17 Ağustosta bir çocuğun ve bir köpeğin kaderi de kesişti

“habersizce usulcacık çıktı gardan ekspres…”

 

Saat 8.30. Miskolc trenindeyim. Bedava Wi-Fi, penceremde bol manzara ve bu satırları yazıyor olduğum küçük bir masam var…

Miskolc, Macaristan’ın üçüncü büyük şehri. Budapeşte’ye iki saat uzaklıkta. Tam olarak 182 kilometre gidecekmişiz. Sanayi ve üniversite şehri. Havalimanı mevcut. Bir de Mancs’ı meşhur!

Bedava wifi ile Google da yuvarlanmayı bırakıp manzarayı seyre koyuluyorum.  Hava puslu…

Marmara depreminin yıldönümü için yollardayım. Depremden bu yana onsekiz yıl olmuş… 17 Ağustos 1999’da, saat 03.02’de, 7.5 şiddetindeki o korkunç sarsıntıda yaşadıklarımı yazmayacağım. Başkalarının acılarına saygısızlık olmasın. Rakamların soğuk yüzü yardım etsin anlatmaya.

–        Resmi raporlara göre 17.480 ölüm. 23.781 yaralı (resmi olmayan verilere göre ise 50.000 ölüm. 100 bine yakın yaralı) .

–        133.683 çöken bina ile yaklaşık 600.000 kişi evsiz kaldı. 16 Milyon insan depremden değişik düzeylerde etkilendi…

Yüreğim bu kadarını kaldırıyor. Gözümün önünde canlanan görüntüleri trenin penceresinden akıp giden yeşille yıkamaya çalışıyorum.

“Vefa” sadece İstanbul’da bir semt adı değilse eğer: Gidilecek

Macar kurtarma ekibi ile yardıma gelen kahraman köpeğin anıtına çiçek koymaya gidiyorum. “Vefa” sadece İstanbul’da bir semt adı değilse eğer: Gidilecek. Mancs’ın ayaklarının altına çiçekler serilecek. Bu yolculuk boynumuzun borcu!

Efsane arama kurtarma köpeği Mancs’ın heykeli

Mancs efsane bir köpek. Türkçe okunuşu; Manç. Anlamı; pençe…  Macaristan’ın Miskolc şehrinden gelen Spider Kurtarma ekibi ile Mancs, depremden 82 saat sonra dört yaşındaki Hatıra’yı enkazdan sağ salim çıkarmıştı…

Tren yine durdu. İstasyonları not ettiğim listeye ekliyorum: Karácsond. Ne işime yarayacaksa? Pencerede farklı bir faaliyet yok. Yine yeşil, yine yeşil… Başka tonlar olsa da bir süre sonra sıkıyor. Yeşil yorgunu oldum. Sandviçimi yiyeyim. Basmışım kıvırcığı içine. O da yeşil. Elime sağlık güzel olmuş ama. Karşı koltuktaki ihtiyar bana heves etti, karnını doyuracak sanırken, meğer şarabını çıkartırmış. Ortalığı ucuz şarap kokuttu. Dişsiz ağzıyla güldü. Ben de gülümsedim. Eh bu gülümseşme tanışıklığından sonra trene bakar gibi bakmayı hak bilirim: Şarabı vişne suyunun içine katıyor. Elinin ayarı da iyiymiş. Döküp saçmadan koydu.

  • Bak rengi ne güzel oldu!

Nedense, “Bravo” deyiverdim. Gerçekten de kışkırtıcı bir bordo. İhtiyar omuz silkiyor benim ‘bravo’ma. “Ben bunu hep yapıyorum” diyor. En iyi bordoyu yakalamak için yıllardır kırmızı şarap ve vişne suyunu karıştırıyor, öyle mi?  Oysa en iyi bordo henüz yapılmamış olandır. Şairden biliriz biz bunu. Nazım’ın dizeleri, Zülfü’nün sesi yolculuğa eşlik etsin:

En güzel deniz:

Henüz gidilmemiş olandır.

En güzel çocuk henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz:

Henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:

Henüz söylememiş olduğum sözdür…

Saat 10.20 Miskolc’e az kalmış… Önce çiçekçiyi bulmalı. F.Zsuzsa çiçek işinden iyi anlar. İyi ki ona danıştım. Sayesinde, son kalan iki flamingo çiçeğini dün akşam kapattırdım. Yoksa hayatta akıl edemezdim internet üzerinden çiçek ayırtmayı. Flamingoyu bir çeşit pembe kuş diye bilirdim, meğer çiçeği de varmış…  Yazı molası, devamı uygun bir mahal bulunca…

Saat 11.30. Uygun mahal bulundu: Forintsöröző. Mancs heykelinin tam karşı köşesindeki biracı. Bu saatte Macarlara uyup bira içecek halim yok, kahve içiyorum tabii ki. Nerede kalmıştık? Miskolc…

“Miskolc enteresan, nev’i şahsına münhasır bir kent. Ben sevdim”

Geniş caddeleri var. Her yer tramvay rayları ile örülü. Trafik ışıkları sesli. Tramvay geliyor, yayaya kırmızı… şuracık… geçiversek…olmaazzz,  dıııııııt… Öyle böyle değil, habire ötüyor! Pastaneleri bol. Binalar güzel. Fakat anlaşılan o ki,  Avrupa Birliği’nin fonlarından henüz nasiplerini almamışlar. Tamire muhtaç. Vitrinlerdeki  giysiler, ayakkabılar demode.  O vatkalı elbiselere sevinçten delirecek tek kadın; saçında mandalı ile seksenli yılların Serpil Çakmaklı’sıdır herhalde.  Zaman durmuş  gibi. Ömer Kavur, “ Anayurt Oteli 2’”yi burada çekebilir mesela. Sanki Anadolu kasabalarının havası var . Enteresan, nev’i şahsına münhasır bir kent. Ben sevdim.

Heykelin karşısındaki durağın otuz metre ilerisinde çiçekçiyi kolayca buluverdim…

Forintsöröző’de olduğumu unutmuşum. Sağolsun hatırlattı masa komşum. Birasını ve çantasını bana emanet ederek tuvalete gitti. Dağıttı beni. Ne güzel anlatıyordum oysa. Güvenilir insan bir ben mi varım koca barda… Niye ben?  Neyse soluklanmış olayım… Teşekkür… Bir şey değil…Çanta teslim. Yazıya devam. Nerdeyiz? Hah…

Mancs’ın çiçekleri hazırlanıyor

Nostalgia çiçekçisi… “İyi günler! Dün biz iki flamingo çiçeği ayırtmıştık” la başlayan diyalogun ardından satıcıyla birlikte flamingoların yanına konulacak beyaz çiçekleri, kurdeleyi seçtik. Üzerine altın rengi kalemle benim söylediğim sözcükleri yazdı: a turkinfo nevében (türkinfo adına)  köszönettel (teşekkürle)…Özenle yaptı buketi. Çiçeklerin saplarına üç küçük tüp yerleştirdi. Bu tüpler sıcakta bile birkaç gün idare edermiş. Son olarak çiçeklerin canlı duruşunu muhafaza etmesi için bir ilaç sıktı ve beni sokağa kadar yolculadı.

Açık söyleyeyim; heykelin önünde bir miktar heyecanlandım. Heykeltraş Szanyi Borbóla’nın bronzdan yaptığı Mancs heykeli  kentin en merkezi noktasında, köprünün başında. (Szemere u. Szinva híd) 18 Aralık 2004 tarihinde dikilmiş. Mancs, kıymeti hayattayken bilinenlerden… Ölümü  iki yıl sonra (2006’da) akciğer embolisinden. Ondört yaş yaşamış. Köpek için kısa bir ömür değil.

“Doğduğunda on bir kardeşi ile birlikte çöplükteymiş”

Alman kurdu yavruyu László Lehóczki  sahiplenmiş. Altı aylık olduğunda arka ayaklarından birini doğru dürüst kullanamıyormuş. Veteriner  kemiklerinin düzgün gelişmemiş olduğunu kafa yapısında da şekilsel bozukluk olduğunu tespit etmiş. Lehóczki László köpeğinin yapabileceklerine odaklanmış. Onun  çok iyi bir arama kurtarma köpeği olacağını hissetmiş. Bu doğrultuda eğitim alan Mancs, Miskolc Spider Kurtarma ekibinin elemanı olmuş. Mancs’ın hikayesinin bizlerle ilgili kısmı ise özetle şöyle:

Mancs ve sahibi László Lehóczki

Ağustos 1999’da 45 saniye süren deprem İzmit’in Bekirpaşa beldesinde dört katlı bir evi yerle bir etmişti. Enkaz altında çocuğun olduğu söylendi. Mancs’a küçük çocuğun yorganını koklattılar. Mancs heyecanla yerini gösteriyor, kuyruğunu sallıyor, eşeleniyordu. Ekibin çalışmaları sonucunda küçük çocuğun hala canlı olduğu tespit edildi. Ancak ulaşılması zor bir yerde sıkışıp kalmıştı. Kurtarma çalışmaları uzadı. Çalışmalar devam ederken Mancs çocuğun hayatta kalabilmesi için daracık bir yerden geçerek ona su taşıdı. Yıkıntıdan her çıkışında kuyruğunu sallıyor, yaşadığını haber veriyordu.  Macar kurtarma ekibi ve köpekleri  Mancs, dört yaşındaki Hatıra’yı  82 saat sonra enkaz altından canlı çıkarmayı başardılar.

Depremden bir sene sonra Köseköy beldesindeki prefabrik konutlarda buluştular.  Manç’ın Hatırası sarı saçlı renkli gözlü sevimli bir kız çocuğuydu…

“Kurtardığı çocukla karşılaşınca sevincini görmeliydiniz”

Manç’tan ağzındaki buketi usulca çocuğun önüne koyması beklenirken, Hatıranın sesini duyar duymaz fırlattı attı. Sevinçten çılgına dönmüş bir halde Hatıra’sına koşuyordu. Kavuşma anında kuyruğunu sallıyor, yalıyor, neşeyle havlıyordu… Bu onların son buluşması oldu.

Hatıra, annesi ve László Lehóczki Mancs’ın heykelini ziyaret ediyor

Hatıra Mancs’ın ölümünden sonra, 2015 yılında Miskolc’de düzenlenen törene katıldığında artık büyümüş 19 yaşında çok güzel bir genç kız olmuştu. Bu törende Miskolc Spidert Özel Kurtarma Ekibi’ne Avrupa Parlamento’su Vatandaşlık ödülü verildi. Aynı yıl kahraman köpeğin yaşamını konu alan “Mancs” filmi  Budapeşte sinemalarında vizyona girdi.

Forintsöröző’deyim hala… Yan masa komşum fena halde hatırlattı yine… Bu defa bana benim taklidimi yapıyor. Yazarken durup kafamı kaldırıyor, bir süre tavanı seyrediyor sonra tekrar son hızla yazmaya devam ediyormuşum. Çok komik… Bıraktım yazmayı:

“Gazeteciyim. Mancs yazısı yazıyorum… Istanbul’dan geldim… Tamam sizi de yazarım yazıda… Biliyorum Miskolc’de çok güzel yerler var. Lillafüred milli parkın içinde, doğa harikası… Evet. Yazıyı bitirirsem, vakit de kalırsa, Tapolca’ya, mağaralardaki termal banyolara gitmeyi düşünüyorum… Tapolca otobüsünün nerden kalktığını biliyor muyum? Sanırım biliyorum. Hepi topu iki cadde var, ya bu caddeden ya ötekindendir…

Benim masa komşusu, bardakilere “Türk…” le başlayan izahatlara girişmişken yazıyı bağlayalım:

Evet. Mancs ve sahibi 27 ülkede deprem ve diğer doğal felaketlerde kurtarma çalışmalarına katıldılar. Birlikte yüzden fazla insanı kurtardılar. Lehóczki László Mancs’sız da olsa “Spider Özel Kurtarma Ekibi ile bu dünyadaki faaliyetlerine devam ediyor. Öteki dünya hakkındaki fikirleri gayet net: “Cennet köpeksiz bir yerse gitmek istemem !”

Saat 13.10. Sabahı geride bıraktık. Tamam. Bu bira Mancs’ın  şerefine olsun!

Bitti.

 

 Sunahan Develioğlu-Türkinfo

 

 

1 COMMENT

Comments are closed.