Mülteci, göçmen ve Avrupa!

153Bugün Ortadoğu’da başımıza gelen birçok tür bela aslında 1900-1920 arasındaki geçmiş tarihten kaynaklanan olaylar. Ne olmuştu o günlerde? Fransızlar daha önce Süveyş Kanalı’nı işgal edip, İngilizleri oradan geçirmemeye başlamışlardı. Bunun üzerine İngilizler karadan sömürgeleri Hindistan’a gidebilmek için o zamanlar Osmanlı eyaletlerinden oluşan Ortadoğu’ya saldırmışlardı. Osmanlı’yı yenebilmek için de Hicaz Emiri Hüseyin’i üç çocuğuna birer krallık verme vaadiyle yanlarına almışlar ve Arap desteği sağlamışlardı. Osmanlı’nın Almanlarla müttefik olması da işe yaramamış ve Osmanlı, topraklarını kaybetmiş ve kısmen işgal edilmişti. Bu arada üç adet de yeni ülke kurulmuştu: Irak, Suriye ve Ürdün. Ama Irak çoğunluğu Şii dininden olan Sünni azınlıklı yeni bir ülke idi ama zaman içinde Sünni yönetimlerin eline düştü. Diğer taraftan da Suriye, çoğunluğu Sünni olmakla beraber zaman içinde Şii yönetiminin eline geçmişti. Böylece bu ülkelerin hepsinde azınlık çoğunluğun tepesinde oturuyordu. Ürdün ise oldukça karışık bir nüfusa ve yapıya sahipti.

Yani bugünkü mezhep kavgasının temeli 100 yıl önce atılmıştı!

Bugün son savaş çıkmadan önce nüfusu 20,5 milyon kişi kadar olan Suriye, ülke içinde 7.6 milyon insanın yer değiştirerek kaçması, 1.5 milyondan fazla kişinin Türkiye’ye sığınması, 1.2 milyon kişinin de Lübnan’a, 700 bin kişinin de Ürdün’e geçmesiyle ve diğer ülkelere sığınanlar da eklenirse, 4 milyon kadar mülteci ve göçmen yaratmış bulunuyor.

Tabii mülteci (veya sığınmacı) kelimeleri ile göçmen kelimeleri ayrı kavramlar. Mülteciler ölümcül tehlikeden kaçan birileri, göçmenler ise daha çok yaşam standardını değiştirmek için ülke değiştiren birileri.

İkinci Dünya Savaşı Avrupa’da 15 milyon mülteci yaratmıştı.1950 öncesinde Hindistan’ın bölünmesi ise 14 milyon kadar mülteci üretmişti. 1960’lı yıllarda ise Bangladeş’in bölünmesi 10 milyon mülteciyi ortalığa dökmüştü. Almanya İkinci Dünya Savaşı’nda yenildikten sonra Polonya, Çekoslovakya ve Sovyetler Birliği’nden kaçan 14 milyon Alman mülteci oluşmuştu.

Bu dev sorunlar karşısında hümanist düşünce sahibi insanlar 1951 yılında Cenevre’de toplanarak bir konferansta karar aldılar: Eğer ciddi boyutta ölümcül tehlike var ise mültecilerin korunması için önlemler alınması gerekiyordu ve (o zaman sadece Avrupa mültecileri için) kararlar alındı. Ancak 1967’de karar tüm dünya mültecilerinin korunması şekline döndürüldü. Son 64 yılda tam 147 ülke bu kuralların altına imza attılar.

Bu yıl Suriye, Afganistan ve Eritrea (Sudan’ın batısında ve Kızıl Deniz kenarında) kökenli milyonlarca mülteci 1940’lı yıllarda Avrupalı mültecilerin kullandığı yolları tersine kullanarak Avrupa’ya ve de özellikle Almanya’ya geçmeye çalıştılar.

Bu yıl sonuna kadar da mültecilerin dışında 400 bin kadar göçmen de Avrupa’ya gelecek, tabii kabul edilirse!
Ama örneğin Macaristan Başbakanı Victor Orban tüm hudutlarını dikenli teller ve duvarlar ile kuşattı ve mültecileri bile içeriye sokmadı. Daha doğrusu Almanya’ya gitmeye çalışan bu zavallı insanlara alenen “hayvan “ muamelesi yaptı. Sırbistan da Macaristan’dan aşağı kalmadı. Çek Cumhuriyeti’nde yapılan ulusal ankette ise vatandaşların yüzde 71 kadarı hiçbir mülteci kabul edilmemesini talep etti.

En komik ve acı olan da Macaristan Başbakanı Victor Orban’ın yaklaşımı idi. Orban vatandaşlarına şöyle bir açıklama yaptı: “Suriyeli mülteciler Türkiye’de hayati tehlike altında altında değiller, neden orada kalmıyorlar da Almanya’ya gitmek istiyorlar?” Bu sözler söylenirken Türkiye 1,5 milyondan fazla insana kucak açmıştı. Macaristan’a söylenebilecek tek şey “çüş” olabilir!

Macar Başbakanı Victor Orban gaddar biri ve Almanya’ya gitmeye çalışan göçmenler de gündeme geldikçe (mülteci değil göçmenler için) “Onlar Almanya’nın sorunu, Avrupa’nın sorunu değil ki !” de diyebiliyordu.
Diğer taraftan Avrupa Komisyonu da mülteciler için ülkelere kota vermek için hukuki düzenlemeler yapıyor. Sizce bugünün Avrupa’sı, mülteciler ve göçmenler konusunda önemli boyutta işbirliği yapabilir mi?

Orijinal haber: >>>