Erdoğan’ın LGBTİ karşıtı anayasa değişikliği teklifinde bulunması, Macaristan’da seçimle aynı gün referanduma gidilmesine benzetiliyor. Macaristanlı Gazeteci Daniel Thorpe ülkesindeki süreci anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlere giderken LGBTİ karşıtı bir anayasa değişikliği teklifinde bulunması, Macaristan’ın son seçiminde aynı gün benzer bir referanduma gidilmesine benzetiliyor. Referandumun seçimlerde ne kadar etkili olduğunu belirlemenin zor olduğunu ifade eden Macaristanlı Gazeteci Daniel Thorpe, ülkesinde yapılan referandumlardaki konuların provokatif kampanyalar olarak kullanıldığını anlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusundaki yasa teklifine, başörtüsü ve LGBTİ konusunda anayasa değişikliği teklifiyle yanıt verdi. Erdoğan’ın bu hafta Meclise sunmayı planladıklarını söylediği teklifte, Anayasa’nın “din ve vicdan özgürlüğü” başlıklı 24. ve “ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddelerinin değiştirilmesi bekleniyor. “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” yazan maddenin “Evlilik birliği kadın ve erkek arasında kurulur” ifadeleriyle değiştirilerek LGBTİ karşıtı bir düzenleme yapılacağı belirtiliyor.
ERDOĞAN’IN TEKLİFİ ORBAN’I AKILLARA GETİRDİ
Erdoğan’ın 2023 seçimleri yaklaşırken LGBTİ karşıtı bir anayasa değişikliği için referandum çağrısı yapması, Macaristan seçimlerini akıllara getirdi. Macaristan Başbakanı Orban da girdiği son seçimde LGBTİ karşıtı bir referanduma gitmişti. 4 sorudan oluşan referandumda, seçmenlere, okullarda cinsel yönelim dersleri verilmesini, çocuklarda cinsiyet değiştirme operasyonu tanıtımı yapılmasını, çocukların gelişimini etkileyen cinsel içeriklerin herhangi bir kısıtlama olmadan medyada gösterilmesini ve cinsiyet değiştirme tanıtımı yapan görüntülerin medyada yayımlanmasını destekleyip desteklemedikleri soruldu. Katılım oranının yüzde 44 oranında kalması nedeniyle referandum geçersiz sayılırken, yanıtların yüzde 90’ı hayır oldu. Orban muhalefetin ortak adayı karşısında kazanarak 5. defa seçilmiş oldu.
Erdoğan ve Orban’ın izlediği yolun benzetilmesini Macaristanlı Gazeteci Daniel Thorpe ile konuştuk.
“İKTİDAR SICAK BİR KELİME SEÇİP SALDIRGAN BİR KAMPANYA İNŞA EDER”
Öncelikle katılanların yüzde 90’ının hayır yanıtı vermesinin referandumun ifade tarzına bağlı olduğunu belirten Thorpe, “Oy pusulasında dört tane saçma soru vardı. Örneğin ‘Küçük çocuklar için cinsiyet değiştirme ameliyatının popülerleştirilmesini destekliyor musunuz?’ Yani soruları öyle sordular ki; iktidarın homofobik politikasına karşı olanların, muhaliflerin bu referanduma katılma şansı yoktu. 2016’da göç konusunda düzenlenen referandumun hikayesiyle birebir aynı. Orada da sorular açıkça provokatifti ve bütün muhalifler referandumu boykot etmeye karar verdikleri için geçersiz sonuçlandı” dedi
Bu referandumların, Fidesz’in 2015’ten beri yürüttüğü, toplumu kutuplaştırması üzerine kurulan siyasetinin bir parçası olduğuna dikkat çeken Thorpe sözlerini şöyle sürdürdü:
“Referandumun geçerli mi geçersiz mi sonuçlanması pek önemli değil. İktidar dönem dönem sıcak bir kelime seçip onun etrafına oldukça agresif ve saldırgan bir retoriği, bir kampanyayı inşa eder. Bu sloganik, seçmenleri korkutma amaçlı kelimelerin en önemlileri ‘göçmen’, ‘Brüksel’, ‘LGBTİ’, ve işte bugünlerde ‘yaptırımlar’ oldu (Fidesz Avrupa Parlamentosunda şimdiye kadar Rusya’ya karşı olan yaptırımların hepsine evet oyu kullandığı halde.)”
MUHALEFETİN ADAYI KENDİSİNİ MUAHAFAZAKAR DEMOKRAT DİYE TANIMLADI
LGBTİ konusundaki referandumun seçimle aynı gün düzenlenmesinin birkaç amacı olduğunu anlatan Thorpe, şöyle sıraladı:
“Başkent Budapeşte’nin dışında, yani kasabalarda ve köylerde LGBTİ haklarını savunmak popüler bir politika değil. Başkent zaten muhalefette, bu seçimin sonucunu kırsal bölgelerdeki seçmenlerin belirleyeceğini herkes biliyordu.
İktidara karşı birleşen 6 muhalif parti bir ön seçim yoluyla kendine başbakan adayı olarak Peter Marki-Zay’ı seçti. O kendisini Hristiyan muhafazakar demokrat olarak tanımlıyordu ve bu şekilde Fidesz’ten yaygın yolsuzluk ve zor ekonomik koşullar yüzünden uzaklaşan sağ görüşlü seçmenlerin desteğini toplamaya çalıştı. Açıkça sağcı ve muhafazakar olmasıyla birlikte Marki-Zay, LGBTİ hakları konusunda daha ilerici bir yer aldı (Mesela eşcinsel evliliği destekliyordu). Fidesz’in ona karşı yürüttüğü kampanyanın temeli ‘Kendisi sağcı, Hristiyan falan değil (o biziz!), o solun palyaçosu’ idi. Referandumun da seçimle aynı gün olması aylardır her yerde bağırdıkları mesajın son hatırlatmasıydı.
Muhalif ittifakta ikinci en güçlü parti Neonazi kökenli Jobbik, artık sağ merkezde olmasına rağmen hâlâ açıkça LGBTİ karşıtı. Orban LGBTİ konusunu sürekli gündemde tutarak muhalefet içinde hizip yaratmaya çalıştı.
Son olarak seçimde önceki dönemde Macaristan’daki ekonomik durum zaten kötüye gitmeye başladı; enflasyon artıyordu, işsizlik de, dış göç de. Referandum yardımıyla gündemi iktidar için bu rahatsız konulardan başka konulara taşımayı başardı.”
MUHALEFETİN VİZYON VE TABANI
Genel olarak referandumun, Fidesz’in bu tarihe kadar en büyük seçim zaferini kaydetmesinde ne kadar büyük payı olduğunu belirlemenin zor olduğunu ifade eden Thorpe, birleşmiş muhalif partilerin “Biz Orban değiliz, biz yolsuzluğu bitireceğiz” dışında herhangi bir vizyonu/programı ve partilerin Budapeşte’nin dışında taban örgütleri olmamasının daha önemli olduğunu düşünüyor.
Evrensel