Geçenlerde Sırbistan – Macaristan sınırından, tarlaları ormanları aşarak kaçak bir şekilde Macaristan’a girmeye çalışan ve yaşları 5 ve 15 arasında değişen 12 çocuk “yakalandı”! Bu çocukların hepsi Afgan’dı
Evet, yazım hatası değil, aralarında beş yaşında olanlar da vardı.
Sıcak aile yuvasında, evinde, okulda olması gereken bu çocuklar, bir başlarına, ülkelerinden binlerce kilometre uzakta ne arıyorlardı?
Kendilerini yakalayan, donanımlı sınır muhafızlarının arasında daha da çelimsiz ve çaresiz görünen çocuklar, daha sonra götürüldükleri bakım evinde, tercümanların yardımıyla maceralarını anlatacaklardı! Hepsi savaşın cehenneminden kurtulmak için aileleriyle yola çıkmış, ancak ülkeden ülkeye, sınırdan sınıra, adım adım süren kaçak hayatlarında ailelerini kaybetmiş ve aralarındaki büyüklerin, yani on beş yaş dolayındaki çocukların himayesi altına girip, beraberce yola devam etmeye başlamışlardı.
Çocukların yaşadıkları Charles Dickens tarafından 150 yıl önce anlatılan sefalet öykülerinden de korkunçtu! İran sınırından Türkiye’ye geçerken ıssız dağlarda yaşanan dehşet; Türkiye Yunanistan arasındaki tekne yolculuğundaki ölümler; denize atılan cesetler; Sınırlardan geçmek için gece yolculuklarında birbirini kaybeden aileler; Bir lokma ekmek bulmak için katlanılan eziyetler; TIR parklarında hayatlarını tehlikeye atarak, sınırları geçmek için kendilerini kamyonların altına bağlayan 8-10 yaşında çocuklar!
Onlar, büyük devletler arasındaki çıkar kavgalarında bazen biri, bazen öteki tarafından işgal edilen, ancak asla teslim olmayan gururlu Afgan halkının mazlum çocukları! Yaşadıkları trajedide asla bireysel suçları olmayan, doğdukları kargaşadan ve nesiller boyu bitmeyen savaştan kurtulmak için yola çıkan dünyanın öksüzleri.
Adı Ziya! On altı yaşında. Ancak bedeni ve sesi onu çok daha küçük gösteriyor! Sadece konuşmasındaki ağırbaşlılık ve yüzündeki çizgiler, onun sıra dışı bir hayata sahip olduğuna işaret ediyor.
Ziya mükemmel bir Macarcayla hayatını anlatıyor. O da şimdi Macaristan’a ulaşan 12 çocuk gibi, bu topraklara tamamen öksüz ve yetim olarak gelenlerden! İki yıl öce annesini ve babasını yolda kaybedip, biraz da tesadüflerle hayatta kalabilen Ziya konuştukça karşımızda bambaşka bir dünya açılıyor. Aksanı düzgün, anlatımı derli toplu, kendi yaşındaki Macar çocuklara göre, belki sadece kelime haznesi biraz daha az.
Bir çocuk yuvasında kalan Ziya spordan, müzikten, yemeklerden, internetten bahsediyor! Gülerek kız arkadaşlarıyla şakalaşmasını, sporu ne kadar sevdiğini, okulda ne kadar iyi vakit geçirdiğini anlatıyor.
Sonra yüzü değişiyor! Afganistan’da yaşananları anlatmaya başladığı zaman, karşımızda başka bir Ziya var; yüzündeki çizgiler derinleşiyor! Yolda kaybettiği anne ve babasının, kardeşlerinin hala yaşadığına inanmak istediği her davranışından belli! “Gideceğim” diyor, “biraz daha büyüyeyim, memlekete gidip onları arayacağım. Mutlaka yaşıyorlardır! Herhalde sınırları geçemeyince kardeşlerimle birlikte köyümüze geri dönmüşlerdir. Onları bulacağım. Onlara götüreceğim hediyelere çok sevinecekler”.
Ziya geride kalan altı ay içinde Macaristan’a tek başına ulaşan 550 Afgan çocuktan sadece biri. Onun gibi, “umuda yolculuk” ederken dağılan ailelerin yüzlerce çocuğu bugün Macaristan’daki bir mülteci çocuk kampında sıcak aş buluyor, okula gidiyor, hayatını bu yabancı ülkede bir düzene sokmaya çalışıyor.
550 çocuk hiç de az değil. Peki ama ya diğerleri? Bu kampa ulaşabilenler belki de buz dağının sadece görünen zirvesi. Ya suyun altında, buz dağının görünmeyen kitlesini oluşturanlar, onlar nerede?
Araştırmalar, mültecilerin kaybolan çocuklarının sayısının binlerle ölçüldüğünü söylüyor! Nerede bu çocuklar? Macaristan Sırbistan sınırındaki ormanlarda, Sırbistan tarafında, kaybolan çocuklardan oluşan çocuk çetelerinin, barakalarda, mağaralarda yaşadığı biliniyor! Gazetelerde zaman zaman bu “yaban çocuklarıyla” yapılan röportajlar yayınlanıyor. Çocuklar, kaybolan, kaçırılan, organ mafyasının eline düştüğü söylenen arkadaşlarına dair korku öyküleri anlatıyorlar.
Kaderleri, ülkelerini ateşe ve kana boğan savaşlarla çizilen bu masum çocukların sadece varlığı bile Yeni Dünya Düzeni denilen “eşitsiz ve acımasız” sisteme yapılan en büyük en somut eleştiri.
Avrupa Birliği mülteci akınına karşı kendini, korumaya çalışıyor. Aynen Birleşik Amerika, ya da dünyanın diğer “Refah Ülkeleri”nin yaptığı gibi.
Ancak Afganistan’da on yıllardır sönmeyen ateşin bir bedeli de olmalı.
Bu ateşi yakanların, körükleyenlerin, ateşi ateşle söndürmeye çalışanların vicdanları her zaman “Afgan çocukların” ithamlarıyla sarsılacak.
Bugün değilse yarın, bu masum çocukların hesap soracağı günler de gelecek.
2012-10-13 |