Orhan Tüleylioğlu – Sevgi Can Aysevener (szerk.): Evrenle ölç kendini – Attila József

jaAttila József, Derleyen: Sevgi Can Aysevener/Orhan Tüleylioğlu, Özgürlüğün ağırbaşlı oğlu Attila József’in doğumunun 100. yılı anısına yayımlanan kitapta, şairin şiirleri ve onun eserleri için yazılan çözümlemeler yer alıyor Yalnızca tanıklık değildir Attila József gibi bir şairin omuzladığı eylem. Gelecekten seslenir insanlığa.

Bir Baudelaire gibi, bir Lautréamont gibi, Puşkin, Yesenin, Mayakovski, Lorca, Neruda, Aragon gibi… Günümüze güçlü bildirisi olan bir şairdir. Sesi, Türk ekinine hiç uzak olmayan Attila József’in doğumunun 100. yılında, Türkiye’deki anma etkinlikleri içinde, Sevgi Can Aysevener ve Orhan Tüleylioğlu tarafından hazırlanan Evrenle Ölç Kendini adlı bir armağan kitap yayımlandı. Edebiyatçılar Derneği Yayınları içinde yer alan ve Macaristan Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin katkılarıyla basılan kitap, şair üzerine yazılmış altı şiiri, yirmi inceleme ve anma yazısını, kendi kaleminden özyaşamını, otuz yedi seçme şiirini ve elyazısıyla şiirinden örnekleri içeriyor.

Kitapta ürünleri bulunan yazarlar ise yazınımızın değerli adları: Ahmet Oktay, Kemal Özer, Metin Demirtaş, Ataol Behramoğlu, Behçet Aysan, Müslim Çelik, Sevgi Can Aysevener, Remzi İnanç, Edit Tasnádi, Ahmet Telli, Ahmet Özer, Ahmet İnam, Yıldırım B. Doğan, Sezai Sarıoğlu, Öner Yağcı, Türkel Minibaş, Haydar Ergülen, Neşe Yaşın, Kubilay Aysevener, Sunahan Develioğlu, Onur Toparlak, Selçuk Ülger, Selçuk Candansayar. Kitabı hazırlayanlar alanlarında yetkin yazarlar. Sevgi Can Aysevener Türkiye’nin önemli hungarologlarındandır. Ankara Üniversitesi DTCF Hungaroloji Bölümü’nü 1998’de bitirdi. 1998-2002 yılları arasında Türk-Macar Dostluk Derneği’nde yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. Yüksek lisans teziyle ilgili olarak aldığı bursla Budapeşte’de araştırmalar yapan Aysevener, Attila József’ten olduğu kadar, Macarcanın diğer büyük şairi Petöfi’den şiir çevirileriyle, Istvan Örkeny’den çevirdiği öykülerle, Macar tarihi ve Macar medyası üzerine incelemeleriyle de tanınıyor.

Evrenle Ölç Kendini’de yer alan ‘Geçmişim Bir Kaya Gibi Düşüyor İçimden’ başlıklı yazısında da, Attila József’e yaraşır duyarlılıkta, dönemin ekinsel ve toplumsal gelişmeleri bağlamında, özenli, ayrıntılı bir yaşamöyküsü sunuyor okura. Attila József, Türkiye’de ilk defa, Militan dergisinin Mart 1975 tarihli 3. sayısında tanıtılır. Militan dergisinin kurucularından şair Ataol Behramoğlu, kitaptaki ‘Sonsuzca Genç…’ başlıklı ve Nâzım Hikmet’in dizeleriyle sürdürdüğü yazısında şöyle diyor: “Attila József, çok genç bir yaşta sırların sırrına ermiş, şiirlerini yüreğinin kanıyla yazmış ender şairlerdendir. Onun yaratıcılığında, şiirle o şiirin yaratıcısı insanı birbirinden ayıramazsınız. (…) Karanlık bir çağda akla ve iyiliğe inancını ve bağlılığını böylesine koruyabilen; türdeşlerini aklın ışığına, iyiliğin sıcaklığına, kardeşliğe, aşka böylesine içten bir duyguyla çağırabilen çok az şair vardır…” (s. 51)

Ayrıca Behramoğlu yıllar önce, ‘Attila József’in, ‘Şehrinde Bir Köprüden Tuna’ya Bakmak’ adlı şiiriyle, onun hüzünlü bakışını lirik bir söyleyişle, güzellikle işlemiştir. Kemal Özer, József’le ilgili ‘Ararken’ adlı şiiri yazmasının yanı sıra, Edit Tasnádi’yle birlikte yaptığı çevirilerle, József’in Temiz Yürekle adlı kitabını hazırlayıp yayımlamasıyla şairin Türkçede tanınmasına büyük emek vermiştir. Evrenle Ölç Kendini’deki yazısında günümüzle ilgili önemli vurgular yapıyor: “Şimdi bakınca, 1986’dan sonra dünyanın yaşadığı, o günlerde daha gündeme gelmemiş olan değişimin başka bir boyut daha eklediği görülüyor onun şiirine. Sosyalist dönemin ardından liberal saldırı, kendi ülkesinde onu da yeni bir aranışla yüz yüze getirmiş durumda. Sözünü ettiğimiz gerçek kimliğine karşı, daha o kimliği edinmeden yazdığı metafizik içerikli erken şiirleri ortaya çıkarılıyor ve gerçek kimliğinin taşıdığı (bütün o saydığımız) değerler, sosyalist dünyanın dayatmasıyla varolmuş, bugün artık önemini yitirmiş gibi gösterilmek isteniyor.” (s. 41)

Küreselleşme sürecinin sanata, şaire yaklaşımını açıklaması anlamında önemli bir gerçeği dillendiriyor Özer. Benzer bir yaklaşım Ahmet Telli’nin yazısında da vardır. (s. 62)

Attila József 1905’te güçlüklerle dolu bir dünyaya doğar. Çamaşırcılık yaparak, büyük bir dirençle, sabırla çocuklarına bakan can şenliği, annesi Borbála Pöcze’nin yaşama veda edişiyle, on dört yaşındaki Attila József’in çilesi daha da artar. (İlerde yazacağı şiirlerde annesi direncin, ortak özlemlerin simgesine dönüşür.) Önce akrabalarının yanında kalır. İzleyen dönemde Miklos Horthy diktasının şiddeti artar. Bu arada şairimiz sürekli okur. Şiirlerini yerel gazetelerde yayımlamaya başlar. Çok beğendiği şair Gyula Juhász’la tanışır. On yedi yaşındayken ilk şiir kitabı Güzellik Dilencisi yayımlanır. Bu arada liseyi dışarıdan bitirir. Edebiyat fakültesinde edebiyat ve felsefe derslerini izlemeye başlar. Yirmi yaşında ikinci şiir kitabı Haykıran Ben Değilim yayımlanır. ‘Temiz Yürekle’ şiiri yüzünden fakülteden uzaklaştırılır. Önce Viyana Üniversitesi’ne, ardından Sorbonne’da okumak üzere Paris’e gider. Bilinci ve şiiri gitgide gelişir. Marta Vagó’ya sevdalanır. Kısa sürede ayrılmaları onu sarsar. Ruhsal sorunlar yaşar. 1929 ekonomik krizi Macaristan’ı da vurur. Bu yılda üçüncü kitabı Ne Babam Var Ne Anam yayımlanır. 1930 yılında girdiği Macaristan Komünist Partisi’nde tüm sanatsal ve ideolojik donanımını seferber eder. ‘Köylere’ adlı bildirisi yayımlanır. Emekçileri eğitir. ‘Kalabalık’ şiirini yazar. Ancak politik istemlere bire bir uyum gösteremez. Bireysel dünyası, kişisel eğilimleri her zaman daha ağır basar.

Şiir söz konusu olunca şiiri yüceltir, seçimini şiirden yana yapar. Ödün vermez. Böylece güzel-duyusal bütünlük korunarak da politik mücadele içinde olunabileceğinin etkili bir örneğini yaratır. Bu bile günümüze başlı başına bir iletidir, bildiridir. Şiirinin düzeyini hiç düşürmemiştir. Sınıf kavgasından da geri durmamış, hatta şiirini de cepheye sürmekten çekinmemiştir. 1931’de ruhsal sorunları sürdüğü bir dönemde Devir Gövdeyi, Ağlayıp Sızlanma adlı kitabının yayımlanmasıyla toplatılması bir olur. Ardından şairin 1932’de Kenar Mahallede Gece, 1936’da Çok Acıyor adlı kitapları basılır.

1937’de, Flora’yla tanışır, sevdalanır. Türk yazınının seçkin adlarından Remzi İnanç kitaptaki yazısında bu yaşamöyküsünü, dönemin toplumsal gelişmeleriyle birlikte ele aldığı yazısında, Türk yazınının kırk kuşağı şairleriyle akrabalık bulmaktadır. Şair için güzel şiirlerden birini de Metin Demirtaş yazmıştır: ‘Attila József’le Tanışma’ İşte şairi her yanıyla kavrayan bu şiirin sonundaki dizeler: “(…) Yurduna, sınıfına, annesine duyduğu sevgi/Yoksulluk, faşizm ve şizofreni/Aşklar, acılar, yürek üzgünlükleri/Yani çağdaş olan ne varsa/süren şimdi bizim de hayatımızda/Öylesine ince/Ağrıyan bir yan buldum şiirlerinde./Sevdim Attila József’i//Ve yaşadım kalbimde bir an/Kalbinin gelgitlerini.” Şifozren tanısı kondu Kitaptaki en ilginç bilgiler veren yazılardan biri, Edit Tasnádi’nin, Attila József’te (ve genelde) yazın müzik ilişkisi konusunda değerli açılımlar içeren ‘Attila József ile Bela Bartók’ başlıklı yazısıdır. Şair, usta besteciden, redaktörü olduğu ‘Güzel Söz’ dergisi için yazılar alıp yayımlar: Halk Türküleri ve Halk Müziği, Petranu’ların Saldırılarına Yanıt.

Attila József besteci üzerine, ‘Bela Bartók’un Disonansına Dair’ adıyla bir inceleme yazısı yazmak ister. Bu incelemenin ‘Ayı Oyunu’ başlıklı taslağından yola çıkan Tasnádi, şu vargıları belirlemektedir: “(…) şair Attila József şiir, müzik ve sanatın özünü yoklamakta, değinmek istediği temel estetik tezler ile Bartók’un çok tartışılan müziğinin modernliğini anladığını kanıtlamakta ve aynı zamanda kendi ozanlık çabalarına, sanat anlayışına da ışık tutmaktadır. Taslağına ‘Ayı Oyunu’ adını vermesi de, o sıralarda aynı adla çıkan, son şiir kitabının yeni türden sanat anlayışını Bartók’un sanatı ile kanıtlamak istediğini ve şiirini Bartókvari bir sentez ile yaratmaya çalıştığını göstermektedir.” (s. 56)

Şairin, Bartók’la ve müziğiyle olan ilişkisine Ahmet Özer de değiniyor. (s. 68) Ayrıca, Tasnádi’nin aktardığına göre, müzikolog Zoltán Móser, ‘Domuz Çobanı Türküsü’ adlı halk ezgisi ile şairin ‘Yaz Öğleden Sonrası’, ‘Yüreklendiren’, ‘Gönlünde Sakladığın’, ve ‘Fareli’ adlı şiirleri arasında ilişki kurmaktadır. (s. 58) Ahmet İnam, şairin ‘Şiir Sanatı’ adlı ünlü şiirinin ayrıntılı bir çözümlemesini yaparken, her şeye karşın akla verdiği önemi, aklı savunusunu, insanlığın iyiliğini akla yönelmesinde gördüğünü vurguluyor kitapta. Oysa kötülükleri birebir yaşayan kişi olarak şairin bu tavrının yanında, kimi düşünürlerin aynı kötülüklerden aklı sorumlu tutmaları ilginç bir çelişkiyi oluşturmuyor mu? Yıldırım B. Doğan kimilerince şaire konan şizofren tanısının kolaycılık olduğunu, gerçekte ise o koşulları teninde, canında yaşayan çok duyarlı bir kişiliğin başka türlü olmasının olanaksız olduğunu belirtiyor. Sezai Sarıoğlu yazınımızdan örneklerle ve özgün koşutluklar kurarak, şairi bir tragedya öznesi olarak işliyor.

Öner Yağcı, şairin tutarlılığı, direnişi, kavgası üzerinde dururken, dünya yazını içindeki yerini vurguluyor. Türkel Minibaş, yetkin bilimsel yaklaşımıyla, József’in yaşadığı yılların sosyo-ekonomik analizini yaptıktan sonra, günümüzün küreselleşme saldırısı bağlamındaki anlamını yazıyor. Haydar Ergülen, kendi yaşamından çağrışımlarla kurmuş dünyasındaki József’i. Neşe Yaşın, şairin, ülkesiyle ve her şeye karşın yitirmediği inancıyla ilişkiler kuruyor. Kubilay Aysevener’e göre “insanın dünyayı kavrama, değerlendirme ve biçimlendirme becerisi”, kendini bütünün anlamlı bir parçası olarak görmek çabasını ortaya çıkarmaktadır. Bu durum kişiyi yaratıcı eyleme yöneltir. József’in felsefesel anlamı, yaratıcı etkinlikle kendini var etmek, bazı noktalarda bağlı olmakla birlikte geleneğe karşı koyuş, yeni ve benzersiz olanı yaratmak, yalnızca kendi istenciyle üstün ve seçkin bir ahlâkı kurmaktır. Sunahan Develioğlu, Nâzım Hikmet’le Attila József’ arasında, yaşamları ve şiirleri bağlamında koşutluklar üzerinde duruyor. Onur Toparlak şairden çevirdiği ‘Ninni’ şiirinin çeviri ve müzikleştirme süreciyle ilgili deneyimlerini aktarıyor.

Selçuk Ülger on beş yıldır Almanya’da taksi sürücülüğü yapan bir ziraat mühendisi. O da József’in şiirine duyduğu büyük yakınlığın öyküsünü, özellikle de ‘Anne’ şiirinden yola çıkarak anlatıyor. Selçuk Candansayar ise şizofren tanısıyla şiirinden kanıtlar bulma çabasına girişiyor, ne ki vardığı sonuçlar okur için pek de doyurucu olmuyor. Çünkü yalnızca ‘Şiir Sanatı’ndaki dizeler bile ne ‘kendi aklıyla’ (s.150), ne de genel bir olgu olarak akılla savaşmadığını göstermeye yeter. Yurdunda çektiği onca acıya karşın yurduna sevdalıdır şairimiz. Günümüzün aymazlarına, değerlerini yitirmekten yoksullaşanlara bu yanıyla da çok şey söyler onun şiirleri. Özgürlüğün ağırbaşlı oğludur Attila József. Her zaman gönülden, her zaman dost…

Edebiyatçılar Derneği Yayınları, 2005, 215 sayfa