2025. Eylül 11.
Türkinfo Blog Oldal 622

Osmanlı Devleti’nin Doruk Noktasına Ulaştığı Dönem

osmanli-devletiAyaklanma bölgelerini sıkı bir denetim altına aldıktan sonra, huzursuzluğun kaynağı olarak gördüğü Şah İsmail’in üstüne yürüdü. 23 ağustos 1514’te Van Gölü’nün kuzeydoğusundaki Çaldıran’da yapılan savaş, sahra toplarıyla donatılmış Osmanlı ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Kaçan Şah İsmail’in peşine düşen Yavuz savaşmadan Tebriz’e girdi.

I. Selim, babası II. Bayezid’in ordularını art arda yenilgiye uğratan Memluklara karşı 1516’da harekete geçti. Ateşli silahları sayesinde kazandığı Mercidabık (24 ağustos 1516) ve Ridaniye (22 ocak 1517) savaşları Osmanlı İmparatorluğu’na Suriye, Filistin ve Mısır’ı kazandırdı; Hicaz Osmanlı himayesine girdi. Yavuz Sultan Selim kazandığı topraklara, Mısır’daki son Abbas halifesinden devraldığı halife unvanını da ekledi. Böylece Osmanlı İmparatorluğu, İslam dünyasının hem din hem de siyasi önderi durumuna geldi. Yavuz 1520’de İstanbul’dan Edirne’ye giderken yolda ölünce yerine oğlu Süleyman geçti.

Detaylar >>>

2015-01-07
hakkindaoku.com

Randevusuz gezilemeyen müze

muteferrikaMüzenin sorumlusu ve sanat tarihçisi Aytekin Vural, müzenin kuruluşunun ikinci yılına doğru yepyeni projelerle daha heyecanlı yolculuklara hazırlandıklarını söyledi.

Yalova’nın, gelecek aylarda kağıt kongresine ev sahipliği yapacağı bilgisini veren Vural, “İki hafta önce Uluslararası Kağıt Yapımcıları ve Sanatçıları Derneği, iki yılda bir dünyanın çeşitli ülkelerinde etkinlikler düzenleyen Dünya Kağıt Kongresine aday olduğumuzu açıkladı. Bu bizim için çok sevindirici bir şey çünkü Türkiye’de ilk defa uluslararası bir kağıt kongresi yapılacak ve bu da müzemizde gerçekleştirilecek. Yüzlerce yerli ve yabancı konu uzmanı bu kongreye katılacak” diye konuştu.

Detaylar >>>

2014-11-14
trtturk.com

Dört Asır Arayla İki Büyük Zafer – Prof. Dr. İlber Ortaylı

İlber-ORTAYLIYıldönümleri bugünlere tesadüf eden; 1526’daki Mohaç Savaşı Avrupa tarihini değiştirdi, 1922’deki Dumlupınar Muharebesi de bu toprakları Türklerin anavatanına dönüştürdü.

1526 yılında Kanuni Süleyman Han’ın orduları, Avrupa’nın kudretli krallığı Macaristan’ı ortadan kaldırdı. Daha evvelki bir ant-laşma gereği Avusturya Büyük Dükü Ferdinand, Macar Kralı’nın kız kardeşi Anna ile; Macaristan Kralı Layoş da Ferdinand’ın kardeşi Maria ile evlenmişlerdi. Bu çifte düğün gereği, hangi hükümdar erken ölürse taç öbür tarafa miras kalıyordu. Türk hakimiyet telakkisinde yeri olmayan bir kurumdur fakat Avrupa tarihinde geçerli bir siyasi veraset biçimiydi.

Tabii Avusturyalılar 1526 Ağustos’unda kralın ölmesine rağmen Macaristan’ı sahiplenemedi. Burada bir noktayı daha belirtmek gerekir; Avusturya Büyük Dükalığı mukaddes Roma-Germen İmparatorluğu’nun bir parçasıydı. Ama bu ülkeye bağlı Bohemya ve Macaristan’ın Germen İmparatorluğu ile alakası olmadı. Avusturyalılar Türk fethinden sonra, Macaristan olarak sadece bu krallığa bağlı olan bugünkü Slovakya’yı miras diye ele geçirdiler ve Macar tacını bu küçük ülkenin başkenti olan Pressburg veya Bratislava’da giydiler.

En objektifi Macarlar

İmparator II. Joseph gibi bazı hükümdarlar Macar tacını giymemekte ısrarlı davrandı; nedeni Macar asillerinden olan “diyet” meclisinin karar ve istişaresini dinlememektir. Macarlar da II. Joseph’e taç giymemesinden dolayı “şapkalı kral” derlerdi.

Ta 1686’da Budin elden çıkana kadar Avusturyalılar -daha doğrusu Almanlar- ile Osmanlı Türk İmparatorluğu arasında Macaristan için mücadele eksik olmamıştır. Macar krallığını resmen ortadan kaldıran Kanuni Süleyman hayatını yine Zigetvar’da eski Macaristan toprağına ait fakat Avusturyalıların elinde bulunan bu kalenin fethi ile noktaladı. 1526 Mohaç Meydan Savaşı, Osmanlı ordusunun çok az kayıpla bir günde karşı tarafa 0 binin üzerinde kayıp verdirerek nihai zaferiyle sonuçlandı. Kral Layoş da savaşta hayatını kaybedenler arasındaydı.

Detaylar >>>

2014-11-03
turkulkusu.com

Kossuth’un Anıları Müzesi – Kütahya

Lajos_Kossuthi19. Yüzyılın ilk yarısında Macaristan, batılı devletlerin verdiği örnekler ışığında kendi toplumsal bunalımından kurtuluş çaresini, burjuva niteliğinde gelişme yolunda araması gerektiğini görmüştü. Bu dönemim en seçkin kişileri, yenileşmeye yönelebilmek için hem burjuva reformlarının hem de ulusal özgürlüğün aynı zamanda zorunlu olduğunu sezmekte gecikmediler. Bu amaç uğrunda ulusal beraberlik ilan etmişlerken aynı sıralarda Macaristan’da da feodalizmdeki anlamından faklı temelinde burjuva özlü yeni bir millet kavramı doğdu. Ne var ki bu hareket, çoğunluk tarafından kabul edilebilecek amaçları belirleyen ortak bir programdan yoksundu. İşte bu ödevi Lajos Kossuth üstlendi ve birkaç yıl içinde bağımsız milli burjuva devletinin yaratılması konusunda geniş kapsamlı bir programı ana çizgileriyle belirledi.

15 Mart 1848’de Macaristan-Peşte devrim patlak verdiği zaman bağımsızlık ve özgürlük isteklerle ümitlerle dolu Avrupa, senenin son baharına kadar artık genellikle sakinleşmişti. Devrimler olup bitmiş, Venedik’in direnişi yanında, bir tek Macaristan’ın savaşı sona ermemişti. Avusturya askeri destek sağlamak amacıyla Rus Çarıyla ittifaka girişince, bu büyük kuvvet üstünlüğü karşısında Macar Özgürlük savaşı yenilgiye uğradı. Lajos Kossuth 17 Ağustos 1849’da ülkeyi terk etti ve mültecilerin büyük bir kısmıyla birlikte Vidin’e yerleşti.

Avusturya ile Rusya eski anlaşmaları öne sürerek mültecilerin kendilerine teslim edilmelerini istediler ve daha ilk günlerde Babıãli’ye, bu isteklerini yerine getirmediği takdirde Osmanlı Devleti’ni savaşa sürüklemiş olacağını duyurdular. Öte yandan Babıãli, ülkenin toplumsal ekonomik durumu ve Tanzimat’ın yol açtığı iç zıtlıklar yüzünden, tek başına bu iki büyük devlete karşı savaşa girişemeyeceğini, nazırların çoğunluğunun belirttiği gibi açıklıkla görüyordu. Bu tehlikelere rağmen Babıãli, mültecileri Avusturya’ya telim etmemeyi kararlaştırdı. O sıralarda Osmanlı Devleti savaştan uzak kalabildiyse bunu İngiltere ile Fransa silahlı kuvvetlerine borçludur. Aslında büyük devletler kendi aralarındaki cepheleşmede Osmanlı Devleti’ni bir köprü görmeselerdi, mülteciler sorunu ne dünya için ne de Osmanlı Devleti için önemli bir sorun olurdu.

Nitekim Rus Çarı, 21 Ekim 1849’da mültecilerin teslim edilmesi konusunda ısrarlarından vazgeçti ve Macar mültecilerde bunun üzerine yola çıkarak 21 Kasım’da Şumnu‘ya ulaştılar. O zaman daha Dışişleri Ali Paşa’nın bu konuda ne kadar mücadele ettiğinden hiç haberleri yoktu. Zira Ali Paşa hem Türk onurunu gözetmek, hem batılı elçilerin teşviklerine ve çarlık elçilerinin baskılarına karşılık vermek, aynı zamanda da mültecilerin gösterdiği yakınlığı kaybetmemek için uğraşıyordu. Çünkü batı ülkelerinin kamuoyu mültecileri destekliyordu. Osmanlı diplomasisinin bu inceliklerini Avusturya ve Rusya ancak zamanla fark etti. Babıãli’nin mültecilere bilinçli olarak saygıyla davrandığını nihayet gördüler. Avusturya intikamını alamazdı. Ali Paşa’nın sözleri durumun nasıl değiştiğini yeterince anlatıyordu.

Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin önüne konulan her şeyi imzalamayacağını, Avusturya’nın müdahale denemelerini reddettiğini bildirdi ve mültecilerin gözaltında bulundurulması konusunda Osmanlı Devleti’nin pek büyük sorumluluk yüklendiğini, fakat Babıãli’nin bu sorumluluğu tek başına taşımak istediğini vurguladı. Böylece Avusturya’nın rızası aranmadan 16 Şubat 1850’de mültecilerin yöneticileri Bursa üzerinden Kütahya’ya gitmek üzere yol çıkarıldı. Mülteciler Kütahya’da şimdiki Belediye binasının bulunduğu Kışlaya yerleştirildiler. Lajos Kossuth daha sonra buradan zevkli bir biçimde ve büyük bir titizlikle onarılmış olan 18.yüzyıldan kalma bu eve taşındı ve burası kısa zamanda uluslararası ilginin merkezinde yer aldı. Kossuth bulunduğu koşullara uygun olarak, bir öndere, Kral naibine yaraşır biçimde yaşamını düzenledi. Subaylar Kossuth’un emrinde sırayla görev yürütüyorlardı.

Kossuth günde 10 – 12 saat çalışıyor, Türk devlet adamlarına İstanbul’daki İngiliz ve diğer elçilere uzun politik mektuplar ve incelemeler yazıp gönderiyordu. Bir yandan da Türkçe öğrendi ve Türkçe dilbilgisi kitabı yazdı. Batıdaki yeni girişimlere hazırlık yaparak İngilizcesini geliştirdi. Kossuth bu evde Macaristan’ın yeni anayasa tasarısını hazırladı. Fakat milliyetler sorununun çözümünü gene, Macaristan’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına bağladı.

Avusturya’nın protestolarına rağmen 22 Ağustos 1851’de Süleyman Bey Kossuth’a artık mültecilerin Türkiye’den ayrılabileceklerini resmen bildirdi. Bunun üzerine Kossuth kamu oyunu Macaristan davasından yana kazanmak amacıyla önce İngiltere’ye oradanda Amerika’ya gitti. Daha sonra İtalya’ya geçti ve Torino’ya yerleşti. Orada, gün geçtikçe daha az destek görmesine, giderek daha az başarı sağlamasına rağmen Macaristan’ın bağımsızlığına kavuşması uğrunda verdiği savaşını uzun yıllar boyunca, 20 Mart 1894’te hayata gözlerini yumuncaya kadar sürdürdü. Kossuth’un Anıları Müzesi, Türk – Macar ilişkilerinin derinleştirilmesi dilekleriyle gerçekleştirildi. Sergilenen eşyaların kent halkına L. Kossuth’u tanıtmakla kalmayacağını, ayrıca Osmanlı Devleti’nin geçen yüzyılda gösterdiği diplomasi faaliyetlerini, ölüm kalım savaşını da hissettirebileceğini umarız.

Asma kat giriş bölümünde yer alan renkli seramikten büyük harita ziyaretçilere, Lajos Kossuth’un nereden hareket ettiğini ve kendisi için sadece yuvası olmakla kalmayarak aynı zamanda muhacerete zorlanan Macar yurt severlerinin Avusturya’ya karşı örgütlenmelerinde en önemli merkezlerden biri olan Kütahya’ya hangi yollardan ulaştığını göstermektedir. Birinci kattaki ilk oda, erkeklerin oturduğu ve sohbet ettiği odadır. Bu katta Kossuth’un çalışma odası da bulunmaktadır. Burada Kossuth’un Kütahya’da sürdürdüğü yaşamına ilişkin yazılar, kitaplar, kişisel eşyalar bulunmaktadır. Hemen bitişiğinde Kossuth’un yatak odası onunla iç içe çocuklarının yatak odası yer alır. Baş odada Kossuth ve eşi Teresa Kossuth’un fotoğrafı ve gömme vitrinde kişisel eşyaları, Türkçe Gramerin kapağının fotokopisi görülebilir. Aile odasında Kossuth ailesinin fotoğrafları, gömme vitrinde bayan eşyaları, Macar porselenleri ve bir piyano ile Budapeşte’nin eski halini gösteren fotoğraflar vardır. Anı odasında ise Macaristan’da 19. yüzyılda giyilen kıyafetler, Kossuth’un silah arkadaşlarının fotoğrafları, Macaristan’da o dönemde kullanılan silahlar ve 4 kişi tarafından taşınabilen seyahat bavulları görülebilir. Asma kat giriş bölümünde yer alan renkli seramikten büyük harita ziyaretçilere, Lajos Kossuth’un nereden hareket ettiğini ve kendisi için ve sadece yuvası olmakla kalmayarak aynı zamanda muhacerete zorlanan Macar yurtseverlerinin Avusturya’ya karşı örgütlenmelerinde en önemli merkezlerden Kütahya’ya hangi yollardan ulaştığını göstermektedir.

2010-09-27

Ayna – Macaristan Samanyolu TV -belgesel video-

bp_dalm1Ayna, bu hafta Osmanlı’nın 150 yıl hüküm sürdüğü Macaristan’dan ekrana geliyor. Budapeşte’nin ilk kapalı pazarı olan Çarnok Pazarı’nı ziyaret eden Ayna ekibi, turistlerin dünyanın en önemli nehirlerinden Tuna nehrinde yaptığı tekne turlarını ekrana getiriyor.

Ardından Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan St-Mihail kilisesini görüntüleyen Saim Orhan ve ekibi, Macaristan halk dans grubunu ve sarayı andıran Macaristan kafelerini ekrana yansıtıyor.

VİDEO

2012-11-04

Ankara DT 27 oyunla perde açıyor: “Pal Sokağı Çocukları” -video-

pal-dansFerenc Molnar’ın yazdığı, Tarık Demirkan’ın dilimize çevirdiği, Serra Canbay’ın uyarladığı ve Ebru Kara’nın yönetmenliğini yaptığı gençlik oyunu “Pal Sokağı Çocukları” ise 21 ve 28 Ekim tarihlerinde Akün Sahnesi’nde genç izleyicilerle buluşacak.

 

2012-10-08

Gyula Nemes: Sıfır noktası

nemesgyulaGeçtiğimiz haftalarda verdiğimiz bir haberde Macar sinemasının yükselişine dikkat çekerek, bu ülke sinemasında yaşanan gelişmelere yer vermiştik. Burada aktardıklarımıza ek olarak Macaristan’dan yeni bir film haberi daha geldi.

Bilindiği üzere, 20. yüzyılın en büyük bilim insanlarından biri olan Albert Einstein “eğer ki arılar yeryüzünden kaybolursa, insanoğlunun yaşamak için dört yılı kalmış demektir” sözünün de sahibi. Einstein’ın bu ünlü alıntısı Macar yönetmen Gyula Nemes‘in de ilgisini çekmişe benziyor.

İlki filmi “My One and Onlies” ile 2006 yılında Venedik’te Eleştirmenler Haftasına kabul edilen genç yönetmenin, “Lost World” adlı belgeselin ardından yöneteceği ikinci uzun metrajlı film “Zero” bu konu üzerine inşa edilecek.

Senaryosunu Tamas Beregi‘nin yazdığı film uzun bir süre yapay bal fabrikasında çalıştıktan sonra ormanda arı yetiştiriciliğine başlayan 30′lu yaşlarında bir adamın öyküsünü anlatacak. Ancak arıları çevrede bulunan bir baz istasyonundan etkilenerek ölünce, genç adam çevreyi korumak için bir kampanya faaliyeti yürütmeye başlar. Eylemleri bir zaman sonra radikalleşerek kamusallaşmaya başlar. Fakat bu direniş bile bir zaman sonra müessesenin bileşenlerinden birine dönüşür.

2012-09-29
http://www.sinemakulubu.com

Berlin Film Festivalinde Macar filmi “Gümüş Ayı” ödülü kazandı

Bence_FliegaufAvrupa’nın en önemli film etkinliklerinden biri olan Berlin fılm festivalinde Macar sınaması önemli bir ödül kazandı.

Genç Macar yönetmeni Bence Fliegauf’un, “Sadece Rüzgar” filmi festivalde “gümüş ayı” ödülü olarak bilinen Jüri özel ödülünü kazandı. Film öte yandan Amnesty International Örgütü ödülüne ve de Barış ödülüne de layık görüldü.

Berlin film festivalinin ikinci büyük ödülü olan gümüş ayı ödülünü alan film, Macaristan’da 2008 ve 2009 yıllarında yaşanan Çingene cinayetlerini ele alan bir belgesel. Daha sonra ırkçılar tarafından işlendiği ortaya çıkan cinayetlerde ülkenin değişik köylerinde 12 Romana karşı saldırılar düzenlenmiş ve seri cinayetlerin sorumlusu bir çete daha sonra yakalanmıştı.

Film doğrudan cinayetleri değil, bu cinayetlerin işlenmesini mümkün kılan ülkedeki atmosferi ele alıyor. Bir Çingene ailesinin bir gününü anlatan film, inanların endişe ve korkularını ve de toplumun değişik kesimlerinde var olan önyargıları izleyiciye sunuyor.

Ödül törenindeki konuşmasında “Macar olmakla gurur duyuyorum, ancak bazen ülkemle gurur duymak kolay değil” diyen genç yönetmen büyük yankı uyandıran filmin yakında gösterime gireceğini söyledi.

2012-02-21

Belgesel: Macaristan’da vahşi doğa

vadmagyarMacaristan’ın insandan uzak köşelerinde iki yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan belgesel, doğanın az bilinen canlılarını ekrana taşıyor. İki kartal yavrusunun hayatını, yumurtadan çıktığı andan itibaren belgeleyen çalışma, kartalların hayatına tanıklık yaparken, bir yandan da henüz insan eli değmemiş doğayı tanıtıyor.

2011-04-21

16,474FansLike
639FollowersFollow