Bir taşla iki kuş… Macaristan gezi-anı

44Bu yazımı yazalı nerede ise iki ay olacak… Ancak yayınlamayı hep erteledim… Ülkem kan ağlarken; hergün onlarca şehit verip ocaklara ateş düşerken mutlu-mesut gezi-anı yazımı yayınlamaktan utanç duydum… Elim gitmedi… Ama sonra “Arada bir nefes alıp güzellikleri de paylaşalım ki ayakta kalalım; Psikolojimiz dengelensin” diye düşünerek yazımı yayınlamaya karar verdim… İnşallah doğru karar vermişimdir… Yanlışsa affola…

Hava açık, güneşli… dolayısı ile dokuz bin fit yükseklikte olmamıza rağmen yer yüzü net görülebiliyor. Marmara denizi üzerindeyiz. İstanbul’a yaklaştık. Prens adaları sıra sıra görülüyor. Kendimce tahminde bulunuyorum. Bu Gökçeada, şu Bozcaada… hah şu en büyüğü; o zaman o da Büyükada… İzmir’den İstanbul’a keyifli bir yolculuktan sonra Sabiha Gökçen’e indik…

Bu kez yolculuk Macaristan’a. Vonyarcvashegy Belediyesi kültür müdürü Julianna Illes Major’ün düzenlediği resim çalıştayına davetliyim. Geçen yıl da gitmiştim. Ama bu kez program farklı. İki ayrı yerde çalıştay ve farklı ressam arkadaşlar olacak… Fethiye’den şair-ressam Mine Sarmış Caylı ile ben Türkiye’den İki arkadaş katılıyoruz.
Mine ile İstanbul’da buluştuk.

45

Uçak bileti kuyruğunda uzun boylu yabancı delikanlının yırtık pırtık pantalon paçasını görünce Mine “Yazıık köpekler koşturmuş peşinden” dedi. Anladım ki o da benim gibi gülmeyi seviyor. Pasaport kontrolleri, valiz işlemleri derken havalandık. Budapeşte hava limanında Juli bizi özel aracı ile karşıladı. Çalıştaya katılan Hintli arkadaş Poonam Chandrika Tyagi, ben ve Mine Vonyarcvashegy’e doğru yola çıktık. Sanat dili ve güzel arkadaşlık devreye girdi hemen… Anlaştık, kaynaştık. Juli tercüme ediyordu genelde. Ortada konuşulan dil biraz Macarca, biraz İngilizce, biraz Türkçe ve arada bir Hintçe. Poonam uçakla on bir saat yol geldiğini söyleyince yorgunum demeye utandım. Julianna dört üniversite mezunu. Çok zeki ve calışkan. İyi bir sanatçı. Yaşıtız ama o henüz emekli değil. Onunla sohbeti seviyorum. Bizimle ilgili gözlemlerinden söz ediyor. “Türkiye’de doçent, profesör vs. etiket önemli. Bizde ise sanat önemli. Ne yapıyorsun, biz ona bakarız. Türkiye’de çalıştaylarda görüyorum, doçent ya da prof. ama çocuk gibi resimler yapıyorlar.” diyor. Doğru tespit etmiş…

Devami: >>>