2024. Kasım 23.
Türkinfo Blog Oldal 617

Gün Benderli’ye Macar Kültürü Devlet ödülü

Macaristan’daki Türk toplumunun tanımış isimlerinden Gün Benderli, Macar kültürünün tanıtımı için yaptığı çalışmalar nedeniyle Pro Cultura Hungarica ödülüne layık görüldü.

Bu ödül Macar kültürünü tanıtan yabancı ülke vatandaşlarına veriliyor.

Gün Benderli bu ödüle yıllardır Macarcadan Türkçeye yaptığı kitap çevirileri ve 2002 yılında yayınlanan ve hazırlanmasında görev aldığı Macarca Türkçe büyük sözlük nedeniyle layık görüldü.

Gün Benderli son yıllarda aralarında György Dragomán, Krisztián Grecsó, Szilárd Rubin ve Péter Nádas’ın da bulunduğu pek çok çağdaş Macar edebiyatı temsilcisinin romanlarını dilimize kazandırmıştı. Gün Benderli Macar edebiyatının temel isimlerinden Imre Madách’ın bir eserini de Türkçe’ye çevirmişti.

Gün Benderli 1950’li yıllarda Fransa’daki üniversite eğitimini yarıda kesip Budapeşte radyosunun Türkçe yayınlarını organize etmek için Macaristan’a gelmişti. Gün Benderli, o tarihten bu yana Macaristan’da yaşıyor.

Gün Benderli’ye ödülü Macaristan Eğitim ve Çalışma Bakanlığı müsteşarı Judit Hammerstein tarafından 26 Şubat 2013 salı günü takdim edilecek.

2013-02-26

Macaristan’daki ilk üniversite işgali önümüzdeki günlerde sona eriyor

uniMacaristan’da yüksek öğretim koşullarının değişmesi, devlet üniversitelerinde bazı bölümlerin ücretli hale getirilmesi üzerine bazı öğrenciler tarafından işgal edilen ELTE BTK üniversitesinde önümüzdeki günlerde eğitim normale dönüyor.

On üç gündür birkaç yüz üniversite öğrencisi tarafından işgal altında tutulan üniversitede bazı bölümlerde bu işgale rağmen eğitime devam edilmişti.

Üniversiteyi işgal eden öğrenciler ise bu on üç gün içinde taleplerinin kamuoyuna duyurulmasında önemli yol kat ettiklerini ve işgalin bu şekliyle sürdürülmesine artık gerek kalmadığını duyurdular.

Öğrenciler gündeme getirdikleri taleplerin hala geçerli olduğunu, bakanlığın yüksek öğretim kurumlarında uygulamak istediği değişikliklere karşı çıkmaya devam ettiklerini de açıklamalarına eklediler.

Öğrenciler, tasarruf tedbirleri çerçevesinde üniversitelerden kaynak kesintisine, üniversitelerin bazı bölümlerinin paralı hale getirilmesine ve parasız eğitim yapılan bölümlerden mezun olan geçlere belli bir süre için mecburi hizmet getirilmesine (yurtdışı eğitim ve çalımla yasağına) karşı çıkıyorlar.

İşgal devam ederken hükümet yetkilileri de öğrencilerin görüşlerini duyurmaya haklarının olduğunu, ancak üniversite reformuna da devam edileceğini duyurmuştu.

2013-02-24

Macaristan’dan öğrencilerin Balıkesir gezisi

1340199232_ba2Estonya, Romanya ve Macaristan’dan gelen öğrenciler, Balıkesir’in Havran Belediye Başkanı Hasan Lofçalıoğlu’nu makamında ziyaret ederek, küresel ısınma için resim yarışması düzenleyeceklerini belirttiler. Estonya, Romanya ve Macaristan’dan gelen öğrenciler, Balıkesir’in Havran Belediye Başkanı Hasan Lofçalıoğlu’nu makamında ziyaret ederek, küresel ısınma için resim yarışması düzenleyeceklerini belirttiler. Küresel ısınma konusunda Türk Milletini uyarmak dostluk, arkadaşlık ve dayanışma duygularını pekiştirmek amacıyla Havran’a geldiklerini söyleyen Avrupalı öğrenciler, Küresel Isınma’ konulu ödüllü resim yarışması düzenleyeceklerini söylediler. Havran Kaymakamlığı ve Havran Belediyesi’nin misafiri olarak Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu binasında misafir edilen öğrenciler, rehberleri öncülüğünde Havran ı inceleyip tanımaya çalışıyorlar. Öğrencilerin, 11 Ağustos 2009 Salı günü Saat 20.00 de küresel ısınma ile ilgili resim yarışması ve toplantı yapacakları öğrenildi.

Macaristan’dan öğrencilerin Maraş gezisi

6501Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi Macaristan, Finlandiya ve Slovakya’dan gelen yaklaşık 80 öğrenciyi ağırladı. Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi tarafından hazırlanan Avrupa Birliği Enerji Maksimizasyonu Projesi kapsamında İlçemize gelen Macaristan, Finlandiya ve Slovakyalı öğrenciler Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesini ziyaret etti. Macaristan dan 3 öğretmen 7 öğrenci, Slovakya’dan 4 öğretmen 9 öğrenci, Finlandiya’dan 2 öğretmen 11 öğrenci toplam 9 öğretmen 27 öğrenciden oluşan proje ekibi İMKB Kahramanmaraş Süleyman Demirel Fen Lisesi tarafından Afşin’e gezi düzenlendi. Öğrenciler ilk olarak Kahramanmaraş’ın tarihi ve kültürel yönden öneme sahip olan Afşin Eshabı- Kehf Külliyesi’ni ziyaret etti. Ziyarette öğrencilere tercümanlar tarafından külliyenin tarihi anlatıldı. Gezinin amacını anlatan Fen Lisesi Müdürü Fehmi Paksoy, şunları söyledi: ”Avrupa Birliği Proje kapsamında 3 ülkeyle enerji verimliliği ve en az enerji harcayarak çok verimli hale getire biliriz diye bir proje hazırladık. Bu proje kapsamında şuanda Macaristan, Finlandiya ve Slovakya’dan öğrencilerimiz geldi.

Asıl projenin en önemli amacı öğrencilerin birbirlerini ve kültürlerini tanımalarını sağlamak. Ülkemizi tanıtmak. Projenin ortak dili İngilizce misafir öğrenciler aileler tarafından misafir ediliyorlar. Bir hafta boyunca şehrimizi her yönüyle, tanıtılacak proje çalışmalarını 2 yıl sürecek. Ülkeler birbirlerine karşılıklı olarak gidip gelecek. Proje çalışmalarının dışında misafirler İlimizin tarihi, kültürel ve turistik mekânları gezdirilerek tanıtım yapılmakta. Ayrıca yöresel halk oyunlarımıza iştirak edip öğrencilerimizle kaynaşan konuk ekiplerin sevinçleri ve ilgileri görülmeyi değerdi.” Bu arada, Afşin Eshab-ı Kehf Külliyesi’ne gelen kız öğrenciler saclarını kapayarak külliye içerisinde dolaştılar. Öğrencilere buradan çok etkilendiklerini belirterek, ”Biz Türkiye’ye gelmeden önce ülke hakkında bilgi edindik. Buradaki kadınlarında bu tür yerlerde inançları gereği saçlarını kapatıyorlar. Bizde bu yüzden saçlarımızı üzerimizde bulunan ceketlerle kapadık” diye konuştular.

Macar Kentindeki Osmanlı’dan Kalma Cami Restore Ediliyor

Yakovali_Hassan_Mosque_1İstanbul ile birlikte Avrupa Kültür Başkenti unvanını taşıyacak olan Macaristan’ın Pecs şehrinde bulunan tarihi Peçevi Yakovalı Hasan Paşa Cami’nin restorasyon çalışmaları başladı. Meclis Başkanı Köksal Toptan ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın peş peşe yaptığı Macaristan ziyaretlerinde Pecs’de bulunan tarihi Peçevi Yakovalı Hasan Paşa Camii’nin restorasyonu gündeme gelmişti. Cihan, restorasyon çalışmalarının başladığı ve yakın bir zamanda da restorasyonun bitirileceği bilgisini aldı. Tarihi caminin bahçesinde bulunan Osmanlı mezarlarının da bozulmadan günümüze kadar geldiği kaydedildi. Yakovalı Hasan Paşa Camii’nin içinde bulunduğu Pecs şehri, İstanbul ile ortaklaşa 2010 Avrupa başkenti ilan edilmiş ve bu sebeple de şehrin içinde birçok yapılanma ve restorasyonlar söz konusu. Pecs (Osmanlıda Peçevi); Macaristan’ın güneyinde yer alan ve Baranya İlinin merkezi olan bir şehir. Şehir, Osmanlı zamanlı ordu garnizonunun bulunduğu strateji yerlerden olagelmiş. Geçtiğimiz Ekim ayından TBMM Başkanı Toptan buraya bir ziyarette bulunmuştu. Avrupa Kültür Başkenti 2010 İstanbul-Essen-Pecs’in bulunduğu ülkelerin Meclis Başkanları, Macaristan’ın Pecs kentindeki Baranya Bölgesi Belediye Başkanlığı binasında bir araya gelmiş ve proje çerçevesinde parlamentolar arası iş birliğiyle ilgili ortak bildiri imzalanmıştı. Bu ziyaretle birlikte burada yaklaşık 400 yıldır ayakta kalan ve Macaristan’da kullanılabilir tek cami olan Yakovalı Hasan Paşa Camii’nin restorasyonu mevzubahis olmuştu. Vakıflar Genel Müdürlüğü , ‘Osmanlı Coğrafyasındaki Her Şehirde Bir Eser’ projesi ile “Balkanlar’dan Ortadoğu’ya, Kırım’dan Afrika’ya birçok şehirdeki eseri restore” söylemiyle harekete geçmiş, bu kapsamda da Macaristan’dan Peçevi Yakovalı Hasan Paşa Camii ile Sgetvar Sultan Süleyman Camii restore programı içine alınmıştı.

PECS’TE KİLİSELEŞTİRİLEN GAZİ KASIM PAŞA CAMİİ Yakovalı Hasan Paşa Cami’nin yanı sıra Pecs şehrinde bir başka cami daha var: Gazi Kasım Paşa Camii. Fakat şehrin meydanında bulunan ve Pecs şehrinin sembolleri arasında gösterilen cami, sonradan kiliseye çevrilmiş ve hilalinin ortasına büyük bir haç yerleştirilmiş. Macaristan’da Osmanlı’dan kalan en büyük mimari eser olan Gazi Kasım Paşa Camii şu anda kilise olarak kullanılıyor. Caminin kubbesi, Hunyadi Yanoş heykeliyle yüz yüze Pecs’in en kalabalık meydanına bakıyor. Budin Valisi Gazi Kasım Paşa tarafından 1548-1551 yılları arasında yaptırılmış olan cami; altı sütun üzerine oturtulmuş yedi önemli Türk kültür varlıklarından birisi olarak kabul ediliyor ve de etkileyici manzarası nedeniyle turistlerin ilgisini çekiyor. Uzun bir tarihi geçmişe dayanan Türk – Macar ilişkilerinin daha da güçlendirilmesi amacıyla ortak kültür varlıkılarının işlendiği “Kültür Varlıklarımız” konulu pullar her iki ülke tarafından 02.12.2002 tarihinde satışa sunulmuş ve pullarda da Peç’teki Gazi Kasım Paşa Camii ile Tekirdağ’daki Rakoczi Evi’nin fotoğrafları yer almıştı.

AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTLİĞİ İLE BÜYÜK BEKLENTİLER 13 Kasım 2006’da Brüksel’de toplanan Avrupa Birliği Kültür Bakanları tarafından resmen onaylanan bir karar ile İstanbul’un ve Türkiye’nin gelecek dört yıllık gündemi belirlendi ve İstanbul o gün resmen 2010 Avrupa Kültür Başkenti oldu. Jürinin 2006’nın Mart ayında Macaristan’ın Pecs ile Almanya’nın Essen kentleriyle birlikte İstanbul’un 2010’da Avrupa Kültür Başkenti olabilmesi için verdiği karar, 13 Kasım 2007’de onaylandı ve yürürlüğe girmiş oldu. Avrupa Kültür Başkenti fikri ilk kez 1985 yılında dönemin Yunanistan Kültür Bakanı Melina Mercouri tarafından ortaya atıldı ve ilk başkent de Atina oldu. 2000 Yılına gelindiğinde AB bu konuda bir değişiklik yapmaya karar verdi ve bu unvanı hem birden fazla kente, hem de AB Adayı olan ülkelerin kentlerine vermeye başladı. Seçilmekle birlikte dünyanın gözü o kente çevriliyor ve bir yıl boyunca kente gelen turist sayısında çok ciddi bir artış ve buna bağlı olarak da ciddi bir maddi gelir elde ediliyor. AB adaylık sürecindeki Türkiye’nin, bu dönemde bir kültür başkentiyle büyük bir atağa geçmesi ve 2010’da İstanbul’a 15 milyon turistin gelmesi hedefleniyor.

Budapeşte

238736111121044511_lanchid_oroszlanErtesi gün Macaristan’ın başşehri Budapeşte’ye gitmek üzere yola çıktık. Macaristan’a girer girmez, gerçek bir Avrupa ülkesine geldiğinizi hissediyorsunuz. Yerleşim yerlerinden geçtikçe düzen ve intizam bizi şaşırtıyor. Özellikle yer üstünde hiçbir iletim hattının bulunmaması, elektrik, telefon direklerinin olmayışı çok hoşumuza gitti. Bu şehirlerde alt yapının çok sağlam olduğu her halinden belliydi. Budapeşte’ye varır varmaz, büyük bir şehre geldiğinizi anlıyorsunuz. İnanılmaz san’atlı ve süslü yapılar karşılıyor sizi. Türk konsolosluğunu ve oteli de bulduktan sonra, hemen şehir turuna başlıyoruz. Konsolosluk meşhur Kahramanlar Meydanı’na 5 dakika mesafede olduğu için, ilk olarak bu meydanı geziyoruz. Kahramanlar Meydanı, Budapeşte’nin kalbinin attığı yer aynı zamanda. Burada askerî ve millî törenler düzenleniyor. Bu geniş ve güzel meydanın etrafında mimarîsi çok güzel san’at galerileri yükseliyor. Hemen yanı başında da müthiş ve yemyeşil bir park var. Kahramanlar Meydanı’ndan aşağıya doğru uzanan geniş caddeden 45 dakika yürürseniz şehri Buda ve Peşte diye ikiye bölen Tuna nehrine varırsınız. Ve Tuna’nın iki yakasını bir araya getiren ve gece manzaraları harika olan köprüler görürsünüz. Çeşitli dönem ve tarzlarda inşa edilmiş kilise ve eski yapıların bulunduğu Buda kısmında bulunan kaleden diğer tarafı seyrederken, gözünüze ilk çarpan Tuna’yı birleştiren inci gibi işlenmiş köprüler, parlamento ve opera binaları oluyor.

Bir de Tuna Nehri üzerinde iki yaka arasında Margarita Adası bulunuyor. Margarita Köprüsünü kullanarak bu adaya geçiş yapabileceğiniz gibi, Kahramanlar Meydanı’nın bulunduğu Buda kısmından da aslanlı köprüyü kullanarak Peşte’ye geçebilirsiniz. Peşte’de kıyının hemen üstünde Gül Baba Türbesi yükseliyor. Osmanlı’dan yadigâr bir kaç eserden biri. Bir de iki adet Osmanlı hamamı var, Buda kısmında, millî parkın yakınlarında. Peşte tepesinde bulunan zeytin dalı tutan kadın heykeli de Buda yamaçlarından çok güzel görünüyor. Bizim İstiklal Caddesi’nin bir eşi de Budapeşte’de Vagi Utca denilen caddede bulunuyor. “Utca” Macar dilince cadde demek zaten. Vagi caddesi üzerinde kozmopolit bir havada yükselen keman sesleri eşliğinde tarih içinde bir yürüyüş yapma imkânı buluyorsunuz. Budapeşte için Avrupa’nın en romantik şehirlerinden biri denilir. Geceleri özellikle çok esrarengizdir. Tuna’yı birleştiren köprülerin gece manzarası görülmeye değerdir. Geniş caddelerinde çok güzel yürüyüş ve bisiklet yolları vardır. Burada en yaygın ulaşım araçları arabalardan sonra paten, bisiklet ve kaykaylardır. Özellikle gençler Budapeşte caddelerinde hep bu araçlarla seyrediyorlar. Bunun yanında hemen herkesin yanında gezdirdiği bir de köpeği var Budapeşte’de. Bu sebeple yürüyüş yollarının kenarları genelde köpeklerin hacet giderdiği yerler haline gelmiş. Ancak belediye elinden geldiğince temiz tutmaya çalışıyor buraları. Geniş caddelerde volta atarken, banklarda uyuyakalmış sarhoşlara rastlamak çok tabiî bir hadise burada. Akşamdan kalanlar günün çoğunu bu banklarda uyuklayarak geçiriyorlar. Tozlanmış tarihî binalar enteresan bir hava katıyor Budapeşte’ye. Binalar hep heykellerle bezeli, binbir suratlı heykeller üzerlerindeki tozdan bezmişcesine kendilerine bakan gözlere tarihi anlatıyor sanki. Bir de park kenarlarını süsleyen inek heykelleri var buranın. Hemen her köşede farklı ve rengârenk bir inek heykeli ile karşılaşıyorsunuz. Bu da belediyenin yeni bir hizmeti. Macarlar başşehirlerini süslemeyi çok seviyorlar anlaşılan. Turistler de bu heykellerin yanında poz veriyorlar. Heykeller işe yaramış gibi…

Bir de tarihin en eski metro ağı bulunuyor Budapeşte’de. Çok karmaşık olmasıyla ünlü bir metro hattı var şehrin. Şehirde ulaşım sorunu bulunmuyor. Geniş caddelerden vızır vızır geçen motosikletler zaman zaman rahatsız etse de, hoş bir asalet akıyor sokaklardan şehre.

En merkezî caddelerden birinde boylu boyunca Türk büfeleri uzanıyor. Macaristan’da Türk mafyasının çok güçlü olduğunu öğreniyoruz bu arada. Birçok bar ve kafenin işletmesi de Türklere aitmiş. Türk büfelerinde gönlünüzce karnınızı doyurabiliyorsunuz. Zaten Macar yemekleri de bize pek hitap etmiyor. Bu açıdan Türk büfelerinin varlığı insanın içini rahatlatıyor. Bu büfeleri Török kelimesinden anlayabilirsiniz. Török, Macar dilinde Türk demek zira.

Mimarî ve heykel san’atları bakımından Avrupa’daki bütün san’at akımlarının izlerini Budapeşte’de bulmanın mümkün olduğu söylenir. Ki bu durum kendini çok güçlü bir şekilde hissettiriyor.

Bütün bu özelliklerine rağmen, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun üç yadigârından Prag, Viyana ve Budapeşte kıyaslandığında, çoğu kişinin “Budapeşte de neymiş?” dediğini duyar gibi oluyorum. Zira Prag ve Viyana daha iyi korunmuş ve daha gerçek anlamda san’at ve tarihin hayat bulduğu şehirlerdir. Ancak Budapeşte’nin de kendine özgü bir havası olduğu da kabul edilmelidir herhalde.

Umut Yavuz

Yeni Asya

Kula kulesi

kulatoronyKula kulesi Szabadbattyán köyü Sárvíz (Türkçesi Çamursuyu) bataklıklarının yanında bulunur. İlkçağlardan bu yana burada Tuna ötesini güneydoğudan kuzeybatıya kesen eski bir ticarî yol uzanırdı. Bu yol İtalya’dan kuzeybatı Avrupa’ya doğru giden yoldu. Sárvíz geçidi yanında bulunan iki tepenin birisinde 13. yy’da büyük olasılıkla Tatar istilasından sonra, üç katlı kule biçiminde bir bina inşa edilmişti. Kulenin batı tarafında iki giriş kapısı vardı. Bunlardan birisi zeminde, diğer ikisi de ahşap basamaklarla çıkılan birinci katta idi. Kuleden 6-7 m uzaklıkta su arkı ile çevirdiği taş duvar uzanmıştı. 1543’te Türkler Székesfehérvár’ı fethedince kuleyi yıktılar. Székesfehérvár Osmanlı’nın uç kalesi olduktan sonra, sürekli Macar saldırıları nedeniyle yeniden inşa edildi. Türk çağında kule çevresinde bayındır bir köy ortaya çıktı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Battyán Kalesi’ni dörtgen şekli, küçük palanka, bir kapılı kasaba olduğunu anlatıyor. İçinde yüz ahşap çatılı ev, cami, ambar, askerî deposunun bulunduğunu bildirmekte. Eski kayıtlarda Türk askerlerinin sayısının sürekli azalması yazılmakta. 1568’de 109, 1631’de ise 58 kişinin burada bulunduğu bildirilmekte. Türkler Macaristan’dan ayrıldıktan sonra küçük kale eski ehemmiyetini kaybettiğinden dolayı çehresi gittikçe bozuldu. 1981’de restore edilmiş kulede Fejér Megyei Múzeumok’un Türk Çağı’ndaki eserlerinin sergisi açıldı.

Imre Adorján

Dün, bugün, yarın… İşte Budapeşte…

Budapest,_St._Stephen's_Basilica_C16

Budapeşte’yi biraz da İstanbul’a benzettim. İstanbul Boğazı’nın kenti ikiye bölmesi gibi Budapeşte’yi de Tuna nehri ikiye bölüyor. Tuna’nın bir yakasında Buda öte yakasında ise Peşte var. İkisinin birleşimiyle Budapeşte oluşmuş. Budapeşte’de ciddi bir tarihi zenginlik var. Ama bu tarihi zenginlik Prag veya bazı İtalyan şehirleri gibi bir anda fark edilmiyor. Ancak ilk 24 saatinizin ardından şehri hazmederek gezmeye başladığınız zaman ince bir perdenin arkasında müthiş bir tarihi zenginlik olduğunu fark ediyorsunuz Fotoğraf makinesindeki teknolojik gelişim gördüklerimizi daha kolay, daha ekonomik kalıcılaştırmaya yaradı. Digital kameralar çıkmadan önce otuz altılık negatif filimler kullanırdık. Ne kadar bol fotoğraf çekseniz de taş çatlasa 200’ün altında bir sayıda fotoğraf çekerdiniz bir seyahatte… Tabii bu yazdıklarım benim deneyimlerimin ürünü. Şimdi digital kameralar sayesinde korkusuzca fotoğraf çekebiliyor insan. Hafıza kapasitesi geniş olmasının yanında geniş bir başka alternatifiniz de gündüz aldığınız görüntüleri akşam bilgisayara aktarıp ertesi gün devam ediyorsunuz… O kadar çok fotoğraf çekiyorsunuz ki usta olmasanız da aradan güzel kareler çıkıyor… Dün yazımı yazmadan bilgisayarı açıp Budapeşte görüntülerini inceledim. İncelerken fark ettim ki her fotoğraf karesi pek çok ayrıntıyı sizlere anımsatıyor. Çok fazla yazılı not tutmadan yazı yazmak bu sayede daha kolay olabiliyor.

Daha önce de sizlerle paylaştım. Macaristan’ın başkenti Budapeşte, orta Avrupa’da Prag ve Viyana’nın gölgesinde kalmış bir şehir. Halbuki en az onlar kadar da ilk akla gelmeyi hak ediyor. Dünyanın değişik köşelerinden sayısını anımsamayacağım kadar çok şehir gezdim. Her şehrin bıraktığı iz başkadır insanda. Her şehir kendine özgüdür. Ama o kendine özgülükle birlikte öteki şehirlerle kıyas yapmak kaçınılmaz oluyor yine de…. Budapeşte’yi biraz da İstanbul’a benzettim. İstanbul Boğazı’nın kenti ikiye bölmesi gibi Budapeşte’yi de Tuna nehri ikiye bölüyor. Tuna’nın bir yakasında Buda öte yakasında ise Peşte var. İkisinin birleşimiyle Budapeşte oluşmuş. Budapeşte’de ciddi bir tarihi zenginlik var. Ama bu tarihi zenginlik Prag veya bazı İtalyan şehirleri gibi bir anda fark edilmiyor. Ancak ilk 24 saatinizin ardından şehri hazmederek gezmeye başladığınız zaman ince bir perdenin arkasında müthiş bir tarihi zenginlik olduğunu fark ediyorsunuz. *** Hiç kuşkusuz bu yazımda sizlere Budapeşte ile ilgili tarih bilgisi aktarmacılığı yapmayacağım. Budapeşte, dünü, bugünü, yarını çok kolay anımsatan bir şehir. Altıncı yüzyılda Orta Asya’dan gelmiş ataları. Orta Asya’dan gelmişlik ilk anda doğal olarak Türk kökenliliği akla getiriyor. En görkemli anıtlardan biri olarak kahramanlar meydanındaki heykeller Orta Asya izlerini çok açık yaşatıyor. Ama konuştuğumuz hiçbir Macar, Orta Asya’dan yola çıkmışlıkla “Türk kökenliyiz” demedi.

Şehre en hakim nokta Buda tarafındaki kale. Oradan baktığınız zaman hem Buda hem de Peşte adeta ayaklarınızın altındadır. O noktadan bakınca Tuna üzerine dizilmiş köprüleri, parlamento ve opera binalarını öncelikle fark ediyorsunuz. Tuna’nın ortasındaki küçük adada farklı bir çekiciliğe sahip. O küçük ada sanki de akarsunun ortasına bırakılan taş gibi. Sıçrayıp üzerine basıp karşıya geçecekmiş hissini veriyor insana. Buda yakasında Türk hamamlarının restore edilenleri de rehberlere tarafından anımsatılıyor.

Budapeşte, on milyon nüfuslu Macaristan’ın iki milyon nüfuslu başkenti. Ülke tarihinin izlerini ağırlıkla Budapeşte taşıyor. Bu tarihi izde farklı rejimlerde yaşananlar da var mutlaka. Macaristan’la ilgili yazılanlara göz atıyorum. “Macaristan’da 32 yıl boyunca iktidarda kalan Janos Kadar, en parlak dönemini yetmişli yıllarda yaşadı. Parti Lideri ve Devlet Başkanı olmadan önce “dönek” olarak nitelendirildiği için Stalinistlerin hapishanelerinde sürünen, işkence gören Kadar, 1956 yılında girişilen Komünizm karşıtı devrimi engellemekle de suçlanmıştı. İktidar koltuğuna oturduktan sonra bu koltuğu çok seven ve sıkı sıkıya sarılan Janos Kadar, daha sonra halkına, tüketimin rahatlığına karşılık siyasi alanda sessiz kalma alternatifini sundu ve Macarlar da bunu itirazsız kabul etti. Diğer doğu bloku ülkeleri, Kadar’ın Macaristan’da yerleştirdiği bu yarı kapitalist diye adlandırılabilecek sisteme biraz da dalga geçerek “Gulaş Komünizmi” dediler (Gulaş tadı bizim yahniyi andıran bol soğanlı bir et çorbasıdır ve Macaristan’ın en ünlü geleneksel yemeğidir). Karizmatik bir lider, alçak gönüllü ve rahat bir adam olan Devlet Başkanı Kadar, halktan gibi davranır, örneğin metroya binerdi, bu yüzden de halk O’nu çok severdi. Macaristan’ın 1989 yılında Anayasası’ndan Komünist Parti’nin önderliği maddesini çıkarıp, seçimlerin dört yılda bir yapılmasına karar vermesi Janos Kadar’ın bitmez tükenmez iktidarının da sonu oldu. Bu arada Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında askerlerini Macaristan’dan çekeceğine yönelik güvence vermesi ülkenin bağımsızlığının altını çizerken, 1945 yılından bu yana ilk demokratik seçim de 1990 yılında yapıldı ve altı parti birden parlamentoya girdi.”

Macaristan, 2004 yılında Kıbrısla birlikte AB üyesi olan ülkelerden biri. Yabancı yatırımcılar yatırım içi Macaristan’ı sevdi. Macaristan AB yolunda ilerlerken 30 milyar EURO yabancı sermaye çekmişti. Günlük yaşamda sosyalizmin izleri iyice silindi. Avrupa’da Londra’dan sonra en eski metro Budapeşte’de. Sosyalizm günlerinin alt yapı yatırımları bugünkü hayatın kolaylığında yine etken. Şehirde tarihi mimari yanında modern mimari de fark ediliyor. Hatta modern mimari il donanmış caddelerin ucundaki tarihi eserler eski ile yeninin harika bir uyumu olarak dikkat çekiyor. Peki insanlar bu değişimden ne kadar memnun… Bir garsona sordum… Yanıtı öncesi sözü futbola getirdi doğrudan: “2002 dünya kupasından beri Türkiye’nin futboldaki gelişimi izliyorum, Avrupa Şampiyonası’nda da Türkiye taraftarıydım. Futbola mücadeleyle güzellikler getirdiler” dedikten sonra devam etti: “Avrupa Birliği’nin güzel yanları günlük hayatımızda yok denecek kadar az. Ya da özellikle pahalılık bazı güzellikleri görmemizi engelliyor. Bu düzende parası olan her şeyi alabiliyor, her şeyi yapabiliyor. Her geçen gün zengin ve yoksul olmak üzere iki kesim oluşuyor.” Bu arada öğrendim ki mağazalardan çalışanların aylık maaşı 400 EURO. Öğretmenleri ise 600-700 EURO maaş alıyor. Budapeşte caddelerinde yürürken batılılaşmanın izleri kolay görülüyor. Ünlü bir telefon markasını dans ederek tanıtan gençleri durup izledim. Yabancı yatırımcılara tanınan vergi muafiyetinin oldukça uzun bir döneme yayılması, Macaristan’ı dış yatırımcı için cazip hale getirirken, bilim ve teknoloji alanında çalışan ucuz ve nitelikli iş gücünün çokluğu da Macaristan’a yabancı sermayeyi çekiyor. … Budapeşte blok değişimi olarak nitelenen değişimin sıkıntılarını hâlâ çekebilir. Ama şunu çok net olarak gördüm ki Budapeşte’de barışçıl, uzlaşı kültürü iyi, bozulmamış, yozlaşmamış kültürel bir yapı var. Budapeşte görülmeye değer bir orta Avrupa şehri kısaca…

Hasan Hastürer Kıbrıs Gazetesi

Tarihi izlerine baktım, bugüne ve geleceği düşündüm…

PARLAMENT

Orta Avrupa’da ilk akla gelen başkentler Prag ve Viyana… Her ikisini de gezdim, gördüm… Ama dünkü gözlemimden sonra anladım ki Budapeşte de an az Prag ve Viyana kadar ilk akla gelmeyi hak ediyor. BUDAPEŞTE- Önceki gün geldiğim Budapeşte’den sizlerle paylaşmak için izlenim edinmem gerekiyordu. Dün fırsatını yakaladım ve Budapeşte’yi çabuk da olsa bir gezdim. İlk geldiğim gün bana çok sıradan bir şehir izlenimi vermişti. Önceki akşam yemeğine giderken şehri geceyi karşılarken gördüm… Otele dönerken ise karanlığın içinde aydınlatılmış tarihi dokunun şehre inanılmaz bir güzellik kattığını fark ettim. Dün de gündüz gözüyle gezdim. Tarihi izlerine baktım, bugüne ve geleceği düşündüm… İzlenimlerimi en geniş şekliyle Pazar günü sizlere aktarmak isterim. Bugün birkaç nokta ile yetinmek isterim.

Dün Budapeşte’yi gezerken eski doğu bloku ülkeleri diye tanımlana çok sayıda ülkenin Avrupa Birliği’ne hızlandırılmış bir süreçle neden aldıklarını sorguladım kendi kendime. Daha önce de bu soru aklıma gelmiş ama üzerinde çok durmamıştım. Budapeşte’de sorumn yanıtını buldum sanırım. Sovyetler Birliği ile birlikte Sosyalizm de çöktü. Ama batıdaki korkusu hala silinmedi. Rusya, ideolojik olarak Sovyetlerin mirasına talip olmadı. Ama güçlenerek ABD ve en genel anlamıyla batıya rakip olacağı kaygısı var. Rusya, eski sovyetler birliği modelinde bir büyüme hedeflemiyor. Ama etki alanını geniş tutma eğilimi çok net görülüyor. Sovyetler Birliği çöktükten sonra eski bloğun bir kısmı Avrupa’da bir kısmı ise orta asyada kaldı. Rusya elini çabuk tutmaya fırsat bulmadan, eski doğu bloku ülklerinin Ukrayna hariç neredeyse ötekilerinin tümü Avrupa Birliği genişleme alanı içine alındı. Polonya hariç ötekiler büyük ülkeler değil. Ama şurası da bir gerçek hazırlıklarının kusursuz tamamlamadan AB ailesine alındılar. Bence ana hedef bu ülkeleri AB ailesine dahil etmekten fazla Rusya’nın kontrol alanına girmelerinin önünü tıkamaktı. Avrupa’da batılı ülkeler eski doğu bloku ülkelerini kendi kamplarını çekmeyi başardı. Asya da ise batı başarısız oldu, Rusya oralarda oldukça etkili.

Budapeşte’de çok net olarak komünizm karşıtlığını gördüm. Dünyanın en görkemli parlamento binalarından biri sayılan Macaristan parlamentosunun önünde ortası yırtık bir Macaristan bayrağı dikkatimi çekti. Sordum. Yanıt: “ 1956’da komünizme karşı yapılan devrim sırasında bayrağın ortasındaki komünizm simgesi yırtılıp atılmıştı. Bu yırtık bayrak o mücadeleyi ve başarısız da olsa devrimi anımsatıyor. 1946’da komünizme geçen Macaristan o başarısız devrimde çok evladını yitirmiş, çok değerli insanlar da Macaristan dışına kaçmıştı.” Budapeşte medeniyetlerin buluşma yeridir. Dokuzuncu yüyılda orta asyadan gelenlerce kurulan Macaristan, tarihinin tüm evrelerini sahip çıkmaya çalışırken komünist dönem aynı özen ya da objektiflikle savunulmuyor.


Dün öğrendim dünyanın en büyük ikinci sinagogu Budapeşte’de. New York’taki sinagogun oturma kapasistesi 5000 dolayında, Budapeşte’dekinin ise üç bin dolayında. İkinci dünya savaşında Almanlar tarafında Macaristan’da öldürülen Yahudi kökenli Macarların sayısının 600 bin olduğu ifade edildi. Altı yüz bin kayba rağmen Yahudilerin Macaristan’daki izi sürüyor. Ünlü Sinagogları, katoliklerin çoğunlukta olduğu Macaristan’ın başkent Budapeşte’de çok dikkat çekici konumda. Sırdan bir sinagogdan öte bir misyonla kapılarını açık tuttuğu anlatıldı. … Budapeşte’ye Pioneer’in yeni ürünlerinin tanıtımı için geldim. Bir yana pioneer’in teknolojideki müthiş açılımlarıyla tanışma fırsatı bulurken her bakımdan müthiş zenginliğe sahip Budapeşte’yi görüp tanıma bakımından önemli mesafe aldım. Orta Avrupa’da ilk akla gelen başkentler Prag ve Viyana… Her ikisini de gezdim, gördüm… Ama dünkü gözlemimden sonra anladım ki Budapeşte de an az Prag ve Viyana kadar ilk akla gelmeyi hak ediyor. Günün sözü: Her uygarlık kendi imzasını eserleriyle atar.

Hasan Hastürer, Kıbrıs Gazetesi

Buda’dan Peşte’ye (2) – Nedim Gürsel

Budapeşte’yi tanıtan Batılı yazarlar Osmanlı yönetimindeki bu topraklarda yalnızca kan dökülmediğini, örneğin şiir ve musikinin baş tacı edildiğini bilmiyorlar. İmparatorluğun ikbal günlerinde, yani Macaristan’ın sınırları Adriyatik kıyılarından Transilvanya’ya, Bohemya’dan Karadağ’a dek yayılırken parlamentosu da bu geniş coğrafyaya egemen bir devlete yaraşır boyutlardaymış. Derken, bir gece içinde, hacmi ve görkemi olmasa da, milletvekili sayısı azalıvermiş.

Macaristan nüfusunun beşte üçünü kaybetmiş çünkü, bugünkü sınırlarının içine çekilirken soydaşlarının bir kısmını Transilvanya, Sırbistan ve Hırvatistan topraklarında bırakmış. I. Dünya Savaşı yenilgisinin ertesinde bu ülkeyi Romanya, Sırbistan ve Çekoslavakya arasında paylaştıran Trianon anlaşmasının günümüze dek uzanan siyasi sonuçları olduğunu düşünüyorum. Peşte’nin kenar mahallerinden birindeki otelimden çıkıp sıvaları yer yer dökülmüş, merkezde olmadıkları için çoğunun cepheleri yenilenmemiş, komünizm yıllarını anımsatan ezici, taş yapılar boyunca yürüdükten sonra altı numaralı tramvaya bindim.

Paris bulvarlarını anımsatan caddenin orta yerinden Tuna’ya doğru hızla ilerledik. Gül Baba’nın türbesi Lokantalarla şık kahveler, vitrinleri dolduran binbir çeşit Macar salamlarıyla Fransa Kralı XIV. Louis’ye “Şarapların kralı” dedirten, irili ufaklı şişeleri içinde canım Tokay şarapları geçiyordu camdan. Yalnızca şarapların kralı değil aynı zamanda bir kral şarabı da olan bu beyaz şarap, nehir kıyısında yediğim gulaş çorbasından ibaret öğle yemeğime eşlik etti.

Sonra meşe ve kayın ağaçlarıyla kaplı Margit Adası’nı karaya bağlayan köprüden Buda’ya geçtim. Oradan da, Török Utza’yı (Türkler Sokağı) ardımda bırakıp yokuş yukarı tırmanmaya başladım. Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın girişimi ve katkılarıyla onarılan Gül Baba’nın türbesindeydim az sonra. Efsaneye göre Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine 1541 yılında kalkıp buralara dek gelen Gül Baba, Merzifon kökenli bir Bektaşi şeyhiymiş. Külahında gül taşıdığı için bu lakapla anılıyor.

Ölümünden sonra, padişahın da hazır bulunduğu cenaze namazını kıldıran Şeyhülislam Ebussuud Efendi’nin izniyle bu tepeye gömülmüş. Misali mahlasıyla şiirler de yazan Gül Baba’nın türbesi, birkaç kaplıca ve hamamı saymazsak, bu coğrafyada Türklerden kalan tek yapı. Yok sayılan miras Mohaç Savaşı’ndan sonra 150 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Buda’dan söz eden Fransızca rehberlerin neredeyse tümü bu dönemin Macar tarihinin en karanlık dönemi olduğunu, kültür ve sanat alanında dişe dokunur hiçbir şey yapılmadığını yazıyor. Anımsıyorum, bir zamanlar sosyalist olan Balkan ülkelerinde de benzer bir söylemle karşılaşmıştım. Geri kalmışlıklarının nedeni olarak Osmanlı’yı görüyor, Türklerin buralarda bıraktığı kültür mirasını yok sayıyorlardı.

Oysa Macar ulusal edebiyatının kurucusu, bu dilde yazan ilk şair Balint Balasi üzerine Edit Tasnadi ve Dursun Ayan’ın birlikte hazırladıkları bir kitap geçti elime. 16’ncı yüzyılda yaşayan Balasi yalnızca İtalyan rönesansının değil, Osmanlı şiirinin de etkisinde kalmış. Türkçe bildiği, Türk halk şiiri tarzında şiirler de yazdığı anlaşılıyor. Hatta tasavvuf düşüncesine bir hayli aşina. Ne var ki, genç yaşında Türklere karşı savaşırken ölmüş. Budapeşte’yi tanıtan Batılı yazarlar Osmanlı yönetimindeki bu topraklarda yalnızca kan dökülmediğini, Gül Baba’nın külahında taşıdığı barış güllerininin gönüllerde de açtığını, şiir ve musikinin baş tacı edildiğini, örneğin Budin Paşası Yahyapaşazade Arslan Paşa’nın Şifalı mahlasıyla şiirler yazdığını, yakın çevresindeki Yahya Bey’in o devrin en önemli mesnevi yazarlarından biri olduğunu bilmiyorlar. Biz de onlara bir türlü bu gerçeği anlatamıyoruz. 21’inci yüzyılın başında 450’nci doğum yıldönümü kutlanan Belasi, Türkçe “Gerekmez Dünya Sensiz” ezgisine göre yazdığı şiirinde “şahane hazinem, güzel kokulu kırmızı gülüm” diye sesleniyor sevgilisine. Dileyen, rengini kandan değil aşktan alan o gülü Gül Baba’nın türbesinde bugün de görebilir.

NEDİM GÜRSEL – Milliyet

16,474FansLike
639FollowersFollow