2025. Temmuz 31.
Türkinfo Blog

Türkinfo’da yeni dönem başlıyor

11rollup.2-121x300Değerli Okur!

Sitemiz bugünden itibaren tamamen yenileniyor.

Modern ve kolayca kullanılabilen bir site haritası ve daha kaliteli bir içerik Türkinfo’nun yayın hayatında yeni bir dönemin işareti. Yedi yıllık bir geçmişe sahip olan Türkinfo böylece “çocukluk dönemini” geride bırakmış oluyor ve çağdaş beklentilere daha da yanıt vererek Türk Macar ilişkileri alanında referans yayın organı olma işlevini yerine getirmeye devam ediyor. „Bir tutam Macaristan – Egy csipet Törökország” sloganımızın da kanıtladığı gibi bundan böyle de hem Türkiye’nin ve hem de Macaristan’ın toplum ve kültür hayatının her alanından size bilgiler ulaştırmaya devam edeceğiz.

Bundan yedi yıl önce Türkinfo Macarlara gerçek Türkiye’yi, Türklere de asıl Macaristan’ı anlatmak için yola çıktığında aslında bu alanda yalnız sayılırdık. Bugün artık “Türk Macar dostluğu” her iki ülke açısından hükümet düzeyinde de öne çıkarılan bir strateji haline geldi. Bu durum bizi memnun etmekle birlikte, yaptığımız işin ağırlığını daha iyi hissetmemize de neden oluyor. Çünkü bu ortam kısa vadeli politik etkilerden uzak durmayı öngören Türkinfo yayın ilkelerinin önemini daha da arttırıyor.

Türkinfo’nun yayın ilkelerini bir daha hatırlatmakta yarar var:

Bağımsızız, ancak tarafsız değiliz. Çünkü halklar ve kültürler arasındaki dostluğa ve uluslararası insan haklarına saygı gösterilmeden insanoğluna layık bir geleceğe ulaşamayacağımızı düşünüyoruz.

Çağdaş düşünce akımlarından ve teknik yeniliklerden yanayız, ancak geleneklere de saygı duyuyoruz, çünkü zorla kesintilere uğratılmamış ve barışçıl bir toplum arzuluyoruz.

Her alanda diyalog talep ediyoruz. Çünkü diyalogla çözülemeyecek toplumsal ve tarihsel sorun olmadığını düşünüyoruz, ancak diyalog sürecinde de adaletten taviz verilemeyeceği kanısındayız.

Ve son olarak da sivil toplumsal ilişkilerden ve kar amacı gütmeyen örgütlenmelerden yana olduğumuzu vurguluyoruz. Çünkü Türkinfo deneyiminin de kanıtladığı gibi insanların gönüllü katkılarla kendilerini ilgi duydukları alanda var etmelerinin inanılmaz enerjiler yaratacağını düşünüyoruz.

Değerli okur! Bizim açımızdan okurlar asla sıradan ve pasif bir kitle değildi. Türkinfo şimdiye kadar da siteyi ve tüm faaliyetlerini okurlarına dayanarak gerçekleştirdi. Çünkü okurlarımız hep yanımızdaydı ve aktif varlıklarıyla bize güç verdiler.

Umarız bu bundan sonra da böyle olur.

Okurlarımızın düşünce ve önerileri bizim için bundan sonra da yol gösterici olacaktır.

9 Nisan 2015, Budapeşte

Tarık Demirkan

Türkinfo Yayın Yönetmeni

Kütahya’nın kardeş şehri Avrupa’nın Kültür Başkenti

pecs4Peç, sakin, kargaşasız, trafiksiz ve sadece 150 bin nüfuslu bir şehir. Ama ne şehir! Bir peri sihirli çubuğu ile dokunup, bu şehirde zamanı dondurmuş. Hiç kimse (bir Türk’ün asla anlayamayacağı vatandaşlık terbiyesiyle) asırlar öncesinde inşa edilen binalara bir çivi olsun çakmamış, dokunmamış, yıkıp yerine yenisini yapmamış, üzerine kat çıkmamış. Böylece Batı Roma, Osmanlı, Gotik, Barok ve Rokoko üslupları doğa afetlerinin dışında hiçbir tahrifata uğramadan bu güne kadar gelebilmiş. Avuç içi kadar bir kent, her biri pırlanta taşı değerinde binalarıyla bir açık müze oluşturuyor, sokaklarında dolaşanlara bir insanlık ve medeniyet dersi veriyor. Peç’de gezerken ortaçağdan bu güne, tarihin içinde dolaşıyorsunuz.

BİRARADA YAŞAMA KÜLTÜRÜ KÖK SALMIŞ

Hayat Peç’de 6 bin yıl önce Keltler ve İliryalılarla başlamış. 2’nci yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun sonra da sırasıyla Hun, Ostrogot nihayet Frankların eline geçmiş. Macarların burada resmen bir devlet kurmalarının belgeli tarihi, 23 Ağustos 1003, fakat ülke sonradan çok işgal görmüş. Sırbistan’la savaşmış, 16 – 17’inci yüzyıllarda, 150 sene boyunca Osmanlı İmparatorluğunun parçası olmuş. “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik/ Bin atla o gün dev gibi bir orduyu yendik/ Geçtik Tuna’dan bir yaz günü kafilelerle”, diye mısralar döşenmiş Yahya Kemal, Mohaç seferi için ama 1780’de Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’na devretmişiz aldığımız yerleri.

1. Dünya Savaşı sonrasında, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun da çökmesiyle, Macaristan nihayet özgürlüğüne kavuşmuş. Peç’in geçmişinde böyle gamlı günleri var ama şehrin kültürel kaderi, tarihinden hep çok daha parlak olmuş. İlk üniversitesini 1367, ilk kütüphanesini 1774 yılında kurmuş. Bu gün 34 bin öğrencili, 10 fakülteli üniversitesi, sanatın tüm alanları kapsayan ve sürekli düzenlenen kültür etkinlikleriyle çağdaş ve hareketli bir şehir. Aynı zamanda, değişik etnik ve dini grupları hiç ayırım yapmadan kucaklamasıyla da ünlü. Çünkü çok işgal görmüş. Peç’de Macarların yanı sıra Şvaplar, Sırplar, Hırvatlar, Müslüman Boşnaklar ve Yahudiler yanyana ahenk içinde yaşayabiliyor. Yahudi veya Müslüman çocukların devam ettiği okulların önünde onları muhtemel saldırılara karşı korumak üzere bekleyen polis araçları olmadığı gibi, değişik inançlara sahip dini ibadet yerlerini de yüksek duvarlarla korumaya almaya gerek görmüyorlar. Çünkü kimse ötekinin inancına karşı husumet beslemiyor. İnsanlar huzurlu, mutlu ve özgür, bu şehirde.

İNANÇLARI BULUŞTURAN SZCEHENYI MEYDANI

Bizim Taksim Meydanı’mıza tekabül eden Szcehenyi Meydanı’ndaki Gazi Kasım Paşa Camii’nin damında İslamı sembolize eden yarım ayın üzerinde bir haç var, tam önünde de 1713’de yaptırılan Holy Trinity Meryem Ana heykeli. Meydanın bir başka köşesinde Macarları Türkler’in boyunduruğundan kurtaran milli kahramanları Janos Hunyadi’nin koskocaman bir heykelini dikmişler. Ama daracık sokakları ve cumbalı minik evleriyle Peç’in en romantik mahallesi olan Tetye’nin adının, Türklerin burada tekke olarak kullandıkları bir mekandan geldiğini de inkar etmiyorlar, tıpkı 16. Yüzyılın sonlarında, “aziz” olarak kabul ettikleri Baba İdris adlı Osmanlı âliminin türbesini hâlâ korudukları ve anısını saygıyla yâdettikleri gibi.

Peç’in sokakları ve meydanları kahvehanelerle, barlarla, lokantalarla dolu. Sokaklarda müzik yapan öğrenci grupları dolaşıyor. Özellikle hafta sonları bir üniversite şehri olduğu için, yollar eğlenen gençlerle dolup taşıyor. İstanbul’da nasıl adım başına bir banka varsa, Peç’de de adım başına bir kitapçıya rastlamak mümkün. Kitapçı bolluğu kültür eşikleri hakkında bir fikir verebiliyor. Marka satan dükkanlara hemen hemen hiç rastlanmıyor ama sokak satıcılarının kişisel ürünlerini sergiledikleri pazar yerleri çok revaçta. Macarların uzun süren Sovyet rejiminin etkisinden kurtulmaları belli ki bir zaman alacak, servis sektörü hâlâ çok yavaş işliyor. Bırakın bir yemeğin bir bardak içkinin dahi gelmesi için en az 15 dakika beklemek zorunda kalıyorsunuz. Sabırsız Türkler için dayanılması zor bir durum. Ayrıca Macarlar bizlere göre çok sakin ve mesafeli. Gençlerin doldurduğu kafeteryalarda dahi bağıra çağıra konuşan ya da kahkahayla gülen kimseye rastlamadık.

UNVANI HAK EDİYORLAR Macarlara eğlenmek, gülmek, alışveriş etmek ve hızlı servis vermek adına pek çok şey öğretebiliriz ama onlardan öğreneceğimiz çok önemli bir şey var. Onu da bir örnekle anlatmaya çalışayım: 2000’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bir Necropolisleri var. 3’üncü yüzyıla ait bu çok katlı Hristiyan mezarlığını ilk kez 1780’de bulmuşlar. Erken devir freskolarını da ihtiva eden mezarlığın kazıları hâlâ sürüyor. Dönem eserlerinin bulunduğu bu mekan ilginç bir geçişle bizi bu günün eserlerinin sergilendiği bir başka mekana çıkarıyor. Ve işte o alanda bir heykel var ki, belki de tüm dünya halklarının etrafında dolaşıp ibret alması gerek! Yakında Vatikan’a taşınacak olan heykele bir yönünden baktığınız da Yahudi yıldızını, diğer yönünden baktığınızda Hristiyanlığın sembolü haçı, bir başka yönden baktığınızda ise İslamı sembolize eden ay yıldızı görüyorsunuz.

Sanatçı, üç semavi dinin sembolünü dahiyane bir uygulamayla bir bütün haline getirmiş. İşte Macar’ların en önemli özelliği bu bence, dinleri, görüşleri, fikirleri bir araya getirip bütünleştirebilme becerileri. Farklılıklardan çatışma değil, bütünleşme yaratabilmeleri. 6 bin yıllık geçmişlerini, tarihin akışı içinde uğradıkları işgalleri, ezaları filozoflara has bir bakış açısıyla, zerre kadar husumet duygusu barındırmadan değerlendirebilmeleri. 6 bin yıllık geçmişi olan bir şehrin birikimini ruhlarına sindirebilmiş insanların yaşadığı Peç, bir Dünya Kültür Başkenti olmayı hak etmiyor mu sizce? Ben kendi hesabıma bu ünvanı onlara helal ettim, gitti!

Peç’te ikinci Türk istilası Peç sakinleri, 20 – 23 Mayıs’ta bir kez daha Türklerin istilasına uğradı. Bu sefer bin atlıyla değil, iki yazar, birer besteci, soprano, neyzen ve dansçıyla gittik. Yazarlardan söz edişim sadece Perihan Mağden’le iki ayrı okulda ve Belediye Salonunda yaptığımız okumalar yok sayılamayacağından. Yoksa ne okursak okuyalım, muhteşem bir konser ve dans gösterisi dururken, bizim okumalar ne yazar! Beslediği Mevlana-Simyacı senfonik şiiriyle ve piyanosuyla Tuluğ Tırpan, neyiyle Burcu Karadağ, sesiyle Sertap Erener ve dansıyla Su Güneş Mıhladız, Macarları resmen büyüledi, esir aldı, gönüllerinde taht kurdu. Bu konsere katılan Peçliler, bundan böyle Türkleri, Burcu’nun ruhlarına üflediği neyle, Sertap’ın Mevlana’nın, Yunus’un, Abdülkadir Meragi’nin mısralarını seslendirdiği kristal sesiyle, Tuluğ’un bestesiyle hatırlayacak. 45 dakika boyunca, üst üste giydiği tennureleriyle hiç duraksamadan dönerek, egosundan arınıp, yeniden doğmayı sembolize eden Su Güneş’i ise hiç unutmayacak. Keşke tüm ülkeleri fethe hep aynı ekiple çıksak! Hiç elimiz boş dönmezdik!

Boynumuzda bardakla köyü gezdik Perihan Mağden’le üç gün boyunca, Goethe Enstitüsü’nün Yollarda projesinin kapsamında üzerimize düşenleri hiç itiraz etmeden yerine getirdik, okumalarımızı yaptık, soruları yanıtladık, video çekimleri yaptık. Pazar günü organizatörler ekibi ödüllendirmek için yakınlarda bir köydeki şarap festivaline götürdü. Akdeniz iklimini andıran güneşli bölgenin zengin toprağında yetişen üzümlerden çok güzel beyaz şarap üretiliyormuş. Hem 630 hektarlık bağlarda yetişen Chardonnay ve Cirfandli şaplarından tadacağız, hem de Villany bölgesinin kırmızılarını. Köyün girişinde boynumuza birer şarap bardağı astılar, elimize şarap kuponlarımızı ve değerlendirme karnelerimizi tutuşturdular. 14 değişik şarap evinin şarabından tadıp, şaraplara not vereceğiz.

Saat 16.00’da aracımız bizi bıraktığı noktadan alacak. Goethe Enstitüsü’nden çifte Claudia’larla önümüze çıkan ilk eve daldık. Dördüncü evden sonrası pek net değil ama galiba Claudialardan birini arı soktu, ben yerden çamur alıp yanağına yapıştırdım. Perihan çiğnenmiş ekmek uygulamasını sağlık verdi. Son hatırladığım, ani bastıran yağmurun altında araç beklerken sırılsıklam olmamızdı. Akşam konserde Viyana Orkestrası Tuluğ’un eserini yorumlarken gözümden durmadan akan yaşları, tattığım şaraplara yorduğum oldu ama yanımda oturan Alman çiftle arkamda oturan Macarlar da en az benim kadar heyecanlıydı. Sanatın ve şarabın iyisi sınır filan tanımıyor arkadaşlar. Bizde ikisi de var ama her ikisini de dünyaya kendimizi tanıtmak için kullanmasını bir türlü öğrenemiyoruz.

2010-09-27
Ayşe KULİN – Hürriyet

Macaristan’dan öğrencilerin Balıkesir gezisi

1340199232_ba2Estonya, Romanya ve Macaristan’dan gelen öğrenciler, Balıkesir’in Havran Belediye Başkanı Hasan Lofçalıoğlu’nu makamında ziyaret ederek, küresel ısınma için resim yarışması düzenleyeceklerini belirttiler. Estonya, Romanya ve Macaristan’dan gelen öğrenciler, Balıkesir’in Havran Belediye Başkanı Hasan Lofçalıoğlu’nu makamında ziyaret ederek, küresel ısınma için resim yarışması düzenleyeceklerini belirttiler. Küresel ısınma konusunda Türk Milletini uyarmak dostluk, arkadaşlık ve dayanışma duygularını pekiştirmek amacıyla Havran’a geldiklerini söyleyen Avrupalı öğrenciler, Küresel Isınma’ konulu ödüllü resim yarışması düzenleyeceklerini söylediler. Havran Kaymakamlığı ve Havran Belediyesi’nin misafiri olarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu binasında misafir edilen öğrenciler, rehberleri öncülüğünde Havran ı inceleyip tanımaya çalışıyorlar. Öğrencilerin, 11 Ağustos 2009 Salı günü Saat 20.00 de küresel ısınma ile ilgili resim yarışması ve toplantı yapacakları öğrenildi.

Macaristan’dan öğrencilerin Maraş gezisi

6501Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi Macaristan, Finlandiya ve Slovakya’dan gelen yaklaşık 80 öğrenciyi ağırladı. Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi tarafından hazırlanan Avrupa Birliği Enerji Maksimizasyonu Projesi kapsamında İlçemize gelen Macaristan, Finlandiya ve Slovakyalı öğrenciler Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesini ziyaret etti. Macaristan dan 3 öğretmen 7 öğrenci, Slovakya’dan 4 öğretmen 9 öğrenci, Finlandiya’dan 2 öğretmen 11 öğrenci toplam 9 öğretmen 27 öğrenciden oluşan proje ekibi İMKB Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi tarafından Afşin’e gezi düzenlendi. Öğrenciler ilk olarak Kahramanmaraş’ın tarihi ve kültürel yönden öneme sahip olan Afşin Eshabı- Kehf Külliyesi’ni ziyaret etti. Ziyarette öğrencilere tercümanlar tarafından külliyenin tarihi anlatıldı. Gezinin amacını anlatan Fen Lisesi Müdürü Fehmi Paksoy, şunları söyledi: ”Avrupa Birliği Proje kapsamında 3 ülkeyle enerji verimliliği ve en az enerji harcayarak çok verimli hale getire biliriz diye bir proje hazırladık. Bu proje kapsamında şuanda Macaristan, Finlandiya ve Slovakya’dan öğrencilerimiz geldi.

Asıl projenin en önemli amacı öğrencilerin birbirlerini ve kültürlerini tanımalarını sağlamak. Ülkemizi tanıtmak. Projenin ortak dili İngilizce misafir öğrenciler aileler tarafından misafir ediliyorlar. Bir hafta boyunca şehrimizi her yönüyle, tanıtılacak proje çalışmalarını 2 yıl sürecek. Ülkeler birbirlerine karşılıklı olarak gidip gelecek. Proje çalışmalarının dışında misafirler İlimizin tarihi, kültürel ve turistik mekânları gezdirilerek tanıtım yapılmakta. Ayrıca yöresel halk oyunlarımıza iştirak edip öğrencilerimizle kaynaşan konuk ekiplerin sevinçleri ve ilgileri görülmeyi değerdi.” Bu arada, Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi’ne gelen kız öğrenciler saclarını kapayarak külliye içerisinde dolaştılar. Öğrencilere buradan çok etkilendiklerini belirterek, ”Biz Türkiye’ye gelmeden önce ülke hakkında bilgi edindik. Buradaki kadınlarında bu tür yerlerde inançları gereği saçlarını kapatıyorlar. Bizde bu yüzden saçlarımızı üzerimizde bulunan ceketlerle kapadık” diye konuştular.

Pusztaszabolcs

Macaristan, güvenlik gerekçesiyle Kneecap’in ülkeye girişini yasakladı

Macaristan yetkilileri, İrlandalı rap grubu Kneecap’in ülkeye girişini ve her yıl düzenlenen Sziget Müzik Festivali’ne katılımını, Yahudi karşıtı nefret söylemi ve Hamas ile Hizbullah’ı öven açıklamalarda bulundukları gerekçesiyle yasakladı.

İfade özgürlüğüyle ilgili gerilimler ve Kneecap adlı tartışmalı İrlandalı rap grubuna yönelik tepkiler, Macaristan’ın grubu Sziget Festivali’ne almama kararıyla daha da büyüdü.

Hükümet sözcüsü Zoltan Kovacs, X platformundaki paylaşımında, Kneecap grubunun ülkeye girişinin ve festivale katılımının yasaklanma nedeninin, antisemitik ifadeler ve Hamas ile Hizbullah’ı yücelten açıklamalar olduğunu belirtti.

Kovacs daha sonra göçmenlik makamlarının, grup üyelerinin Macaristan’a girişini üç yıl süreyle yasaklayan resmi bir karar aldığını ve bu kişilerin varlığının “ulusal güvenliğe ciddi tehdit” oluşturduğunu söyledi.

Macar hükümeti daha önce Avrupa’nın en büyük müzik festivallerinden biri olan ve her yaz Tuna Nehri üzerindeki bir adada yüz binlerce müzikseveri ağırlayan Sziget Festivali’nin organizatörlerinden grubu etkinlikten çıkarmalarını istemişti.

Belfast merkezli Kneecap grubu, konserlerinde açıkça dile getirdiği Filistin’e verdiği destekle tanınıyor.

Grubun en çok tartışılan son performanslarından biri, İngiltere’deki Glastonbury Festivali’nde gerçekleşti. Grubun solisti Liam O’Hannah (sahne adıyla Mo Chara), İsrail’i savaş suçu işlemekle itham etmişti.

Geçtiğimiz mayısta Mo Chara, İngiltere’de Hizbullah yanlısı bir bayrak açtığı gerekçesiyle terörle bağlantılı olmakla suçlandı. Ancak suçlamayı reddetti. Daha önce yaptığı açıklamalarda, grubun Hamas’ı veya Hizbullah’ı desteklemediğini ve her koşulda sivillere yönelik saldırıları kınadıklarını belirtti.

Kneecap, Filistin’e destek veren tek grup değil. Onlarca sanatçı benzer amaçlarla imza topluyor ve “sansür” olarak gördükleri uygulamalara karşı kampanya yürütüyor.

Sziget Festivali organizatörleri ise hükümetten resmi bir bildirim almadıklarını belirtti ve 11 Ağustos’taki konseri iptal etmeleri yönündeki baskıları reddettiklerini açıkladı.

“Sziget Festivali, son 30 yılda kazandığı değerlerin arkasında durmaktadır. Nefret söylemine, kışkırtmaya, önyargıya, ırkçılığın ya da antisemitizmin herhangi bir biçimine festivalimizde yer yoktur,” denildi.

Bu yılki festivalde Post Malone, Shawn Mendes ve Charli XCX gibi müzik dünyasının önemli isimleri sahne alacak.

euronews

Attila Jozsef dosyası

“Notos” dergi bu ayki sayısında Sevgican Yağcı Aksel’in hazırladığı Attila Jozsef dosyasıyla okurla buluşuyor. Attila Jozsef, çocukluk kahramanım. Gizli gizli Behçet Aysan’ın “Acıyla okuyorum Attila Jozsef’i/ ikimiz de doldurup yalnız kederle/ aynı çeşmeden hayatın güğümünü/ tünelleri ayrı bir kara trenle” dizelerini okuyup “Ülke Ülke Çağdaş Dünya Şiiri”ndeki sepya fotoğrafına bakardım. Kendini kara trenin altına atmış şairin melankolik yüzündeki anlamı çözmeye çalışırdım. Kemal Özer ve Ataol Behramoğlu’nun Jozsef çevirilerinde izleri olan gerçek anlamda demokrat sosyalistlerin ıstırabına gözyaşı dökerdim.

Bütün hayatı boyunca yoksulluktan hatta açlıktan kurtulamamış bu şairin boynu bükük değil boyun eğmez haline büyük bir hayranlık duyardım.

***

Belki de hep bir delikanlı kalan bu büyük şairin eprimiş paltosuna sardığı yün atkısına düşlerimde bakarken aslında modern çağın tragedya kahramanını gözlemliyordum. Son dönemde trajedi algısı çok değişti. Binlerce yıl öncesinin yaşama anlayışı yiğit savaşçılar, kurban edilmeye meyilli bakireler, kaderin sunduğu değerler üzerinden rahatlıkla ele alınıp metafizik eğilimler, tanrılar ve sahte kahramanlara atıfta bulunan bir değerlendirme yapılabilir. Hatta biraz daha ileri gidilerek Diyonissos gibi tanrısal da olsa taşkınlıklara, kader ve acı sözcüklerini ulvileştirmeye, aşkın doğasıyla çelişen insan hayatına dair çözümlemeler yapmak trajedinin kapsamına alınabilir. Hep büyük kahramanlar vardır bu eserlerde. En önemlisi zaafları yüzünden muhakkak bir trajik hatanın esiri olurlar. Ancak modern çağın tragedyası binlerce yıl öncesinin mitleriyle büyük kahramanlıklarla kuşanmışların yazgısı, şansı ya da takdiri ilahisi değildir. Yaklaşık yüz, yüz elli yıldır bizim trajedimiz kapitalizmin tekelinde çürüyen toplumlardaki kara düzenin hepimizi yıkıma sürüklemesinden geçiyor.

Ne acı ki Attila Jozsef de böylesine kudretli bir dalganın esiridir. O da kahramanlar mevsiminin bitişine denk gelmiş, onca acının içinde kalmış ve hayatını bir kurban gibi tamamlamıştır. Nasıl mı? Amerika’ya göçmen işçi olarak giden ve bir daha dönmeyen baba ile, evlere temizlik yapmaya giden bir annenin çocuğu olarak inatla öğrenimini sürdüren Attila, Fransa’da Sorbonne’da öğrencilik yapacak, Macaristan’a döndüğünde Komünist Partisi’ne yakınlık duyacak, görüşleri nedeniyle sekter çevrelerin saldırısına uğrayacak, Flora’ya duyduğu umutsuz aşktan kurtulamayacak, gittikçe artan hastalığı nedeniyle trenin altına atarak yaşamına son verecektir. Çünkü o zaten yaşarken elinden alınmış bir yaşamın içindedir:

“Ne babam var ne annem

Ne Tanrım var ne ülkem

Ne beşiğim var ne kefenim

Ne öpücüğüm var ne sevgim”

***

Tren, buharlı makinelerle Endüstri Devrimi’nin bir sembolüdür. Dolayısıyla modernizmin temel ulaşım araçlarından biridir. Onun mazlumluğu da son düzlemde başkaca şairler gibi mücadelede yitiklerin, mazlumların, mağlupların yenilgisini bir kurban olarak taşımasından geçer. Aslında ölürken yoksulların yanında konumlanmak istemiştir. İşte bir önceki yüzyılın trajedisi onursal olarak böylesine aşkınlıklarla kendine alan açar.

Tıpkı Attila Jozsef’in bugün dünya şiirine yön veren alan açışı gibi. İki vagon arasında ve tarihsel olarak bugüne hareket ederek bir yerden gülümser bize. Notos derginin Attila Jozsef dosyasında Haydar Ergülen’den Edith Tasnadi’ye, Tarık DemirkanBarış Yılmaz’dan yazılar eşlik ediyor.

Böylece yıllarca korunması gereken bir sayı olmuş Notos derginin bu sayısı.

Eren Aysan – Cumhuriyet

Macar Tarihi | Tarih Söyleşileri – TRT2

Prof. Dr. Mehmet İpşirli ve Dr. Coşkun Yılmaz, Macar tarihini Hicran Yusufoğlu ile konuşuyor.

Kapak fotoğraf: Matias Mango: https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/sanat-ayakta-gorunum-manzara-9390776/

T. Danny – VISZLÁT

Előszállás

Ortaçağ Macar kütüphanesi ulusal hazineleri kurtarmak için böcek enfeksiyonuyla savaşıyor

Pannonhalma’daki manastır, Macar Krallığı’nın kurulmasından dört yıl önce, 996 yılında kuruldu. Macaristan’ın kuzeybatısında yüksek bir tepenin üzerinde yer alan manastır, ülkenin en eski kitap koleksiyonunun yanı sıra en eski ve en önemli yazılı kayıtlarına da ev sahipliği yapıyor.

Macaristan’daki bir Ortaçağ manastırının raflarında bulunan on binlerce asırlık kitap, yüzyılların tarihini silebilecek bir böcek istilasından kurtarılmak üzere raflardan indiriliyor.

1.000 yıllık Pannonhalma Archabbey veya Pannonhalma Dağı’ndaki Saint Martin Bölgesel Manastırı, Macaristan’ın en eski öğrenim merkezlerinden biri olan ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan geniş bir Benedikten manastırı olma özelliğini taşıyor.

Restorasyon çalışanları yaklaşık 100.000 ciltli kitabı raflarından indirip dikkatlice kasalara yerleştirerek, içlerine yuvalanmış minik böcekleri öldürmeyi amaçlayan bir dezenfeksiyon işlemine başlıyor.

Detaylar

Pannonhalma Élmény – Experience Pannonhalma Facebook
16,474FansLike
639FollowersFollow