Norman Stone, nükteleriyle, Atatürk resimli kravatıyla hep anımsanacak

Dört yıl kadar önceydi. Bilkentli Profesör Norman Stone hocanın bir akademik çalışma için Budapeşte’ye geldiğini öğrenince onu hemen aradım, bir öğle yemeğinde buluştuk. Daha sonraki birçok buluşmamıza Budapeşte’deki dostlarımızı da dahil ettik. Macar Türkologlarla, Türk dünyasından Büyükelçilerle, yazarlarla bir araya geldik. İngiliz Büyükelçisiyle de evde bir yemekte hep beraber olmuştuk. Onun,  güçlü özgüveninin üzerine bina ettiği derin tarih bilgisine tanıklık etmek, iğneli ama incitmeyen şakalarıyla süslenen söyleşisinde bulunmak bir ayrıcalıktı. Zeki ve zarif nükteleri, yaptığı sevimli taklitler, sevmediğini açıkça söylediği kişiler için seyrek de olsa araya sıkıştırdığı Türkçe küfürler, beğendiği Türk şarabının eksik olmadığı dost yemeklerinin unutulmaz anıları arasındaydı. Budapeşte’deki görevimin son iki yılında onunla kurduğumuz dostluktan gerçekten onur duyuyorum.

Budapeşte’den ayrıldıktan bir buçuk yıl sonra Norman Stone Hocanın ölüm haberini alınca çok üzüldüm.1941 doğumlu hoca, henüz bir İskoç’tan beklenmeyen bir yaşta hayata gözlerini yumdu. Toprağı bol olsun. Öğrencilerinin, oğlu Nick’in, sevdiklerinin başı sağ olsun.

Ömrünün yirmi yıla yakın bir dönemini ülkemizde geçiren Norman Hoca, gerçek bir Atatürk hayranıydı. Büyükelçilikteki yemek davetlerine ve Cumhuriyet Bayramı resepsiyonumuza hep üzerinde Atatürk resmi olan kravatıyla gelirdi. Daha kapıdan girişte, gurur duyduğu kravatını, gülümseyerek çenesinin ucuyla işaret eden halini unutamıyorum.

Belki de meslek alışkanlığının bir gereği olarak, Türk tezlerine, Türkiye’ye sempati ve yakınlık gösteren yabancılar için “Türk dostu”, “Türkiye sevdalısı” gibi nitelendirmeler yapılmasını, hep ihtiyatla karşılamışızdır. Zira her ne kadar “Türk dostu” olsa da, her yabancının aidiyet bağıyla bağlandığı kendi ülkesi vardır. Herkes önce kendi ülkesini sever. Çatışma olursa kendi ülkesi önde gelir. Norman Hoca da bir “dışarılı” idi; bir Batılı, İngiliz vatandaşı bir İskoçtu. Margaret Thatcher’in danışmanlığını yapmıştı. Ama Bilkent’te, Boğaziçi’nde ve Koç Üniversitesinde geçirdiği bunca yıldan, yazdığı eserlerden sonra, özellikle yurtdışında katıldığı toplantılarda Türk tezi lehinde taşları yerinden oynatan cesur müdahalelerinden sonra, ona hak ettiği onuru vermek ve bir Türk dostu olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir.

Norman Hoca, bağımsız aydın kişiliğinin yanısıra, aynı zamanda yürekli bir insandı da. Yıllar önce komünizm döneminde geldiği Macaristan’dan bir muhalifi arabasının bagajında Avusturya’ya çıkarmak isterken yakalanmış ve üç ay hapis yatmıştı.

Cambridge Üniversitesini bitirdikten sonra Oxford’da akademik hayata başlamış, ancak bu yeni dönem Norman Hocaya “tam maaşla emeklilik” hayatı gibi gelmişti. Oxford’da iken Sunday Times’da köşe yazıları yazmaya başladı. Yazdıkları çok beğeniliyordu. İlk akademik eseri olan Doğu Cephesi,1914-1917çok tutulmuştu. Ancak 1990’ların ortalarında Bosna’daki insanlık dramıyla ilgili bir toplantıda Bilkent Rektörü Ali Doğramacı’yla tanışması onun yolunu Ankara’ya çevirmişti. Bosna’da yaşanan drama çok kızıyordu. Herkes bu ünlü tarihçinin Oxford’u bırakıp o zamanlar Oxford kadar bilinmeyen Bilkent’e gelmesine bir anlam verememişti. Bunun nedenini sorduklarında, “İngiliz öğrenciler fena kokuyor, Türkler öyle değil” diye verdiği cevapla da dikkatleri üzerine çekmişti.

Norman Hoca Ankara’yı, İstanbul’u, Türk yemeklerini, rakıyı, tanıştığı Türk akademisyen dostlarını sevmişti. Türkler de onu sevdi. İçkiyi biraz fazla kaçırsa bile sofradan ayrılırken esprilerden ve nezaketten uzaklaşmaması takdir edilirdi. O yıllar yeni yeni başlayan sigara yasağına da şiddetle karşıydı. Sigara tiryakiliği Budapeşte’de de onu bırakmadı.

Türkiye’nin dış dünyadaki yalnızlığına üzülürdü. Eski Osmanlı topraklarındaki, Akdeniz’deki yeni devletlerin Türk karşıtı lobileriyle, bir yabancıdan beklenmeyen inat ve azimle mücadele etti. Bilkent Üniversitesi de bu mücadelesinde ona destek oldu. Bu yalnızlaşma o dönemde biraz kırıldıysa, bunda, kolay kolay bir yabancının yapmayacağı fedakarlığı yapan Norman Hocanın muhakkak etkisi vardır.

Kitapları, tarih konularını okuyucuya sevdiren hoş nüktelerle, keskin dil ustalıklarıyla doluydu. Türkiye hakkında, Turkey, A Short History (Kısa Türkiye Tarihi) kitabını yazdı. Norman Stone’un, 2010 yılında basılan, yinezeki ve ince nükteleriyle süslenen, Koç grubundan Ömer Koç’a ithaf ettiği, The Atlantic and Its Enemies (Atlantik Paktı ve Düşmanları) kitabında da Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasi tarihi hakkında ilginç bir bölüm yer almaktadır. Bu bölümde Profesör Stone’un dikkat çekici bir saptama yaptığını görüyoruz: “Kendini aydınlanmaya ve inkılaplara adamış bütün devletlerin karşılaştığı bir siyasi mesele vardır: ülkenin ilerlemesi uğruna özgürlüklerden nereye kadar fedakarlık edilecektir?”

Norman Hoca Budapeşte’den ve Macarların arasında olmaktan da memnundu. Macarcayı iyi derecede öğrenmişti. Başbakan Viktor Orban, Oxford’dan öğrencisiydi. Macaristan’a Avrupa Birliği ülkelerinden yöneltilen eleştirilere fazla itibar etmezdi. Kendisi de zaten katı bir Brexit yanlısıydı.

Norman Stone’un unutulmaz, hatta yeri zor doldurulur bir yönü de, bir tarihçi olarak, 1915 olayları, yani sözde “Ermeni Soykırımı” meselesinde Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı haksız saldırılara etkili yanıtlar vermesi, katıldığı yurt dışı toplantılarda Türkiye’yi bir bilim insanı kimliğiyle savunmasıydı. Türkiye’nin haklı tutumunun, saygın bir tarihçinin güçlü argümanlarla savunuluyor olması bize bulunmaz bir avantaj sağlıyordu.

Norman Hocabu konuda bizi Budapeşte’de de yalnız bırakmadı. Macaristan’da 1915 olayları konusunda piyasada satılan kitaplar hep Ermeni görüşünü savunuyordu. Türk görüşünü anlatan bir kitap yoktu. Bu önemli ihtiyaca cevap vermek amacıyla, Mustafa Serdar Palabıyık’ın 1915 Olaylarını Anlamak, Türkler ve Ermeniler kitabını Macarcaya tercüme ettirdik. Çevirisini yetenekli Türkolog Laura Pal gerçekleştirdi. Norman Hoca bizi kırmayıp kitaba Türk görüşünün haklılığını anlatan çarpıcı bir önsöz yazdı. Böylece, önemli bir boşluğu dolduran bu kitap, dünyaca ünlü bir tarihçinin önsözüyle yayınlanmış oldu.

Norman Hocam, toprağın bol olsun. Dostluğunu saygıyla anımsıyoruz. Türkiye seni özleyecek. Işıklar içinde uyu.

 

Şakir FAKILI

Eski Budapeşte Büyükelçisi