Macaristan ve Türkiye arasında 1923’te imzalanan dostluk antlaşmasının 100. yılı, Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenecek etkinliklerle kutlanacak.
21 Ocak’ta Pannon Filarmoni Orkestrası‘nın vereceği konserde, Macar ve Türk bestecilerin eserleri seslendirilecek.
Aynı gün, ‘Türkiye’nin İnşasında Macarlar‘ sergisi de açılacak ve 4 Şubat’a kadar ziyaret edilebilecek.
Macar Kültür Merkezinden yapılan açıklamaya göre, “2024 Macar-Türk Kültür Yılı”na özel hazırlanan ve “Yüzyıllık Dostluk ve İş Birliği” temasıyla gerçekleştirilecek özel program kapsamında 21 Ocak’ta Pannon Filarmoni Orkestrası AKM’de konser verecek.
Konserde, dünyaca ünlü Macar besteciler Zoltan Kodaly ve Bela Bartók’un tanınmış eserlerinin yanı sıra Ahmet Adnan Saygun’un 5 Nolu Senfonisi de seslendirecek.
Şefliğini Gergely Kesselyak’ın üstlendiği konserde ayrıca, Atala Schöck mezzo-soprano ve Levente Molnar bariton olarak sahne alacak.
Konserle aynı gün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında mimariden müziğe, mühendislikten tarıma birçok alanda katkı sunan Macar uzmanları anlatan “Türkiye’nin İnşasında Macarlar” sergisinin açılışı gerçekleştirilecek.
Macar gazeteci Ferenc Almassy ülkesinde ve Avrupa’da yaşanan gelişmeleri Aydınlık Avrupa’ya değerlendirdi.
Visegrad Post Genel Yayın Yönetmeni Macar gazeteci Ferenc Almassy Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtladı. Macaristan’ın ekonomi alanındaki hedeflerini anlatan Almassy, şunları ifade etti:
Macaristan’ın enerji kaynaklarına sahip olmadığı göz önünde bulundurulduğunda, bağımsızlığını sağlayıp sağlayamayacağı sorgulanabilir. Avrupa Birliği’nin (AB), Rus hidrokarbonlarına yönelik getirdiği yasak, Macaristan’ın kendi enerji tedarikine karar verme sürecinde bile yaşadığı zorlukları ortaya koydu. Neyse ki Macaristan, Viktor Orban hükümeti tarafından 10 yılı aşkın bir süredir akıllıca yürütülen “Doğu’ya açılma” politikası sayesinde Azerbaycan ve Kazakistan gibi diğer tedarikçilere -kısmen de olsa- yönelmeyi başardı.
AVRUPA KOMİSYONU EGEMENLİĞE ENGEL
Anlaşmalarla belirlenmiş haklarını aşma ve kendisine sürekli yeni yetkiler tanıma eğilimi giderek artan Avrupa Komisyonu ile Macaristan arasındaki yaşanan mücadeleler Macaristan’ın egemenliği açısından hibrit bir durumu ortaya koyan örneklerdendir. Macaristan resmi olarak egemen ve bağımsız bir ülkedir, ancak aslında “sınırlı egemenlik” durumuna daha yakınız.
MACAR EKONOMİSİNE ALMANYA HAKİM
Macaristan’ın ekonomisi üzerindeki Alman hakimiyeti, Macar hükümeti için hala en önemli sorundur. Macaristan’ın dış ticaretinde Almanya yüzde 25 olan payı ile birinci sıradayken; ikinci sıradaki Çin yüzde 7 paya sahiptir.
Sirkeci Garı, Rumeli ve Anadolu-Bağdat Demiryolları kapsamında İstanbul’da inşa edilen iki büyük gar yapısından biridir. İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan Rumeli demiryollarının başlangıç noktasıdır. Avrupa’dan İstanbul’a hareket eden en gösterişli sefer ise Orient Ekspres adını taşır. 5 Haziran 1883’de Paris-İstanbul arasında yapılan ilk Orient Ekspres seferi, bu büyük bir efsanenin başlangıç tarihidir. Ama ilk dönemde Orient Ekspres, Peşte ve Bükreş üzerinden 2656 kilometre katederek Rusçuk kasabasının karşısındaki Giurgiu mevkiine gelir. Şimdilik sadece iki vagon yataklıdır. Buradan İstanbul’a geçiş ise deniz yoluyla olacaktır. Aktarmalı, ama dönemine göre hızlı bir seyahattır bu. İstanbul yolu saatte 80 kilometre yapan bu ekspres sayesinde 30 saat kısalmıştır.
Orient Ekspresin yalnız rayları kullanarak İstanbul’a gelebilmesi için ise 1895 yılını beklemek gerekecektir. “Ostend-Viyana Ekspres” hattı kullanılarak yapılan yolculuk Sirkeci istasyonunda noktalanır. 1919 yılında ise Alpleri aşan Simplon yolu kullanılarak sefer İsviçre, İtalya, Yugoslavya ve Bulgaristan üzerinden İstanbul’a gelinir. Orient Ekspres’in diğer ucu ise Londra’ya kadar ulaşmıştır. Efsane, en görkemli günlerini yaşamaktadır. Yeni adıyla, “Simplon-Orient Ekspres” olarak… Bir ucu Londra’ya diğer ucu İstanbul’a Sirkeci Garı’na uzanarak.
Sirkeci’den sadece Orient Ekspres kalkmıyordu elbette. 1933 yılında Şark Demiryolları Kumpanyası’nın İstanbul-Edirne postasını işletmeye başladığını görürüz. Avrupa’ya giden diğer trenler de buradan kalkar elbette. Sirkeci Garı yolcuları denilince akla o kadar çok konu gelir ki… İlk olarakr kuşkusuz turistler ve seyyahların mekanıdır garımız. Ama onların hikayeleri pek dile dökülmemiştir. Balkan Savaşı sırasında cepheye giden Mehmetçikler; ülkemize gelen diplomatlar, devlet adamları, cumhurbaşkanları, hatta krallar; Türkiye’den yurtdışındaki görevlerine giden elçilerimiz, hariciye işlerinde görevli elemanlarımız; Cumhuriyet kurulunca yurtdışına giden son halife Abdülmecit Efendi; Avrupa’ya anlaşma imzalamak için gidenler ve dönenler, 1930 yılındaki Trakya seyahatinde Atatürk, yine Trakya’da görev yapacak askerlerimiz; yurtdışından gelen göçmenler; Avrupa’ya karşılaşmalar için giden sporcularımız, oradan bize gelen takımlar, spor insanları; Balkan ülkeleriyle birlikte organize ettiğimiz festivaller için gelen folklor ekipleri; Hitler faşizminden kaçan Yahudi bilim adamları; Türkiye’de gösteri yapacak sanatçılar (örneğin bu konuda en hareketli gar serüvenlerini yaşayan isimler olarak Marie Bell ve Josephine Baker’ı gösterebiliriz) ve elbette sürgünler, kaçaklar, casuslar… 31 Ekim 1961’de Türkiye ile Federal Almanya arasında imzalanan anlaşma çerçevesinde Türk işçilerinin Almanya’ya işçi olarak gitmeye başladığı dönem, Sirkeci Garı yeni bir kalabalıkla tanışır. O yıl Sirkeci’den München Hauptbahnof’a kalkan ilk trenler beraberinde umudu, bilinmeyeni, sılayı ve hasreti de beraberinde taşırlar. Garımıza giren trenler her zaman yeni sürprizlerle karşı karşıya bırakır bizi.
A weboldalon cookie-kat használunk, amik segítenek minket a lehető legjobb szolgáltatások nyújtásában. Weboldalunk további használatával jóváhagyja, hogy cookie-kat használjunk.