Demiryolu ile ihracatta yeni rota: İstanbul-Budapeşte
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, Türkiye’nin ilk özel uluslararası yük treninin seferlere başladığını belirterek, “Bu tren hattında faaliyetlerine başlayan Pasifik Eurasia yıllık 600 trenle, 22 bin tıra eşdeğer 600 milyon euro değerinde 750 bin ton ihracat yükü taşımayı planlıyor.” dedi.
Bakan Uraloğlu, Pasifik Eurasia Demiryolu İşletmeciliği İstanbul-Budapeşte ilk yük trenini Halkalı İstasyonu’ndan uğurlama töreninde yaptığı konuşmada, demir yollarının serbestleştirme sürecinin zorlu aşamalardan geçtiğini söyledi.
AK Parti hükümetlerinin iktidara gelmesiyle başlayan serbestleşme çalışmalarından bahseden Uraloğlu, bu sürecin ardından yavaş yavaş demir yolu taşımacılığında Türkiye’nin ilk özel sektör şirketlerini görmeye başladıklarını anlattı.
Uraloğlu, Pasifik Eurasia’nın Türkiye’nin üçüncü ve ilk uluslararası yük taşımacılığı yapan demir yolu tren işletmecisi sertifikası alarak sektörün gelişimi için önemli bir mihenk taşı olduğunu bildirdi.
BUDAPEŞTE GÜZELLEMESİ
Yazar: Emrullah Güney
Haber aldık, Macaristan’a gitmişsin.
– Evet. Oğlum Umut Can orada çalışıyor. Mimar. Merkezi İstanbul olan şirketlerinin birçok ülkede şantiyesi , inşaatları var.
– Macaristan …Magyar diyorlar değil mi? Batı Dünyası da Hungary. Sevdin mi Macaristan’ı ?
– Benim Macaristan’a ilgim 1967-68 yıllarına dek iner. DTCF son sınıftayken bir gün Macaristan Büyükelçiliği’ne gittim. Bana birçok Hungarian Review, Hongrie Nouvelle dergileri verdiler. Kimi arkadaşlar ”Sen mimlendin; devlet memuru olamazsın artık,” dedi. Aldırmadım. İngilizce ve Fransızca idi o dergiler. İyi kağıda basılmış, kapakları renkli, içinde ak-kara fotograflar olan …Macar ressamlar, gravür ustaları da ürünlerini bu dergilerde okurla paylaşıyorlardı. Birçok yazıyı Türkçeye çevirdim. Dergilere gönderdim, fakat yayımlamadılar.
– O tarihte Macaristan bir Varşova Paktı üyesiydi. Korkmadın mı ?
– Demirperde Gerisi ülkelerin elçilik ve konsolosluklarını ziyaret edenlerin izlendiğine dair bir kaygı vardı ama ben o yıl 20 yaşındaydım. Korkmadım. Kaldı ki, Macarlar için iyi duygular besliyordum ve onları Attila’nın soyundan gelmiş kardeşlerimiz olarak görüyordum.
– Macar dili, Fin Dili ve Türk Dili kardeş diller grubundan diye biliyoruz.
– Evet, biz öyle biliyoruz. Konuştuğum üniversiteli gençlere anlattım; gülüp geçtiler. Türkçe Altay; diger ikisi Ural grubundan. Galiba bizden başka buna inanan kalmamış. Yine de Hun Türkleri derin izler bırakmış bu güzel ülkede. Bir kabristanı ziyaret ettim. Park gibi, çok bakımlı, temiz. En çok Arpad ve Kun soyadı dikkatimi çekti. Hun adı günümüzde Kun olarak yaşıyor.
– Budapeşte nasıl bir belde?
– Osmanlı tarihinde Budin olarak anılıyor. Ova ortasında sert bir kütle üzerindeki kale Budin Kalesidir, kent onun üzerinde ve çevresinde gelişmiş. Peşte sonraları düz ovada bir köy olarak ortaya çıkmış. İki ayrı kent. Ortasından Tuna akıyor. Köprülerle bağlanınca tek bir kent olmuş.
– Senin , içinden ırmak geçen kentler için özel bir sevgin var, değil mi?
– Evet. Dünyada Paris, Londra, Moskova, Kahire, Bağdat, İsfahan…Bizde Avanos, Eskişehir, Gülşşehir, Adana, Silifke, Bafra, Çarşamba, Turhal, Diyarbakır vd gibi Budapeşte de sevdiğim bir belde.
– Kenti gezerken hangi duygularla doluydun ?
– Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik / Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı; ilerle / Bir yaz günü geçtik Tuna’ yı, kafilelerle. Osmanlı yönetiminde Macar diyarı daima bir Beylerbeylik idi.
– Hava nasıldı ?
– Biz Türkiye’de ormanlar yanarken oradaydık. 35-40 C. Fakat enlem faktörü var; Budapeşte son derece latif havası olan bir belde. Ortalama 30 C ve daha az. Güneş yakmıyor; tatlı tatlı ısıtıyor. Bunda her yerdeki bitkilendirilmiş alanların etkisi olmalı. Her yer ağaç, çiçek, fidan. Tüm parklarda temiz içme suyu akan çeşmeler var. Sıcaktan hiç şikayetçi olmadık. Güneşli, güzel günlerdi. Kimi günler bir yaz sağanağı gelip geçiyor; havayı serinletiyordu. Fakat, oğlumun söylediğine göre kışın kar yağarmış ve sıcaklık da sıfırın altına inermiş.
– Ulaşım nasıl ?
– Son derece gelişmiş raylı düzenek var. Yollar geniş ve ferah. Metrosu da var. Tuna’nın altından iki bölüm birbirine bağlanmış. Burası Macaristan için bir demiryolu kavşağı. Kentte 3 büyük demiryolu terminali var. Bir haritayı inceleyen hayretler içinde kalır. Küçük Macaristan köylere varıncaya değin tren yollarıyla beslenmiş.
– Halk nasıl yaşıyor ?
– Pahalı bir kent. Forint ulusal para birimi. Elinizde Euro varsa AVM’lerde kabul etmiyorlar. İlla forint olacak. Bize göre pahalı. Gıda maddeleri kolayca alınmıyor. Fakat Macar ovalarının tahıllarından son derece nitelikli, besleyici değeri yüksek ekmekler yapıyorlar. Ak, kara, esmer…Adım başı bir fırın ve pastane. Sanırım kendi kendine yeten bir ülke. Mohaç Ovası’nı iyi değerlendiriyorlar. Çayır çimen bol. Alförd- Pustza denilen bozkırlar adam boyu otlu ve cins Macar atları buralarda yetiştiriliyor. Orduların süvari birliklerinde daima Macar kadanaları yüzyıllar boyunca yeğlenmiş.
– Yayın dünyası. nasıl ?
– 10 milyon nüfusa göre çok okuyor Macarlar. Adım başı bir kütüphane, kitap satış yeri. Josef Attila bizim de tanıdığımız bir şair. Macarların ulusal kahramanı. 1526 sonrası Osmanlı ile Macaristan arasında düşmanlık kalmamış. Fakat Mohaç Yenilgisi’ni de unutmamışlar. Kale’de arkeolojik kazılar vardı. Bir yazı beni derinden etkiledi. Şöyle : ” Osmanlı Sultanı Soliman, Macar Üniversitesini kapattı. 146 yıl boyunca Macar Dili, Tarihi, Kültürü hiçbir gelişme göstermedi.”
– Son Kale kumandanının mezarını ziyaret ettin mi?
– Evet Abdurrahman Abdi Paşa’nın mezarı başında fatiha okudum. Mermer mezar taşındaki yazı insanı düşündürüyor. ” Burada Osmanlı’nın son Valisi şehid düştü. Kahraman bir düşman idi. Son uykusunu huzur içinde uyusun. ”
– Sonradan Alman ve Avusturya orduları işgal ediyor Macar diyarını.
– Protestan Almanlar Katolik Macar halkını köle gibi kullanıyor. Avusturya yönetimi de farklı değil. Budin elimizden çıkınca halk şairlerimiz ağıt yakıyorlar elimizden çıkan Budin için. Aldı Nemçe bizim nazlı Budin’i.
– Avusturya yönetimi nasıl sürüyor ?
– Elbette Viyana kadar olmasa da, Budapeşte ve Prag gelişiyor Avusturya yönetimi süresince. Tuna üzerine köprüler kurulmağa başlanıyor. Fakat despotizm bir Macar uyanışına da yol açıyor. Macar halkının alın teri Viyana saraylarında soyluların lüks yaşamasına harcanıyor. Tarihte ünlü Macar ayaklanmaları hep Avusturya’nın sömürgeci yönetiminde oluyor. Viyana , pek kanlı bastırıyor Macar isyanlarını.
– Macar ulusal yiğitleri ayaklanma başarısız olunca nereye sığınıyorlar?
– Elbette Osmanlı’nın hoşgörüsüne sığınıyorlar. Macar yiğitlerinin ağırlandığı iki şehrimiz var. Trakya’da Tekirdağ ve Anadolu’da Kütahya. Kossuth ve Rakoçi. Müzelere duyduğum ilgi nedeniyle o ünlü kahramanların müzeye dönüştürülmüş evlerini gezdim. Sonra onlar hakkında yazılmış kitapları da okudum.
– Moskova yönetimine karşı da bir ayaklanma var, değil mi?
– 1956 Macar Ayaklanması. Albay Pal Maleter önderliğinde. Fakat örgütsüz bir kalkışma. Gençler kırılıyor. Sovyet tankları Budapeşte’yi harabeye çeviriyor. 32 bin ulusalcı katlediliyor; çoğu genç. 170 bin Macar ülkeyi terkediyor; Avusturya’ya, ABD’ye sığınıyor. Büyük yapıların cephelerinde hala mermi izleri var . İsyanda parmağı olanlar tutuklanıyor ve Moskova’da güya yargılanıyor; birçoğu kurşuna diziliyor. Siyasilerin içinde büyük ayıklamalar yapılıyor. Bir parkta mermer bir anıt var; ayaklanmada ölen yiğitlerini unutmamışlar; tek tek adlarını kazımışlar. Dr, prof var çok sayıda.
– Bu konuda neler okudun ?
– Macar İsyanı’nın üzerinden 2 yıl geçmişti. Hayat Mecmuası’nda ”En İyiler Ölecek” diye bir yazı dizisini haftalarca okuduk.Çok etkileyici bir romandı. Ayrıca güzel Macar aktristi Eva Bartok’un anıları da yayımlanmıştı. Ölüm korkusuyla binlerce Macar sınırı binbir zorlukla geçerek Avusturya’ya sığındı. Budapeşte yıllarca tankların yarattığı harabeleri onaramadı, öylece kaldı.Belki de ulusal bilinçle onarmadılar. Müze gibi kalsın; halk unutmasın bu kalkışmayı, dercesine.
– Macar heykel sanatının özgün olduğunu biliyorum.
– Evet, her bulvar kenarında, her parkta, Parlamento binası önündeki geniş meydanda kahraman Macar soylularının anıtları var. İnsan hayran kalıyor. Sadece onları incelemek için insan Budapeşte’de yaşayabilir. Ulusal kahraman Kossuth anıtı Tuna kıyılarında yer alıyor.
– Başka ne gibi çekicilikleri var Budapeşte’nin ?
– Müzeleri şahane. 4 mevsim yaşayacaksın, her gün bir müzesini gezeceksin. Okullarda elde ettiğin bilgi bu müzelerde tazeleniyor. Botanik Parkı’nı gezmelere doyamadık. Jeoloji Müzesi bencileyin bir coğrafya eğitmeni için olağanüstü değer taşıyor. Daha başka müzeler de mevcut.
– Macar halkı en çok neye üzülüyor ?
– Biz, nasıl üzülüyorsak Selanik, Batum, Musul-Kerkük, Limasol, Larnaka, Baf, Midilli, Sakız, Sisam ve 12 Ada, Girit için, Macaristan özellikle 1918’lerde Avusturya İmparatorluğu’nun çökmesi üzerine çok geniş alanları yitirmiş. Tuna ortasında büyük bir ada var; Ulusal Park olarak korunuyor. Bir mermer levha üzerine büyük Macaristan haritasını işlemişler. Biz Sevr Anlaşması’nı reddettik. Macarlar Trianon Anlaşmasıyla 93 bin km2 toprak yitiriyorlar. Halk bunun acısını bugün de çekiyor. O adada izleniyor eski Macar toprakları. Slovakya’ya bırakılmış yöreler var. Örneğin bugün Romanya’da kalmış Timişoara ( Osmanlı döneminde Temeşvar ) bir Macar kenti. Üniversitesinde Romence yanında Macarca da kullanılıyor. Halkı Macar olan bazı kentler Sırbistan’da kalmış. Ben Hayat Mecmuası’nda Temeşvarlı Osman Ağa’nın anılarının anlatıldığı Gavurun Esiri adlı bir yazı dizisini haftalarca ,heyecanla okumuştum.
– Macaristan’ın denize kıyısı yok. Bu, nasıl etkiliyor bu güzel ülkeyi?
– Ülkeler Coğrafyasında böyle ülkelere Landlocked Countries denir. Tuna Macaristan için çok önemli. Kıyılarında donanma üsleri var. Bir ara bu ülkeyi bir amiral yönetmişti.Tuna can damarı, kan damarı.
– Göl olarak !
– Balaton, Orta Avrupa’nın en büyük gölü. Kıyıları nefis sayfiyelerle dolu. Sovyet Bloku’ndan çıktıktan sonra batılı büyük turizm şirketleri moderleştirmişler. Halk, deniz gereksinmesini burada gideriyor. Kamplar, yaz spor okulları, dinlenme kuruluşları…Harika bir göl. Ayrıca çevredeki bağlardan elde edilen üzümlerden ünlü Tokay şarabı yapılıyor. Dünyada en çok yeğlenen şaraplardan biri. Duyduğuma göre Portekiz, İspanya, Bulgaristan, İtalya, Romanya, Yunanistan, Gürcistan şaraplarından, Ermenistan kanyağından daha üstün değerde imiş ve çok yeğleniyormuş. Küçük Neusiedler Gölü de Avusturya ile paylaşılmış durumda.
– Budapeşte’yi sevmişsin.
– Evet, küçük bir ülke diyoruz ama, yalnızca Başkent’i tanımak için 4 mevsimini yaşamak gerek. Şifalı sıcak suları var. Roma kadar Osmanlı da bu suların üzerini kapatmış; kaplıcaya çevirmiş. Eski Sovyet döneminde her yıl onbinlerce işçi dönem dönem burada sağaltılmış. Günümüüzde de termal tedavi merkezi olarak ünlü burası. Kaldı ki Györ vd kentleri de var. Debrecen, Peç, Szeged, Eger… Kütüphaneleriyle, pazarlarıyıla, üniversiteleriyle tanımak için ülkeyi , bir yıl da yetmez. Oğlum 5 yıldır orada yaşıyor. Daha görmediği yöreler, beldeler varmış.
– Macaristan’ı ziyaret edenler en çok neler alıyor ?
– Bizim biber dediğimize Macarlar paprika diyorlar. Belki taa Osmanlı mülkü iken, Orta Amerika’dan getirilmiş ve uygun koşullarda Macar ovalarında yetiştirilmiş. Bir de sözünü ettiğim ünlü üzümlerden Tokay şarabı alınabilir. Yıl boyu çiçek açtığı için Macar akasyasının balı da şifalı ve pek ünlü. El sanatı ürünleri de yeğleniyor.
– Belde yöneticilerine ne önerirsin ?
– Bir, iki, üç dönem belediye başkanlığı yapanlar gittikleri beldelerde bıraksınlar gazino, bar-pavyon ziyaretlerini, çevrelerine alıcı gözle baksınlar, halk nasıl mutlu edilir; öğrensinler. Eğitim, kültür, ulaşım sorunlarını çözmede yerel yönetimlerin neler yapabileceğini Budapeşte örneğinden hareketle uygulamaya koysunlar.
……………………….
Macaristan bir yazıyla tanınacak bir ülke değil. Söyleşi biçeminde, Budapeşte’yi ele aldık. Türkçe Öğretmeni arkadaşım Rıfat Eker sordu, bu fakir , bildiklerini, izlenim ve gözlemlerini anlattı.
18 Ekim 2024
İstanbul
Macaristan’da Türk Festivali
Macaristan’ın Tata şehrinde gerçekleşen festivalde Macar ve Osmanlı askerlerinin kıyafetiyle temsili savaş uzun yıllardır canlandırılıyor. Festivalde, hayatını kaybeden hem Macar hem de Türk askerleri anılıyor.
Video: www.trtavaz.com.tr
‘Tuna Nehri Kıyısındaki Parlamento’ sergisi açıldı
Macaristan Parlamento binasının mimarisi ve sanatsal değerlerine yönelik hazırlanan “Tuna Nehri Kıyısındaki Parlamento” sergisinin kapıları 31 Ekim’e dek açık olacak.
Avrupa’nın en eski meclis binalarından olan Macaristan Parlamentosu’na adanmış “Tuna Nehri Kıyısındaki Parlamento” başlıklı sergi, Macaristan Meclis Başkanı László Kövér’in de katılımıyla düzenlenen törenle açıldı.
Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde yer alan sergide, Macaristan Parlamento binasının mimari tarihi ve sanatsal açıdan sahip olduğu değerinin yanı sıra 20’nci ve 21’inci yüzyılda Macaristan ve Türkiye arasındaki siyasi ilişkiler ele alınıyor.
Macaristan ve ülkemizde etki ajanlığı
Asıl sorun devletin iç ve dış siyasal yararının mı yoksa insan haklarının korunması mıdır?
2024 yılı mayıs ayında 9. Yargı Paketi olarak Türk Ceza Kanunu’nda Devlet Güvenliği ile İlgili Belgeleri Elinde Bulundurmak suçunun düzenlendiği 339’uncu maddesinde yapılacak ek değişiklikle “Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması” amacıyla kanun teklifi hazırlanmıştı. Kamuoyunda “etki ajanlığı” kanun teklifi olarak biliniyor…Teklif kanunlaşmadı ve şimdilik Meclis’te bekliyor…
Macaristan’da Ulusal Egemenliğin Korunması Kanunu kabul edildi. Macaristan ulusal egemenliğini korumak adı altında seçimlerde adaylara yapılacak “dış destekleri” ve dış kaynaklı finans yardımlarını siyasilere, siyasi partilere kapatıyor ve dış finansman yardımlarını, benzer fonları yasaklıyor. Bu yasak STK’lara ve tüm sivil kuruluşlar dahil toplumun her kesimine uygulanabilecek kanuni yasaklama olarak uygulanıyor.
Yasanın kabul edilmeden önce geçirdiği arka plan sürecine bakmakta yarar var. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) İzleme Komitesi Başkanı Piero Fassino, 11 Aralık 2023 tarihli mektubuyla, Macaristan’ın 2023 tarihli LXXXVIII sayılı Ulusal Egemenliğin Korunması Yasası hakkında Venedik Komisyonu’ndan görüş talep etmiştir. Venedik Komisyonu Macaristan’da birçok görüşme yapmış. Sonunda 15-16 Şubat 2024 tarihlerinde yapılan toplantıların sonuçları temel alınarak hazırlanan Rapor/Görüş Venedik Komisyonu 138. Genel Kurulu’nda (Venedik, 15-16 Mart 2024) kabul edilmiştir.
Venedik Komisyonu Raporu, Macaristan’da olup bitenleri anlatıyor…
21 Kasım 2023 tarihinde bir milletvekili “Ulusal Egemenliğin Korunmasına ilişkin Yasa Tasarısını” Macaristan Parlamentosuna sunmuştur. 12 Aralık 2023 tarihinde Parlamento, LXXXVIII sayılı Ulusal Egemenliğin Korunması Kanunu’nu 141 oya karşı 50 oyla kabul etmiştir. Macaristan Cumhurbaşkanının talimatıyla 22 Aralık 2023 tarihinde Yasa yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
Macar Yazar Sándor Márai’nin “Mumlar Sonuna Kadar Yanar” Romanı Türkçede
Sándor Márai imzalı “Mumlar Sonuna Kadar Yanar” Türkçe raflarındaki yerini alıyor. Eser, Yapı Kredi Yayınları etiketini taşıyor.
Sándor Márai’nin dostluk, ihanet ve geçmiş hesaplaşmalarını derinlemesine ele alan romanı Mumlar Sonuna Kadar Yanar, Yapı Kredi Yayınları etiketiyle Türkçe raflarındaki yerini aldı.
Türkçede İşin Aslı, Judit ve Sonrası, Parma Kontesi; Eszter’in Mirası, Buda’da Bir
Boşanma ve Bir Burjuvanın İtirafları gibi kitaplarıyla tanınan Sándor Márai, yıllar sonra ses getiren bir romanıyla daha Türkçede.
Hayatı boyunca elliden fazla roman yazdı ve bu eserlerin çoğu ölümünden sonra çeşitli Avrupa dillerine çevrildi. 1990’da ise Macaristan’ın en prestijli ödülü olan Kossuth Ödülü’ne layık görüldü. Orijinal adı A gyertyák csonkig égnek olan ve ilk defa 1942 yılında yayımlanan Mumlar Sonuna Kadar Yanar da, yazarın dikkat çeken romanları arasında yer alıyor.
Mumlar Sonuna Kadar Yanar – Sándor Márai | Arka Kapak Tanıtımı
“Bu soruyu ancak sen cevaplayabilirsin ve şimdi, bütün bunlar geçip gittiğine göre, aslında cevapladın: Hayatınla. İnsan önemli soruları sonunda daima bütün hayatıyla cevaplar.”
Piyanist Üçbaşaran, Della Sudda Resitaliyle Macaristan’da
Gözden ırak olun gönülden de ırak olur derler Anadolu’da… Kuşkusuz doğruluk payı var, ama dileyen gözden ırak olanları anımsar, ya da onlar kendilerini anımsatır. Yeter ki gönüller bir olsun.
Yurt dışında, Amerika ve Avrupa başta olmak üzere çeşitli ülkelerde yerleşik, icracı, besteci, akademisyen pek çok müzisyenimiz var. Öyle sosyal medya üzerinden rastlamak değil, doğrudan yazışıp haberleşmek insanı memnun ediyor. Onlardan biri, ABD’de yerleşik piyanistimiz Zeynep Üçbaşaran’dır.
Uluslararası Ankara Müzik Festivali’ne bir katılımı sırasında tanıştıktan sonra haberleşmemizi hep sürdürdük. Erimtan Salı Konserleri’nin sanat yönetmenliğini yaptığım beş yıl içinde kendisini, yabancı meslektaşlarıyla birlikte iki kez ağırladık. Türk bestecilerinin yapıtları ve Türk icracıların kayıtlarını CD albümü olarak projelendirip yayımladığım dönemde kendisiyle bir proje de yapmıştık.
Liszt İstanbul’da albümünde Üçbaşaran’ın Franz Lizst’in 1847’deki İstanbul ziyaretinde verdiği konserlerde seslendirdiği yapıtlardan bir seçki yer alıyordu. Bu iki ismin ortak noktası neydi? diye sorarsanız, Zeynep Üçbaşaran (d. 1968), konser artisti diplomasını Franz Lizst’in adını taşıyan Budapeşte’deki müzik akademisinden almıştı. Hem besteciyle hem de Macaristan ve Budapeşte’yle duygusal bağları vardı. 1996 Los Angeles Liszt Yarışmasında ikincilik, aynı yarışmada 2001 yılında özel ödül alması da işin cabasıydı.