Yeni simgemiz ayakkabı

62“Herkes kendi ayakkabısının vurduğu yerde duyar acıyı” derken Cervantes’in bir bildiği vardı herhalde. Bizim acıyı duyduğumuz yer de Hrant’ın düştüğü kaldırımdı

Son yılların en gözde protesto araçlarından biri haline geldi ayakkabı. Küçültücü bir nesne olarak da kullanılıyor, bir statü gerekçesi olarak da. İlkine örnek 2008’de Irak’ı ziyaretinde Başkan Bush’a fırlatılması olabilir elbette. İkincisine de Hrant’ımızın boylu boyunca uzandığı o kaldırımda ayağındaki delikli ayakkabı gösterilebilir.

Kahraman gazeteci Muntazaar el Zeydi, perişan ettiği ülkesini utanmazca ziyaret eden George W. Bush’u ayakkabısını, hem de yüzüne fırlatarak protesto etmişti. Arap kültüründe büyük bir aşağılama olduğu belirtiliyor bu tutumun. Büyük hakaret yani, ki muhatabı ziyadesiyle hak etmişti. Hrant Dink’i de ancak öldürüldüğünde fark edilebilen altı delik ayakkabısıyla da anımsıyoruz bugün. O görüntü Hrant’ımızın “statüsü”nü de yansıtıyordu adeta. Küçük emekçi yurdu Türkiye’nin olağan insan statütüsünü yani. Osmanlı’da giydiği ayakkabı kişinin toplumsal konumunu belli ederdi. O nedenle bu kadar çok adı vardır bizde: Başmak, cimcime, çapula, çizme, yarım çizme, çedik, çedik pabuç, edik, fotin, galoş, mest, kalçın, kundura, merkûb, nalın, sandal, terlik, tomak, yemeni. Folklorumuzdaki gelmiş geçmiş en güzel savaş karşıtı olan Yemen türküsünde, hayatını kaybetmiş askerin yoksulluğunu “Kışlanın önünde redif sesi var/ Bakın çantasında acep nesi var/ Bir çift kundurayla bir de fesi var” dizelerinden anlarız kolayca.
Ama herkeste Hrant’taki gibi etkili olmuyor. Fransa Başbakan’ı Dominique de Villepin 2005 yılında, Paris Havacılık Fuarı’nın kapanış törenlerinde delinmiş ayakkabıları ile görüldüğünde kimse bunu “halkçılığına” yormamıştı. Barack Obama’nın 2008’deki başkanlık yarışında tabanları yıpranmış, ökçeleri aşınmış ayakkabılarla fotoğrafının çekilmesi de çok zengin bir Kongre üyesi olması nedeniyle sadece cimrilik olarak nitelenmişti.

KRUŞÇEV’İN AYAKKABISI
El Zeydi’nin Bush’un yüzüne fırlattığı ayakkabı kadar ünlü olan bir ayakkabı da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Başkanı Nikta Kruşçev’e ait. 12 Ekim 1960’da bir BM oturumunda Filipin elçisine kızan Kruşçev, elçiyi, ayağından çıkardığı ayakkabısını oturduğu masaya vurarak susturmuştu. Ayakkabıya özel bir anlam yüklediğinden değil, önce masasına kolundaki saati çıkararak vurmayı denemiş, ancak saat parçalanınca ayakkabısıyla yapmıştı eylemini. BirGün’den Selçuk Özbek’in İstanbul’da IMF Başkanı’na ayakkabı fırlatması da anımsanmalı elbette.
Yani ayakkabı, elbette sadece ayakkabı değil. Bu nedenle Sivil Toplum Örgütü Avaaz tarafından düzenlenen eylemde Paris’teki Republique (Cumhuriyet) Meydanı‘na içinde bitkilerin ya da liderlere yazılmış notların olduğu yüzlerce ayakkabının konulması çok anlamlı bir eylem. O ayakkabılar, savaş bölgesinden kaçıp gelemeyen mültecileri temsil ediyor çoğunlukla.
Yıllar önce Gazze’ye saldırılarında çok sayıda Filistinli çocuğun ölümüne yol açan İsrail, İngiltere Başbakanı Tony Blair’in ofisinin önünde protesto edildiğinde, göstericiler binlerce çocuk ayakkabısı yığdılar eylem alanına. Hüzün verici bir gösteriydi. Saldırıda bedenleri parçalanan ama ayakkabıları sağlam kalabilen çocuk ayakkabıları da vardı ki, etkilenmemek olanaksızdı görüldüğünde.

GÖZLÜK DOLU ODA
Kimi nesnelerin bıraktığı izler çok acı oluyor. İkinci Dünya Savaşı’nda Alman faşistlerinin kurbanı olan Musevilerin ölüme yollandığı kamplardan birinde çekilmiş bir fotoğraf vardır ki, onu tam da şimdi anımsamak durumundayız. Odalardan birinin, ağzına kadar hem de, gözlükle dolu olduğunu gösterir o fotoğraf. Nazi deliliğinin vurduğu Musevi kıyımında, nedendir bilinmez, katiller gaz odalarına gönderdikleri kurbanlarının gözlüklerini toplayıp, bir odaya yığmıştır. Siz o gözlüğü entelektüel bir yaşamın ya da bir emekçi çabanın aksesuvarı sayabilirsiniz. Ama o, Musevi’nin yaşamla bağının daha ölmeden önce kopartıldığını simgeler benim gözümde. Birazdan ölecek olana gözlük gerekmez denmiştir gibi gelir bana. Bir yaşam söndürülürken, ayrı bir odaya gözlük koyma ihtiyacı nereden kaynaklanmıştır hala anlamış değilimdir. Canlı bir bedeni ateşe, bir kullanım aracını da koruma altına almak insana özgü bir gariplik. Ayakkabı da işte gözlük gibi bir simgedir, hem de uzun zamandan beri.

ÇIPLAK AYAKLI KURBANLAR
Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de, sahile yüzlerce terlik, ayakkabı heykelcikleri yaptı bir sanatçı bundan bir kaç yıl önce. Sanki bir yere doğru topluca yürüyen, sadece ayakkabıları ya da terlikleri fark edilen hayaletler geçiyormuş sandım gördüğümde. Ürpermiştim. Alman Nazileri ile işbirlikçi Macarlarca bir gece yarısı toplanıp gemilere bindirilen, daha sonra topluca öldürüldükleri ortaya çıkan Macar Musevilerinin anısına yapılmış bir hatıra çalışmasıdır bu.
Ayakkabılarından, terliklerinden bir yaşamın izini sürmek böyle bir şey işte.

Orjinal haber: >>>