Aile fertlerine ait öyküleri dinlemeyi severmisiniz?
Sanırım benim en çok sevdiğim şeylerin başında bu geliyor. Geçmişe ait gizemlerle dolu bu öyküler çocukluğumun büyülü dünyasında öylesine büyür, öylesine güzel serüvenlere dönüşürdü ki , kurduğum kurgularla zaman zaman ağlar, zaman zaman da heyanlanırdım.
Yaşım biraz daha büyüdükçe, duyduğum öykülerde, neden, niçin ve nasıllara daha çok kafa yormaya başlamıştım. Ama verilecek yanıtlar yoktu. Çoğu aramızda değildi bu kahramanların ve işte o zaman “ Ah keşke, bu öyküleri duyduğumda daha büyük yaşta olsaydım da soracağım soruları sorabilseydim “ diye iç geçirirdim.Verirlermiydi acaba yanıtları?….
Büyükbaban asla ama asla çok iyi bildiği Almanca yı bir daha konuşmadı.
Bu cümle uzun yıllar nedenini aradı durdu……
Büyükbabamın ağabeyi Türkiye ‘ nin ilk pilotlarından ama büyükbabam biraz serseri ruhluymuş. Kafasına aktör olmayı koymuş. Gerçekten o zaman diliminde olup büyükbabamın “ ben aktör olacağım “ diretmelerinde yaşadıkları o aile bunalımını görebilmeyi çok isterdim. Daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmamış, I. Dünya Savaşındayız ve büyükbabam nereden aklına koydu acaba aktör olmayı?
Bazı şeyler değişmiyor gençliğe dair.Ya da insana dair diyelim. Aklımıza koyduğumuz şeyi eninde sonunda yapmak gibi bir arzumuz ve gücümüz varsa yaşanılması olası şeyler yaşanılıyor. Büyükbabamda ne yapıp edip Amerika yolcusu olmuş o zamanlar.
Yine sorular sorular…..
Acaba nasıl gitti Amerika ya, hangi koşullarda ve neler yaşadı yolculuğunda ve orada kaldığı süre boyunca neler yaptı?
İşte bunların cevaplarını asla büyükbabamdan dinleyemedim.
Amerika’ da tutunamayınca soluğu ülkesinde alması gerekirken hangi koşul onu Macaristan ‘ a yöneltti? Macaristan ‘ da ne zaman mors alfabesini öğrendi de telgrafhanede çalışmaya başladı? Bu soruların yanıtlarını da bilemeyeceğim hiçbir zaman. Ama bildiklerim var ve öykü şimdi başlıyor;
Güzel bir Macar kızına aşık olur büyükbabam ve onunla evlenir. Hatta bir kızları olur. Çocukluk düşlerimde yaşatırdım bu Macar kadını ama şu zaman dilimiyle kesin ölmüştür. Ama onun çocukları olduysa eğer onlar yaşıyorlardır kuşkusuz ve benim bilmediğim neler biliyorlardır acaba?
Soruları şimdilik bir kenara koyayım da öyküyü anlatmaya başlayayım.
Bir gün iş dönüşü Budapeşte de bir kahveye uğruyor büyükbabam. Birinci dünya savaşı dönemleri ve ortalık asker kaynıyor. İçeriye bir Alman generali giriyor arkadaşlarıyla beraber yada askerleriyle….Yüksek sesle konuşuyorlar ve çok iyi Almanca bilen büyükbabam konuşmaları anlıyor kuşkusuz. Alman general bir şekilde Türklere küfrediyor. Gülüyor yanındakilerde ve hakaretler devam ediyor Türklere….. Canı sıkılan büyükbabam eve gitmeyi düşünürken bir şekilde gitmiyor ve genaralle arkadaşlarını izliyor. Genaralin kaldığı yeri öğreniyor. Ve uzun zaman genaralin giriş çıkışını, yaşamını kontrol ediyor. Ve bir gün;
Ve birgün, demek ki uygun zaman oluşmuş, genarali bir hançerle öldürüyor. Eve geldiği zaman durumu eşine anlatıyor ve buralarda kalamayacağını kaçması gerektiğini söylüyor. Ne zor olmuştur ayrılmaları diye düşünmeden edemiyorum. Ama olay büyük bir olay öyle küçük bir şey değil. Her şey bitince Macaristan daki eşini ve kızını alacağını söz vererek kaçmayı başarıyor ülkesine.
Bu kaçışın nasıl olduğu, neler çektiği konusunda bir şey anlatmadığından bilgi yok elimde. Ama eve gelince ailesinin mutluluğuna dair bir çok öykü var. Öyle ya evin serseri ruhlu, asi küçük oğlu geri dönmüştür.Günlerce hasta yatıyor büyükbabam ve öleceğinden korkuyorlar. Almanca bir şeyler sayıkladığına dair öykülerde var ama ne olduğunu şimdiye kadar kimse açıklayamadı. Ve bu da zaten konuştuğu son Almanca oluyor büyükbabamın. Ondan sonra üç yabancı dil bilmesine rağmen büyükbabamın Almancasına tanık olan hiç kimse yok.
Şöyle dışardan bakınca katil bir büyükbabam var benim değil mi? Neyin nasıl ve niçin oluştuğunu bilmeden tanımlamak çok kolay.
O benim sadece sevgili büyükbabam…
Benim için dünyanın en romantik, en vatansever, biricik adamı.
Macaristan a asla dönemedi ve babannemle evlendi. O da ayrı bir öyküdür ya.Babannemin sözleriyle zaman zaman bazı geceler kimseye belli etmeden ağladığını çok dinlemişimdir. Ve benim sevgili babannem nasıl kıskanırdı Macaristan da hiç görmediği ve tanımadığı o kadını.
Ben ise hep Macaristan daki kadını düşünmüşümdür. Nasıl bir acı yüklenmiştir omuzlarına kızıyla beraber. Hep döneceğini umutla beklediği büyükbabamdan umudu kesmeden nelerle çarpmıştır yüreği acaba?.. İhanete uğradığını, ve aldatıldığını düşündüğü de olmuştur ama ne bilsin Türkiye cephesini…
Öyküde Macaristan da bırakılan bir kadın ve kızının görüntüleri çarpıyor gözümüze. Ama bu gözümüze çarpanlar öykünün derinliğinde saklı farklı bir gerçeği ortaya koyabiliyor mu acaba?
Ah hayat !!!! hiçbir şey aslını yaşamıyor. Kendi pencerelerimizden bakışlarımızla darattığımız minicik dünyalarımız var sadece….
sanem uçar