Bolivya’da geçen günlerde darbe hazırlığı yapan bazı radikal sağcıların güvenlik güçleri tarafından kaldıkları otelde öldürüldükleri açıklandı. Haberi daha da ilginç kılan baskında öldürülenlerden birinin Macar olmasıydı. Dünyanın iki farklı coğrafyasını birleştiren gelişmeleri Macaristan’dan Tarık Demirkan anlatıyor:
Orta Avrupa’nın Macaristan’ını, Latin Amerika’nın Bolivya’sıyla dünya haber bültenlerinde yan yana getiren acaba nedir? İşte şimdi anlatacağımız öykü, küreselleşen dünyamızda her şeyin birbirine nasıl süratle bağlandığının ilginç bir örneği. Latin Amerika’nın 8 milyon nüfuslu ülkesi Bolivya’da geçenlerde Cumhurbaşkanı Evo Morales hükümetine darbe hazırlıkları yapan bazı radikal sağcıların güvenlik güçleri tarafından öldürüldükleri açıklandı. Sosyalist cumhurbaşkanına radikal sağcılar suikast hazırlıyorlardı. Bu haber, Latin Amerika’nın çalkantılı siyasi gelişmeleri içinde belki fazla bir ilgi uyandırmayabilirdi. Ama ilginç olan, bu baskında öldürülenlerin ikisinin Macar, birinin de İrlandalı olmasıydı. Evo Morales’e karşı suikast ve darbe hazırlıklarını organize ederken öldürüldüğü iddia edilen ekibin lideri Eduardo Rozsa Flores’ti. Dünyanın iki farklı coğrafyasında bulunan Macaristan ve Bolivya işte onun şahsında buluşmuşlardı. Bolivya’da bir otelde güvenlik güçleri tarafından öldürülen Eduardo Rozsa Flores’in hayat öyküsü aslında yirminci yüzyılın son çeyreğinin tüm önemli gelişmelerinin bir özeti gibi.
Eduardo, Macar Yahudisi ressam bir babanın ve İspanyol asıllı öğretmen bir annenin Latin Amerika’daki evliliklerinin çocuğuydu ve Bolivya’da doğmuştu. Aile 1970’li yıllara kadar Şili’de yaşamış, Salvador Allende’ye karşı yapılan kanlı darbenin ardından, binlerce diğer mülteci gibi Avrupa’ya kaçmıştı. Bolivya ve Macaristan vatandaşı olan Eduardo, Budapeşte’de üniversiteyi bitirdikten sonra gazeteciliğe başlamıştı. O yıllar Doğu Avrupa’da güç dengelerinin hızla değiştiği yıllardı. Berlin Duvarı yıkılmış, Yugoslavya parçalanma sürecine girmişti. Bu dönüşüm Eduardo’nun dünya görüşünü de değiştirecekti. Bir zamanlar kendini, babası gibi komünist olarak tanımlayan ve çocukluğunda Şili’de duvarlara Allende’yi destekleyen sloganlar yazmakla övünen Eduardo artık anarşistti.
Yugoslavya’da savaş muhabirliği yapıyor, İspanyol gazete ve dergilerine Sırpların acımasız savaşı üzerine haberler geçiyordu. Ama Eduardo’nun hamuru, dünyaya sadece seyirci olmak için yoğrulmamıştı. Sırp milislerinin gaddarlığına tanık olduğu bir gün, kalemi bırakıp eline makinalı tüfek aldı. Hırvatların yanında, Sırplara karşı savaşan uluslararası bir tugay kurdu. Ve savaş bittiğinde Eduardo artık Hırvat ordusunun bir binbaşısıydı. Savaştaki üstün hizmetleri nedeniyle Hırvatistan vatandaşlığıyla da ödüllendirilerek, Hırvat ordusunu bırakıp Macaristan’a geri döndü. Aradan geçen yıllar, onun dünyasını yine değiştirmişti: Eduardo artık Müslüman olmuştu. Savaşın tarif edilemez acımasızlığını taşıyamayan yüreği, onun anlatımıyla, her zaman olduğu gibi yine ezilenden yana tavır almıştı. Bu yüzden Bosna’da Müslümanlara yapılanlar nedeniyle Müslüman olduğunu söylüyordu. Eduardo Rozsa Flores Macaristan’da küçük bir köye yerleşip, erken emekliliğini yaşamaya başladı. Müslümanlığın yanı sıra, artık radikal sağcı olduğunu da söylüyordu. Küçük bir bağda şarap yetiştiriyor, blog yazıyor, şiirlerini yayınlıyor, kendi hayatını ve Yugoslav iç savaşını konu alan filmler çeviriyor ve Macar Müslümanlar cemiyetinde çalışıyordu.
Ama dünyadaki çalkantılar onun ruhunda da fırtınalar estirmeye devam ediyordu. Latin Amerika’da Sosyalist hareketlerin başarısı, onun hayatı için ilginç bir final hazırlıyordu: Che Guevara hayranı bir komünist olarak ayrıldığı Latin Amerika’ya Sosyalist düşmanı bir radikal sağcı olarak dönecekti… Nerden geldiği bilinmeyen bir teklif, onu Bolivya’da Evo Morales’e karşı askeri bir ayaklanma, bir darbe hazırlamak için Latin Amerika’ya sürükledi. Ve ardından da yanındaki çekirdek kadrosuyla birlikte, aynen çocukluk kahramanı Che Guevera gibi, büyük bir ihtimalle ihanetler sonucu öldürüldü.
Oradan oraya sürüklenerek tamamladığı yarım yüzyıla bile varmayan hayatında, üç ülkenin de vatandaşı olmuş, ama yerküreyi memleket olarak görmüştü. Büyük devletler arasındaki dev kapışmalarda seyirci olmayı reddeden bir karakterdi Eduardo Rozsa Flores. Başına buyruk kişiliği, tam da bu nedenle ünlü Macar film yönetmeni Jancso Miklos’un dediği gibi, yüzyılımızın çalkantılarının bir sembolüydü. Ölümü ardından, yaşadığı küçük köyde Müslüman, Hıristiyan ve dinsizlerin ortaklaşa düzenlediği mütevazı bir törenle anıldı.
Tarık Demirkan – BBC