. Oda sayısı ise, daire sayısı ile ters orantılı. Her bir daire on dört oda olarak tasarlanmış. Elbette kiracıları da seçkin kişiler: Ünlü Batthyány ve Széchenyi ailelerinin torunları. Uzun yıllar bu dairelerde oturmuşlar.

Yapı ikinci dünya savaşında hasar görmüş ve sağ kısmı tamamen yıkılmış. Restorasyon gördüğü sosyalist dönemde ise, daireler küçültülerek birçok büro ve salon oluşturulmuş. Bugün salonlar bizim gibi etkinlik yapmak isteyenlere kiraya veriliyor.

KONSERİMİZ AY ÇİÇEĞİ SALONUNDA

Türkinfo’nun düzenlediği “ İnsanların Türküleri” konseri “Ay çiçeği salonunda. Büyükadalı sanatçılar Hannah Berger ve Onur Toparlak birlikte sahne alacaklar.

Hannah Berger müzik kariyerine Macaristan’da başlamış, İstanbul’da sürdürüyor. Her iki ülkede de tanınmış, Urfa’da on binler karşısında türküler söylemiş bir sanatçı. Almanya’da yaşayan bir Türk iş insanıyla evli. Almanya – Türkiye – Macaristan üçgeninde yaşıyorlar.

Onur Toparlak da Türkinfo takipçilerinin yakından bildiği bir isim. Türkinfo’nun 2017 yılında düzenlediği Türk ve Macar şairlerinden “Hey martılar” konseri ile tanıdık onu. Yine  2019 yılında  Cihan – Müge Terlan ile birlikte tümüyle Orhan Veli şiirlerinden oluşan bir  konser vermişlerdi.

Bu defa Hannah ve Onur, Türk ve Macar türkülerinden bir repertuarla karşımızdalar. Sanatçılar programlarına şiir okuyarak başlıyorlar:

İnsanların türküleri kendilerinden güzel,

                           kendilerinden umutlu,

                            kendilerinden kederli,

         daha uzun ömürlü kendilerinden.

Sevdim insanlardan çok türkülerini.

İnsansız yaşayabildim

         türküsüz hiçbir zaman.

Hiçbir zaman beni aldatmadı türküler de.

Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.

Bu dünyada  yiyip içtiklerimin,

         gezip tozduklarımın,

         görüp işittiklerimin

         dokunduklarımın, anladıklarımın

                   hiçbiri, hiçbiri,

beni bahtiyar etmedi türküler kadar..

Nazım Hikmet /20 Eylül 1960

Salon dolu. Sandalye ilavesi yapılıyor. Yetmiyor, bir kısmımız yer minderlerine oturuyoruz. Gelenlerin çoğu Macar.

KONSERDEN NAKLEN

“Divane aşık gibi” ile başladı program. Karadeniz’den hop atladık Macar halk şarkısına; “Azt gondoltam eső esik…Sandım ki yağmur yağıyor meğer akan göz yaşımmış”.  Hannah o kadar dokunaklı okudu ki, şairin dediği gibi  “türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin”.

Ardından gelen aksak ritmli anonim bir türkü: Yağmur yağar taş üstüne. Zara’dan dinlemişliğim var. Hatta doğru hatırlıyorsam Barselona Klezmer Band bile söyledi. Oy dilidili vay dili dili kuş dilidili Mevla kulu sevdim seni…vay!

Hannah  şimdi de sıradakini “bir Azeri ezgisi” diyerek anons ediyor.

“Ay gız..bu gala…sen gelmez oldun” lu pek çok  Azeri şarkısı aklımdan hızla akarken, sahneden “Dağlar kızı Reyhan”la sürpriz yapıyorlar. 1969 yapımı Kartal Tibetli Filiz Akınlı Metin Erksan filmine ışınlandım bile. O yıllarda bir şarkı meşhur olunca hemen şarkıya senaryo yazılır film çekilirdi. “Arım Balım Peteğim” hafızamda kalanlardan. Dağlar Kızı Reyhan’ı da Kamuran Akkor’un sesinden dinlemiş ve pek sevmiştik. Film çekildiğinde Filiz Türker’le evli. Afişte Kartal”la aşna fişna halde resmedilmiş. Rahmetli, karısına “Şoray Kanunları” gibi şart şurt koymamış demek. Film afişlerinde fotoğrafların değil ressam çizimlerinin olduğu yıllar. Ah Hannah nereden nereye götürdün beni.

Bu defa da Onur Tavaszi szél’i söylüyor. Freddie gibi kırık bir Macarca ile mi söylüyor, bana mı öyle geliyor.   Queen grubunun 1986 yılında Budapeşte’de  verdiği  konserde Freddie Mercury bu türküyü kendine özgü  telaffuzu ile  Macarca seslendirmişti.

Sıra Hannah’ta. Buğulu sesi, icrasının gücü ile salonu kedere boğuyor. “Imhol kerekedik-burda yuvarlanıyor bir siyah bulut”. Ağır bir parça. Asılan bir suçluyu anlatıyor. İki sanatçı kanon yapıyorlar,  darağacında sallanıyor asılan. Konserin en ağır şarkısı.

Beklediğim gibi, sıradaki tempoyu yükseltiyor: “Üsküdara gideriken, aldı da bir yağmur, katibimin…” Hannah söylerken Onur şarkının altında üstünde gezinerek koral çeşitlemeler yapıyor. Konser sonrasında iki kişi gözlerim doldu dedi. “Mendilime lokum doldurdum”la ağlamak olacak şey mi? Acaba önceki ağır Macar türküsünün tesiri mi diye düşündüm  ama ağlayanlardan biri Amerikalı ve Macarca bilmiyor. Sonra buldum; tüyleri diken, diken eden,  gözleri dolduran sanatçıların yaptıkları koral çeşitlemelerdi bence.

Bu bölümünden itibaren tempo yükseldi bir daha da düşmedi.

Evlerinin önü yonca… ninne yavrum ninne esmer yavrum ninne ninne ninne …..amaaan….. oh be  uzun hava özlemimi  de giderdiler. İki sanatçının ardışık uzun havaları ilginçti.

Pir Sultan Abdal’dan Dostum dostum. Yine birbirine giren seslerle düet yaptılar. Birinin melodisi bitmeden diğerinin melodisi girdi, sesler birbirinin üzerine bindi. Orta okuldan hatırladığım kadarıyla, çok emin değilim ama buna kanon deniyor galiba .  Rock tarzındaydı. Biraz da Muammer Sun-vari bir düzenleme tadı aldım. Ne demek istediğim Muammer Sun’un “ bir dünya yaratalım”… “gezsem Anadolu’yu” falan gibi şarkıları akla gelince daha mı iyi anlaşılır acaba ?  Yazı ile dinleyici olarak duyguları anlatmak zormuş. Radyo korosu gibi, Modern Folk üçlüsü gibi bu tatlarda dolaştırdılar.

Sahnedeki ilginçliklerden biri de anadili Türkçe olan sanatçının Macarca türkü okuması ise ha keza ana dili Macarca olan Sanatçının da Türkçe türkü okumasıydı.

Kara üzüm habbesi- Süt içtim -Lorke lorke lorke… Güney Doğu potporisi beni benden aldı, az kaldı fırlayıp halaya duracaktım ki bitti. Vallah oynamamak için zor tuttum kendimi.  İki kez bis yaptılar. Doğrusu ben bir Neşet Ertaş bekledim ama yapmadılar. O da bir daha ki sefere diyelim. 

Hannah Berger& Onur Toparlak’a bu güzel konser için, bu nefis müzik ziyafeti için teşekkürler.

(*) Ibık zıbıklar tarihine eklenmek üzere, meraklısı için ek okuma önerisi: 1926 doğumlu, anti faşist , huzuru islamda bulmuş bir  şeyh,  Abdülvahid Felice Pallavicini.

Sunahan Develioğlu- Türkinfo

Fotoğraflar: Senhür Yüksel – Bulcsu Pékh