‘Doğduğum şehirden atıldım, ben bir firariyim’

a3Macar yazar Péter Nádas’ın imzasını taşıyan Bir Aile Romanının Sonu Gün Benderli’nin çevirisiyle dilimizde. Nádas ülkemizde Ölümle Baş Başa adlı öykü kitabıyla tanınıyor. Bir Aile Romanının Sonu Türkçeye henüz çevrilmiş olsa da aslında yazarın ilk kitabı. Péter Nádas’la büyükanne ve büyükbabası tarafından büyütülen bir kahramanın çocukluğunu anlattığı kitabını ve yazarlık serüvenini konuştuk.

BİR AİLE ROMANININ SONU, PÉTER NÁDAS, ÇEV.: GÜN BENDERLİ, CAN YAYINLARI, 176 SAYFA, 15 TL

Bir Aile Romanının Sonu’nda ve diğer kitaplarınızda temel konulardan olan aile, sadece anne babayı içermiyor, büyükanne ile büyükbabaya da uzanıyor. Diğer gözde temanız ise ölüm. Neden bu iki unsur değişmiyor eserlerinizde, birbiriyle ilişkisi var mı aile ile ölümün?

Mesele aslında benim sürekli aile ve ölüm konusuna dönüp dönmemem değil, bir romanın bu konular olmadan düşünülüp düşünülmeyeceği. Tabii ki düşünülemez. Öyle olması için yaşam ve ölümün birbirinden ayrılması gerekir ki bunu kimse yapamaz. Büyük bir ölüm korkusu duyan insan da bunu yapamaz. Bununla birlikte edebiyat -çok sessiz bir şekilde söylüyorum- konularla ilgilenmez, parçalarla işlemez. Daha çok, somut özellikleri ve görüşleri olan kişilerle ilgilenir. Ve konular buralardan çıkar, fakat bunlar da benim değil o kişilerin konularıdır. Kişisel özellikler Yaratıcıdan ya da genlerden gelirken, görüşler ve fikirler esas olarak çevre ve aile etkisiyle şekillenir. Görüşler ve fikirler yaşam boyunca kişiye verilmiş özelliklerle savaşır durur. Kişi ve çevresi arasındaki bu savaş olmadan roman türü neredeyse tasavvur edilemez. Bu durumda ben aileyi nasıl görmem? Aile ve ölüm arasında bu vesileyle bir ilişki yok. Yegane ilişki herkesin er ya da geç öleceği. Tabii gizli inanç dünyasında ölmeyeceğini düşünen insanlar da vardır. Bu kişiler efsanevi kanaatleri ile biraz dikkat çekerler. Bir de ölümü, üzerinde sık sık konuşulmayacak kadar çirkin sayanlar var. Aşağı yukarı her aklı başında insanın bildiği gibi, ölüm ne güzel ne de çirkin bir şeydir. Ölüm insanın sadece bir kez tecrübe edeceği basit bir hakikattir.

Büyükanne ve büyükbabaya gelince… Onların varlığı huzurlu bir toplum için önemli. Çünkü sürekli acelesi olan anne babalardan farklıdırlar. Aksine, onların bildikleri eski çağlara ve eski kuşaklara dairdir; sonu hep huzura varan… Büyükanne ve büyükbabalar torunlarına mümkün olan bütün saçmalıkları ve duyulmamış hikmetleri anlatabilir. Hikâyelerin inatçı taraflarını gösterebilirler. Böylece acele olanla arasına mesafe koyabilirler. Hikâyeler, yalanlar, efsaneler, saçmalıklar ve büyükanne ile büyükbabaların hikmetleri olmasa varlık, acelecilerin yegane korku öğesi olurdu.

Detaylar: >>>