Güya Pazar günü “o etkinlik senin, bu etkinlik benim” gezenti halindeki bedenimi pijama terlik televizyon üçlüsü ile dinlendirecektim. Nerdee… Arkadaşım Erika’nın daveti üzerine yine düştüm yollara.
Bende Erikalar çoktur: Hemşire Erika, öğretmen Erika, gazeteci Erika, Kecskemetli Erika, modacı Erika… Davet eden sonuncusu. İlk tanışmamızda mesleğini tanımlarken çok sade bir şekilde şöyle demişti “tekstille uğraşıyorum”.
Üç yıl önceydi…İstanbul Üsküdar’da kız kulesi manzaralı meşhur bir köfteci vardır. Modacı Erika Varga ile o köftecide tanıştık…
Valimuavinisemtbelediyesiadamıticaretodasışeysihungorofildoktoravkatgasteci taifesine Macar mutfağı tanıtılacaktı. Erika da aşçının arkadaşı kontenjanından oradaydı. Upuzun saçlarıyla top gibi yuvarlanarak ortalıkta dolaşan bu kadın ilgimi çekmişti. Bizden biri gibiydi. Nurlu yüzü, senarist Meral Okay’ı andırıyordu. Yanımdan geçerken “ne güzel saçlarınız var” dedim. Bu ilk cümleden sonra derhal senli benli olduk. Muhabbet aldı başını gitti. Saçları doğduğu günden beri hiç kesilmemiş. Anneannesinin de saçları böyle uzunmuş. Onlarda gelenekmiş. Romanmış… Görür görmez kanım ısınmıştı Erika’ya. Hemen oracıkta birbirimize feysten arkadaşlık isteği gönderdik. Ertesi gün öğrendim, meğer ünlü bir modacıymış… Macar televizyon kanallarının hemen hepsinde onun hakkında program yapılmış. Yurtiçi ve yurtdışı pek çok dergi ve gazetede röportajları yayınlanmış. Viyana, Berlin, Paris, Londra’da defileler… Say ki, Nur Yerlitaş’ı görmüşüm; kadıncağız yanımdan top gibi yuvarlanırken “ kafanız kocaman ama elleriniz ne kadar minnakmış” diyorum. Bir an ürperdim. Neyse… Üsküdar’daki o ilk tanışmadan sonra Erika ile Peşte’de çok kez bir araya geldik. Onun rengarenk ve rengahenk dünyasını keşfettikçe büyülendim. Erika Varga, kardeşi Helena Varga ile birlikte Romani markasının sahibi. İki kardeşin tasarımları Roman kültürünün izlerini taşıyor. Allı güllü dallı elbiselerini, orkide biçimindeki küpelerini, çantalarını çok seviyorum. O yüzden davetiyeyi alınca sevindim.
Ne kadar yorgun olursam olayım bu defileyi kaçıramam.
Davetiye iki kişilik. Bittikten sonra “After party” yapılacakmış, öyle yazıyor. Arkadaşlarımın arasında, “Pazar günü ne işim olur defilede” demeyecek, sonrasındaki partiye söylenmeden benimle kalabilecek bir isim… kim olabilir? Okey’e dördüncü aramak gibi bir durum. Defileye ikinci… kim olur ki? Evreka!
Rita. Giyimine özen gösteren nadir kişidir. Sarışındır, mavi gözlüdür, uzun boyludur. Podyumdakileri bile çatlatır. Uygun ötesi yani. Ritacım kabul etti, sevinerek geleceğini bildirdi. Ben de sap kalmaktan kurtuldum.
Hazırlanmam kolay oldu. Yıllardır üzerinde etiketiyle dolap bekleyen bir elbisem var. Çiyak mavi… rengi yetmemiş… üzerine kocaman kırmızı gül desenleri oturtmuşlar… daha da yetmemiş… kollara eteklere fırfır koymuşlar… ve hangi akla hizmetse ben onu satın almışım. Meğer bugünü beklermiş. Yerine göre giyinmek dedikleri tam da bu olsa gerek. İlk- muhtemelen son defa -sırtıma geçirdiğim gibi yola düzüldüm.
Defile, “Çukur” daki “Akvarium” adlı mekanda yapılacak. Orası da neresi diyeceklere;
Bkz. Takma Adı “Çukur” Olan Meydan yazısı.
Davetliler için iki sıra oturacak yer koymuşlar, geri kalanlar ayakta. Biz oturangillerdeniz ama viaypi değiliz. Onlar önümüzde.
Işıklar karardı. Sahnede yazan tarih:1956. Politik bir konsept seçilmiş. 1956, Macaristan tarihinde çok önemli bir yıl. 23 Ekim günü başlayıp 4 Kasım 1956 tarihine kadar süren olaylarda binlerce Macar öldü. Sağ kalanlardan binlercesi de başka ülkelere mülteci olarak gitti.
Kreasyonun ilk bölümünde, buna uygun olarak, siyah beyaz t-shirt’lerde, 1956 ‘da ölen gençlerin portreleri vardı. Biri; Szabó Ilona. Corvin sinemasının duvarındaki hatıra tabelasından biliyorum yüzünü ve ismini. 17 yaşındayken 1956’da yurdu için çarpışırken ölen gencecik bir Roman kızı.
“Ölenlerin içlerinde Roman gençler de vardı. Onlar da kahraman. Görmezden gelmeyin!”
Defilede verilmek istenilen politik mesaj sanırım buydu…
Mankenler sıfır beden değillerdi. Normal insan görünümündeydiler. İçlerinde profesyonel mankenler olduğu gibi asıl mesleği mankenlik olmayıp defileye renk katmak için katılanlar da var. Cemil İpekçi’ye benzettiğim- onun gibi bıyıklı- meşhur stilist Márk Lakatos mesela.
Yıldız şeklindeki göz makyajı, pelerini ve sakil plaj terlikleriyle podyumun tartışmasız en renkli kişisiydi…. Podyumda; Fábián Juli, Pásztor Anna, Keresztes Ildikó gibi Macaristan’ın başka popüler isimleri de yürüdüler.
“Varga kardeşlerin tipik işleri” diyebileceğim, allı güllü dallı giysilerden örnekler gördük. Bolca dantel, hatta tül perde kullanmışlar. Günlük giyilebilecek sade modeller de vardı. Genellikle bu tür elbiseleri süslerken bağıran renk ve kumaşlardan ziyade, zarif bir… o şey… “ o şey”in adı?
Aç Parantez.
Bulurum umuduyla…. Singer’in sitesindeki terzilik terimleri bölümü… Yok. Sevgi yastıklarında… o şey kullanılmamış. Çocuk elbiselerinde o şey kullanılıyor olabilir. Benim çocukluk elbisemde vardı mesela… Yüksel teyzeme rahmet, o dikmişti… Ama o şey ne? Terzi malzemeleri… kavadura riga cetveli altı liraymış…. Bu yazıyı yazdığım sırada “herşeyi bilen arkadaşım Edit” gelmiş olmasa daha aradıkça arayacağım… Bir kağıda tükenmez kalemle yamuk yumuk çizdim: “Edit allasen söyle bunun adı ne?”. Şıppadank Macarcasını söyledi: Farkasfog… Google’a farkasfog yazıp görsellere tıklayınca, o şey’in resmine kavuştum. Sonra da o resmi terzi arkadaşım Saliha Gümüşdüğme’ye gönderdim; Su taşı’ymış adı…. Kafaya taktım mı takıyorum.
Kapa Parantez.
“Varga kardeşler, günlük elbiselerde, bağıran parlak renkli kumaşlardan ziyade, keten kumaşlar kullanıyor, eteklerini, ceplerin ağızlarını su taşı ile çevreleyerek zarifçe süslüyorlar”
Yukarıda açılıp kapanan koca parantez, işte bu cümleyi yazabilmek içindi.
Her şey gibi bir yazının daha sonuna daha gelmek üzereyiz… Defile bitti. After Party yalan oldu. Çukurdan çıktık, Fırat aradı. Kambersiz düğün olmazmış… Pazarları çalışmıyor. “Lahmacun alıp geliyorum” dedi. Rita ikimizden de iyi dürüm yapıyor. Beyaz tahta sepetten çıkan, kalın, eskinin ıslak lahmacunlarından. Orczy meydanındaki lahmacuncu gönlünü vermiş bu işe. Yanına, uyduruktan maydanoz değil, eski usul, bol kıvırcık, hakiki limon koymuş. Velhasıl lahmacun güzeldi.
Sunahan Develioğlu – Türkinfo