Elif Tuğba Şimşek: Macaristan’da koronadan tek çıkış dayanışma ekonomilerinde

Kooperatiflerin kendi aralarında kurduğu bir çeşit dayanışma ağı var. Birbirlerinin imkânlarından faydalanmayı fakat bunu sadece parasal anlamda değil, bir nevi “değiş tokuş” diyebileceğimiz karşılıklı ihtiyaçların karşılanmasını amaçlayan alternatif pratikler yaratarak yapmayı da amaçlıyorlar. Bu gibi alternatif ve dayanışmacı pratiklerin yaratılması sanırım kooperatiflerin korona krizinde ayakta kalabilmesinin en önemli sebeplerinden biri

Koronavirüs salgınını her coğrafya üç aşağı beş yukarı benzer şekillerde yaşıyor diye düşünüyoruz. Ancak böyle bir genellemenin pek çok tehlike barındırdığı da ortada. Bugünlerde süregelen aşı tartışmalarından da anlaşıldığı üzere, merkez kapitalist ülkelerle geç kapitalistleşen ülkeler aşı tedarikinde aynı zeminde “yarışamıyor” mesela. Kimisi nüfusunun 5 katı kadar, farklı yöntemlerle geliştirilmiş aşı siparişi için kuyruktayken, kimisi de nüfusunun yarısına yetecek kadar bile aşı sipariş verebilmiş durumda değil.

Tüm bunlar konuşulurken ABD, Rusya, Almanya, Çin gibi ülkelerden bahsederken, “merkez dışındaki” ülkelerden az bahseder olduk. Ben de göçmen karşıtlığıyla bilinen, faşist (kimisine göre neofaşist) Viktor Orbán’ın başbakan olduğu Macaristan’daki durumu merak ettim ve Eötvös Loránd Üniversitesi sosyoloji bölümünde dayanışma ekonomileri üzerine doktora yapan Elif Tuğba Şimşek ile konuşmak istedim.

Elif merhaba, koronavirüs salgını sırasında bir ara Türkiye’ye geldin ama sanırım uzunca süredir Budapeşte’desin. Budapeşte deyince akla hemen turizm geliyor. İstersen oradan başlayalım. Koronavirüs nedeniyle Macaristan’da sınırların bir ara kapatıldığını okumuştum. Oralarda son durumlar nasıl?

Evet, burada sınırlar bir ara tamamıyla kapandı. Önlemler diğer ülkelere göre ya da Türkiye’ye göre diyelim daha erken alınmaya başlandı denebilir. Bu tabii Türkiye’de vaka sayılarının geç açıklanmasıyla da alakalı. Koronavirüs kendini Macaristan’da göstermeye başladığından itibaren ilk olarak sınırlar kimi istisnalar olmak üzere herkese kapandı ve üniversiteler çevrimiçi eğitime geçti. Bir süre sonra da kafeler ve barlar kapatıldı, marketlere belli saat aralıklarıyla gidilir oldu. Burada Türkiye’den farklı olarak sadece hafta sonları değil, her gün sokağa çıkma yasağı vardı. Fakat bunu çok hissetmiyorduk çünkü kalabalık olmamak şartıyla yürüyüşe çıkabilir, bisiklete binebilir ya da belli saatlerde markete gidebilirdin.

Bu sürecin bizim için, yani benim gibi eğitimine burada ve burslu devam edenler için kimi zorlukları oldu tabii. Salgının ilk aşamasında öğrencilere ülkelerine dönmemeleri tavsiye edildi. Dönüş yapılırsa bir daha uzun bir süre Macaristan’a giriş yapamama ya da kimi hakların kaybedilme olasılığı vardı. Bu durumda tabii elimiz kolumuz bağlandı. Birçok öğrenci burada hiç bilmediği bir durumla ülkesinden ve ailesinde uzak baş etmek durumunda kaldı. Genel olarak ise şu anda her gün akşam sekiz sonrası sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Kafeler ve restoranlar kapalı. Tabii bunun bir sonucu olarak kapanan birçok işyeri var ve işsizlik artışı söz konusu.

Macaristan’da milliyetçi (hatta faşist) Viktor Orbán liderliğindeki sağ parti FİDESZ koronavirüs sürecini nasıl yönetiyor? Önlemler konusunda mesela neler yaptılar, süreç şeffaf işliyor mu sence?

Süreci iyi yönetiyorlar diyemem. Bu durum buradaki muhalif parti söylemlerinden ve çevremdeki insanların tepkilerinden de gözlemlediğim bir şey. Özellikle Viktor Orbán ve diğer FİDESZ parti üyelerinin virüsün ilk yayılmaya başladığı dönemdeki söylemleri bizi, yabancı öğrencileri ve göçmenleri, olumsuz etkiledi. Hatırladığım bir diyalog var mesela, Orbán ile yapılan bir röportajdı. Orbán, neden üniversiteleri kapatıyorsunuz (çevrimiçi eğitime geçiyorsunuz) fakat ilkokulları kapatmıyorsunuz, gibi bir soruya, “çünkü üniversitelerde bir sürü yabancı var”, diye yanıt vermişti. Aslında bir nevi yabancı öğrenciler ve göçmenler Macaristan’da virüsün yayılmasından sorumlu tutulmuş oldu. Bu söylemler tabii sokağa da yansıdı. Ben dahil kimi arkadaşlarım olumsuz durumlarla karşılaştık. Kendi deneyimimden bir örnek vereyim. Bir gün tramvayda, sırf kendi aramızda yabancı bir dil konuşmamızdan ötürü olsa gerek, direkt potansiyel virüs taşıyıcısı muamelesi görmüştük. Bir adam sert bir bakışla ve sinirli bir ses tonuyla İtalyan mısın demişti bana. Yani o an durumu anlamamıştım çünkü süreç daha çok yeniydi benim için. Neden İtalyan olup olmadığımı merak ediyor ya da olsam ne olacak ya da neden dövecek gibi bakıyor gibi soru işaretleri vardı tabii kafamda… Sonrasında ise, evet, virüsün İtalya’daki müthiş yayılımı ve bizim bir yabancı olarak potansiyel “virüs yayıcısı” olma gerçeğiyle yüzleşmiştik… Bu tabii sadece İtalyan olma durumuyla da alakalı değil, genel olarak yabancılar üzerinde böyle bir baskı oluşmuştu. Macaristan’da ilk korona virüsünün İranlı bir öğrencide görülmesi özellikle İranlılara karşı bir antipatinin yükselmesine neden oldu mesela.

Bunun dışında FİDESZ ile alakalı eleştirilerin çoğu süreci iyi yönetememesi, hastane kapasitelerinin yetersizliği, testlerin ücretli yapılması ve işsiz kalan bireyler için herhangi bir önlem alınmaması etrafında dönüyor.

Türkiye ile orayı bir kıyaslamanı istesem, aklına ilk olarak neler gelir? Mesela orada sokağa çıkma yasağı gibi bir uygulama şu anda söz konusu mu?

Evet, hâlâ yasaklar devam ediyor ama ilk zamanlardakinden biraz farklı. Daha önce dediğim gibi tüm gün kısıtlama söz konusuydu ama şimdi sadece akşam sekizden sonra sokağa çıkma yasağı var. Fakat sanki ilk zamanlar daha rahattık. Özellikle işten çıkıp eve giden insanlar için bu durum zor oluyor. Biraz koştur koştur evine gitmek zorundasın gibi. Aksi takdirde yüksek miktarlarda para cezaları var.

İşin ilginç tarafı sokakta bir de silahlı askerlere rastlamak mümkün. Yani bu tamamıyla gereksiz bulduğum bir uygulama. Burada gözlemlediğim kadarıyla halk zaten çoğunlukla kurallara uyuyor. Yani insanlar kurallara sadık burada. Sokakta silahlı askerlerin bulunmasının bir gereği olmamakla beraber hükümet için bir nevi güç gösterisi anlamı taşıması olası tabii.

Bunun dışında Türkiye ile net bir karşılaştırma yapmak zor. Her ne kadar hükümet politikaları benzer olsa da her iki ülke insanlarının yaşam tarzları ve koşulları oldukça farklı. Muhtemelen her iki ülke halkları da kendi içinde süreci çok farklı deneyimliyor.

AB vatandaşı olmayanlar için bu sürecin ekstra zorlukları var mı? Sizlere herhangi bir ekonomik destek oluyor mu?

Ek bir ekonomik destek almıyoruz. Burada birçok yabancı öğrenci bursla geçiniyor. Hani zorluk şöyle oldu benim için, ilk zamanlar Türkiye’ye dönme ve bu süreci orada geçirme isteği doğmuştu. Fakat biraz elimizi kolumuzu bağladılar bu anlamda. Daha önce dediğim gibi eğer Macaristan’dan ayrılırsak uzun bir süre geri dönememe ve çeşitli haklarımızı kaybetme durumu vardı. Sonuç olarak birçoğumuz burada kalmayı ve bir nevi bu süreci yalnız geçirmeyi göze aldı.

Diğer bir sıkıntı da testlerin burada ücretli olması ve Türkiye’de yapılan testlerin kabul edilmemesiydi. Bu durumda iki yol vardı önümüzde; ya on dört gün evde karantinada kalacak ya da Macaristan halkına göre de yüksek diyebileceğimiz bir meblağ ödeyerek test yaptıracaktık. Bu durumdan buranın halkı da şikayetçi.

Peki, salgın sonrasında işsizlik artışıyla ilgili bir gözlemin var mı? Farklı iş kollarının kapanması işsizlik artışını tetikledi mi? İş ya da gelir kayıplarıyla başa çıkabilmek için alternatifler yaratılabildi mi?

Evet, kesinlikle işsizlik arttı diyebilirim. Kendi araştırmamla da alakalı olarak az çok takip ediyorum işsizlik oranlarını. Özellikle 2020 yılının Mart ayından itibaren ciddi bir işsizlik artışı yaşanmaya başlandı ve Haziran ayında tavan yaptı diyebilirim. Temmuz, Ağustos ayları belki önlemlerin biraz hafiflemesiyle işsizlik tekrar düşüşe geçse de Eylül ayından itibaren tekrar bir artış yaşandı. Bunun tabii senin de daha önce dediğin gibi Budapeşte’nin bir çeşit turizm başkenti olmasıyla da alakası var. Burada kafelerin, barların kapanması en çok orada çalışan insanları olumsuz etkiledi. Bu durum hava yolu şirketlerinde çalışanlar için de geçerli. Mesela Macaristan’ın kısmen ucuz diyebileceğimiz ve burada yaygın kullanılan Wizz Air hava yolu şirketi kimi çalışanlarını işten çıkardı ve ücretlerde kesintiye gitti. Tabii örnekleri artırmak mümkün. Fakat kendi araştırmamla da alakalı olacak şekilde olumlu örneklerden de bahsetmek isterim. Budapeşte’de yeni kooperatifler ve dayanışma ekonomileri üzerine çalışıyorum. Bu süreçte birçoğumuz ister istemez araştırmalarına yeni sorular ekledi. Mesela benim açımdan kooperatiflerin koronavirüs krizine nasıl bir tepki verdiği önemli bir mesele. Örneğin işsizlik ülke genelinde artarken ya da işyerleri işçi çıkarma yollarına başvururken, kooperatifler bu süreci nasıl atlattı/atlatıyor sorusu önemli. Teker teker ayrıntıya girmem belki şu an mümkün değil ama genel olarak gözlemlediğim kadarıyla kooperatifler hızlı bir adaptasyon yeteneğine sahip diyebilirim. Kooperatif üyeleriyle yaptığım görüşmelerden anladığım kadarıyla aldıkları önlemler tamamıyla her üyenin bu süreci mümkün olduğunca kayıpsız bir şekilde atlatmasına yönelik. Mesela bir kooperatiften örnek vereyim, Gólya, Budapeşte’de bir çeşit topluluk evi ve aynı zamanda bar ve kafe olarak hizmet veriyor. Pandemi sürecinde alınan önlemler gereği kooperatif üyeleri bar ve kafe kısımlarını kapatmak durumunda kaldı. Bu durumda orada çalışan kooperatif üyeleri ve üye adayları kooperatiften uzaklaştırılmak ya da boşta bırakılmak yerine kooperatifin başka alanlarına yönlendirildiler ve bu insanlar başka görevler üstlendiler.

Yine kooperatiflerin kendi aralarında kurduğu bir çeşit dayanışma ağı da söz konusu. Birbirlerinin imkânlarından faydalanmayı fakat bunu sadece parasal anlamda değil, bir nevi “değiş tokuş” diyebileceğimiz karşılıklı ihtiyaçların karşılanmasını amaçlayan alternatif pratikler yaratarak yapmayı da amaçlıyorlar. Bu gibi alternatif ve dayanışmacı pratiklerin yaratılması sanırım kooperatiflerin korona krizinde ayakta kalabilmesinin en önemli sebeplerinden biri.

Eğitim konusunda da merak ettiklerim var. Üniversiteler eğitime ara verdi mi, ya da uzaktan eğitimle mi devam ediyorlar?

Eğitime hiç ara verilmedi. Üniversiteler kısa süre içinde çevrimiçi eğitime geçti ve bu süreç iyi işledi diyebilirim. Yeni sürece adapte olmakta zorlanmadık galiba. Derslerin kalitesinde gözle görülür bir düşüş yaşandı diyemem. En azından kendi deneyimimden yola çıkarak bunu söyleyemem. Üniversite çalışanları kesinlikle çevrimiçi dersleri sanki sınıftaymış gibi bir ciddiyetle hazırlanarak yürüttüler. Ben mesela doktora yeterlilik sınavımı bu süreçte çevrimiçi vermek durumunda kaldım. Zorlandım ya da beni olumsuz etkiledi bu durum diyemem.

Aşı konusunda bir gelişme var mı? Burada takip ediyorsundur her gün farklı bir tartışma yürüyor. Orada aşı konusunda nasıl bir yaklaşım söz konusu?

Burada da aşı konusunda kafa karışıklığı var tabii. İlk olarak Rusya’da üretilen aşıların Macaristan’a getirilmesi tartışılıyordu. Sanırım az bir miktar denendi. Sonra Çin, Amerika ve Avrupa ülkelerinden de aşı tedarik edileceği açıklaması yapıldı. Sanırım bu yıl sonu ve 2021 başı aşıların ülkeye girişi planlanıyor. Kimileri için aşı ücretsiz olacak, kimileri için ücretli olacak gibi duyumlar var. Tabii şu an için her şey çok karışık. Bunun dışında aşı konusunda halk arasında Türkiye’dekine benzer bir kafa karışıklığı söz konusu. İnsanlarda hükümete güvensizlik ve çok yeni bir aşının yaratacağı olası etkilerden kaynaklı bir tedirginlik var. İnsanlar, en azından çevremde gözlemlediklerim, aşı yaptırıp yaptırmama konusunda oldukça kararsız. Sanırım bu durumda sürecin daha şeffaf yürütülmesi ve bizlerin daha ayrıntılı ve etkin şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor.

sendika.org

sendika.org/2020/12/elif-tugba