Bir fotoğrafçının gözleri ile Budapeşte

Mehmet Yasa FIAP (Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu) tarafından AFIAP (Artist of FIAP) ünvanı ile ödüllendirilmiştir. İzmir doğumlu fotoğrafcı 2002 yılından bu yana İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde Restoratör olarak çalışmaktadır. Fotoğrafla ilgilenmeye 2003 yılında başladı. Ağırlıklı olarak mimari, kent, insan ve belgesel fotoğraflar çekiyor.

2006′da İFOD (İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği) üyesi oldu. 2011 yılında İFOD Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildi. İFOD ve DEÜ GSF Fotoğraf Bölümü işbirliğiyle 2011, 2013 ve 2015 yıllarında düzenlenen “Uluslararası İzmir Fotoğraf Günleri”nin Organizasyon Komitesinde yer aldı.

2017’te kurduğu „Fotoğraf yolcusu” ile değisik coğrafyalara geziler düzenlemekte ve fotoğraf rehberliği yapmaktadır.

Inglitere’de bulanan Chartered Institute of Building (CIOB) tarafından „Art of Building 2017 Yılın Fotoğrafcısı” ünvanını kazanmıştır.

Kendisini ve bircok fotoğrafı  web siteside tanıyabiliriz.

Özel fotoğraflarla tamamlanan Budapeşte ile ilgili yazılarını okuyalım.

Tuna’nın İncisi : BUDAPEŞTE

Macaristan’ın başkenti Budapeşte, Berlin’den sonra Orta Avrupa’nın en büyük ikinci şehri ve aynı zamanda en güzellerinden birisidir. Mimarlık harikası yapılar, asırlık evler, sokaklar, Tuna nehri üzerindeki köprüler, sanat şaheseri heykellerin olduğu meydanlar, geçmişi ve bugünü birlikte yaşıyorlar, yaşatıyorlar…

Macarlar, Prens Ar­pad’ın li­der­li­ğin­de 896 yı­lın­da Kar­pat dağ­la­rı­nı aşa­rak bu­gün yaşadık­la­rı top­rak­la­ra ge­lmişler. Kanuni Sultan Süleyman tarafından ilk olarak 1526’da fethedilen şehir, bir buçuk asırlık bir Osmanlı hakimiyetinden sonra 1686’da Habsburglar tarafından işgal edilir. Hakimiyet 1867 yılında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na geçer. 1873’te Buda ile Peşte birleşerek Budapeşte şehri oluşur. II. Dünya Savaşı’nda Ruslar Budapeşte’yi ele geçirdiğinde şehirdeki binaların dörtte üçü yıkılır ve yarım milyona yakın Macar hayatını kaybeder. 1956 yılında çıkan halk ayaklanmasının  Sovyetler tarafından sert bir şekilde bastırılması sadece 12 gün sürer. 1990 yılında ilk serbest seçimler gerçekleşir ve ülke demokratik bir cumhuriyet haline gelir. 1991’de son Sovyet askeri de ülkeden ayrılır ve Macaristan aynı yıl Avrupa Birliği’nin sınırlı üyesi olur. 1999’da NATO’ya katılan ülke 1 Mayıs 2004 günü Avrupa Birliği’nin tam üyesi olur.

Tuna Nehri Budapeşte’nin ortasından geçerek bu güzel şehri batı yakasında Buda, doğu yakasında Peşte olarak ikiye böler. Batı kıyısında eski Kraliyet Sarayı ile ortaçağdaki Buda kasabasının yeri olan Kale Tepesi’ne tırmanılır. UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi’nde yer alan Kale Tepesi 800 yıllık süre içinde 31 kere işgal edilmiş ve sayısız defa moloz yığınına çevrilmiş olsa da şehrin, Avrupa’nın en etkileyici ortaçağ yerleşim yerlerinden biri olarak kalmasına yetecek kadar sağlam kalmıştır. Kale Tepesi’ne ulaşmanın en kolay yolu Kraliyet Sarayı’na çıkan 19. yüzyıl füniküler sistemini kullanmaktır. Kraliyet Sarayı, Kale Bölgesi’nin güneyinde, kent silüetinin hakim yapısıdır.  Yapımına 13. yüzyılda Buda Kalesi olarak başlanan saray, doruk noktasına 1400’lerde Kral Matyas döneminde ulaşmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ihmal edilen saray 1686 işgalinde yıkılmış, sonraki iki asır boyunca Neo-Barok tarzda yeniden inşa edilmiştir. 19. yüzyılda restorasyon geçirerek bugünkü haline gelen Kraliyet Sarayı günümüzde Macar Ulusal Galerisi,  Budapeşte Tarihi Müzesi, Szechenyi Ulusal Kütüphanesi ve Çağdaş Sanatlar Koleksiyonu’na ev sahipliği yapmaktadır.

Kraliyet Sarayı’ndan kuzeye doğru ilerleyince, Budapeşte’nin önemli yapılarından olan Matyas Kilisesi ve Balıkçılar Burcu karşımıza çıkıyor. Ortaçağ’dan kalma Matyas Kilisesi, zamanında birçok taç giyme törenine ev sahipliği yapmış, 1541 yılından sonra Osmanlı Döneminde 145 yıl boyunca cami ve kilise olarak kullanılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman bu topraklardaki ilk Cuma namazını Matyas Kilisesi’nde kılmış. Rengarenk çatısıyla etkileyici bir  yapıdır. Kilisenin önündeki meydanda  kenti veba salgınından koruması için yapılmış olan Kutsal Üçlü Anıtı yükseliyor. Kilisenin çevresini, 1895’te balıkçılar loncası için yapılmış olan ve Balıkçılar Burcu diye adlandırılan, kulelerle bezenmiş bir kale duvarı çevreliyor. Bu duvarlar ve kuleler çevreye masalsı bir hava yüklüyor. Tuna’nın nefis manzarasını buradan izlemek mümkün.

Budapeşte manzarasını en iyi gören bir diğer nokta da Kraliyet Sarayı’nın güneyinde kalan Gellert Tepesi’dir. Adını Aziz Gellert’ten alan tepenin zirvesinde Budapeşte’nin 1945’te Rus ordusu tarafından kurtarılışının anısına dikilmiş, Tuna boyunca hemen hemen her yerden görülen Özgürlük Anıtı bulunuyor. 30 metre yüksekliğindeki elinde defne dalı tutan bu ihtişamlı bronz kadın heykeli barışı simgeliyor.

Budapeşte’de gezerken Türk izlerini görmekte mümkün. Orta Avrupa’da kalan önemli eserlerimizden birisi Gül Baba Türbesi bunlardan birisi. 1541 yılında Kanuni Sultan Süleyman’la katıldığı Budin kuşatmasında şehit düşen Bektaşi dervişi anısına yapılmış olan türbe özellikle Türk ziyaretçilerin akınına uğramakta. Türbenin önemli bir özelliği de Avrupa’da Türkiye Cumhuriyeti’nin restore etmesine izin verilen ilk yapı olması. Ayrıca, Budin Kalesi’ne çıkan yolda “Kemal Atatürk”  adı verilen bir gezinti yolu bulunuyor. Hun İmparatoru Attila’nın buralarda çok sevilmesi ve Attila’nın adının verildiği cadde ve sokaklar olması, Estergon Kalesi, Attila’nın mezarının Tuna üzerinde bir adada olduğu rivayeti, yürürken karşınıza çıkan “Török Utca (Türk Caddesi)” tabelası ve daha onlarcası Budapeşte’deki Türk izlerinin göstergesi.

Budapeşte’de iki yakayı birbirine bağlayan 9 tane köprü bulunuyor. Bunların en ünlüsü Zincirli Köprü’dür (Szechenyi Köprüsü). Köprüye adını veren Kont Istvan Szechenyi, ülkenin en sevilen ve sayılan kişilerinden biriymiş. Köprünün yapılış öyküsünü şöyle anlatılıyor:

Genç Szechenyi bir kış günü Viyana’daki babasının ölüm haberini almıştı. O zamanlar Tuna’da karşıdan karşıya portatif köprülerle geçiliyordu. Ama hava rüzgarlı olduğu için portatif köprü kaldırılmıştı. Szechenyi karşıya geçebilmek için bir hafta beklemek zorunda kalmıştı. İşte bu olaydan sonra Tuna’nın üstüne sabit bir köprü yaptırma fikrini aklına koymuştu. Bunun için tüm Avrupa’yı gezdi. Sonunda Adam Clark adlı bir mimarla anlaştı. Kente bu önemli eseri kazandıran Szechenyi, 1860 yılında gözaltındayken intihar etti. Bu hazin olaydan sonra oğlu Ödön İstanbul’a gidip, Osmanlı devletinden iş istedi ve “Seçenyi Paşa” adıyla İtfaiye teşkilatının başına geçti.

Bu köprü Tuna nehrinin üstündeki köprülerin en güzeli. 1849’da açılan köprü Buda ile Peşte arasındaki ilk bağlantı olmuş. Köprünün karayla birleştiği noktalardaki heybetli aslan heykelleri, Zincirli Köprü’ye ayrı bir güzellik ve asalet katıyor. Tuna nehri üzerindeki tüm köprüler gibi bu köprü de,  II.Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış, ancak 1949 yılında eski planlarına sadık bir şekilde tekrar inşa edilmiştir.

Dünyanın en iyi gece aydınlatmasına sahip kentlerinden biri olan Budapeşte’de hava kararmaya başladıkça yanan ışıklarla birlikte muhteşem görüntüler ortaya çıkıyor. Zincirli köprü geceleri Tuna’nın üstünde bir gerdanlık gibi parıldıyor.

Tepelik ve engebeli Buda’dan düz ve alçak bir ova üzerinde kurulu olan Peşte’ye geçince şehrin büyülü güzellikleri devam ediyor. Macaristan’ın en önemli yapısı olan Parlamento binası Tuna nehrinin kenarında tüm ihtişamıyla şehre göz süzüyor. Almanya ve İngiltere’den sonra Avrupa’nın üçüncü büyük parlamentosu olan bina yirmi yılda (1884-1904) inşa edilmiş. Bu gösterişli binanın uzunluğu 300 metre, en yüksek noktası 96 metre yüksekliğindedir. 18 bin metrekarelik bir alanı kaplayan binada tam 691 oda bulunuyor. Dış cephesini 300 heykelin süslediği bu binaya 27 ayrı kapıdan giriliyor. Binadaki süslemeler için tam 40 kilo altın kullanılmış.

Parlamento binasının arkasında, Tuna nehri kıyısında “Tuna ayakkabıları” isminde çok anlamlı bir heykel gurubu bulunmakta. Bu heykel gurubu II. Dünya Savaşı’nda, Tuna kenarında vurularak ölen Yahudilerin anısına, gerçek boyutlarında ve demirden yapılmış, bazıları tek, bazıları kadın, bazıları erkek ayakkabılarından oluşuyor. Hatta bir çift çocuk ayakkabısı da bulunuyor. Ziyaretçiler bunların içlerine çiçekler bırakıyorlar.

Andrassy Caddesi Budapeşte’nin en ünlü caddesidir. Cadde boyunca içlerinde Türk konsolosluğunun da yer aldığı birbirinden güzel tarihi yapılar sıralanıyor. Bu caddenin sonundaki Kahramanlar Meydanı’nın ortasındaki 36 metrelik sütunun üzerinde kanatlı Cebrail heykeli var. Meydanı çevreleyen yarım dairelerde ise Macar krallarının yan yana dizilmiş heykelleri bulunuyor. Macaristan’ın bininci yılı anısına 1896 yılında yapılmaya başlanmış ancak tamamlanması epey zaman almıştır.

Andrassy Caddesi’nin altından geçen Budapeşte metrosu dünyanın en eski ikinci metrosudur. 1979 yılında UNESCO Dünya Mirasları Listesi‘ne dahil edilen metro hem istasyonlarıyla hem de vagonlarıyla tarihin içinde yolculuk hissi yaşatıyor. Budapeşte’deki metro ağı, üç hattan oluşuyor. Dördüncüsü de yapılmakta. Kent içi ulaşımında tramvay, troleybüs ve otobüs de sıklıkla kullanılıyor. 24 saatlik biletle tüm ulaşım araçlarından çok ucuza yararlanmak mümkün.

Peşte bölümünün dikkat çeken bir diğer caddesi ise Vaci Utca. Trafiğe kapalı olan bu uzun caddede hediyelik eşyaların satıldığı dükkanların yanı sıra büyük alışveriş mağazaları ve kafeler yer alıyor.

Budapeşte dünyanın en önemli kaplıca kentlerinden biridir. Ülke genelinde 1300 tane, başkentte 130 tane kaplıca bulunuyor. Osmanlılar zamanında da şehre birçok hamam yapılmış. Rudas, Racfürdo ve Sokollu Mustafa Paşa’nın yaptırdığı Kiraly o günlerden kalan hamamlar. Avrupa’nın ilk hamamı olan Szechenyi’nin avlusundaki sıcak su dolu havuzlar, şifalı sularının yanı sıra burada mayoyla oynanan satranç turnuvalarıyla da ünlü.

Tuna nehrindeki tekne gezileri ile Buda ve Peşte’nin muazzam görüntüsünü seyrederek, şehirle ilgili gözlemlerde bulunmak mümkün. Orta Avrupa’nın bu muhteşem kenti özellikle yaz aylarında ziyaretçilerin akınına uğramakta. Tarih, kültür ve sanat dolu bir seyahat için Budapeşte doğru bir tercih…

MEHMET YASA

www.zmyasa.com