Naziler tarafından katledilen József Braun’ın hikâyesi: Yeşil sahalardan toplama kampına

İnsanlık tarihinin en utanç verici satırlarından biri olan Holokost’u anma günü geride kaldı. Soykırımın yeşil sahalardan da kurbanları vardı. Onlardan biri olan ve József Braun’ın hikâyesine göz atalım.

Holokost: Adolf Hitler liderliğindeki Nazi Almanyası döneminde, Heinrich Himmler’in liderliğindeki SS güçleri tarafından işgal edilen sınırlar içerisinde yaklaşık 6 milyon Yahudi’nin sistemli bir şekilde öldürüldükleri soykırım, her sene ocak ayının 27’sinde “Holokost” olarak bilinen anma gününde hatırlanır, Nazi zulmü altında ve sonrasında Kamboçya, Ruanda, Bosna ve Darfur’da yaşanan soykırımlarda katledilen milyonlarca insanın anısına. Bir ocak ayını daha geride bıraktığımız zamanlarda hatırlayalım Naziler tarafından katledilmiş, zamanının ‘Cristiano Ronaldo’su olarak gösterilen, tarihe gelmiş geçmiş en iyi Yahudi futbolcu olarak yazılmış siyah beyaz zamanların futbol sevdalısını…

1901’DE DOĞDU

Takvim yaprakları 26 Şubat 1901’i gösterirken Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de dünyaya gelmiş, şehrin işçi sınıfını barındıran yoksul bir mahallesinde geçmiş çocukluk yılları. Daha ayrıcalıklı çocukların arasında geçirdiği okul yıllarında yoksulluğu nedeniyle alay konusuymuş. Hayatını anlatan yazılar yoksulluğundan dolayı diğer çocukların onunla sürekli dalga geçtiğini, sınıf arkadaşlarının onun için “Bu zavallı insanlar, doğası gereği kirlidir” dediklerini anlatır. Macarcada sokak kestanesi anlamına gelen ‘Csibi’ lakabı o zamanlardan miras. O yıllarda merak salmış futbola, babasının karşı çıkmasına rağmen okuldan arta kalan zamanını sokaklarda futbol oynayarak geçirir, hünerlerini geliştirirmiş. 15 yaşına bastığı zamanlarda, kendisinden yaşça daha büyük çocuklarla oynarken değişmiş kaderi, ülkenin en büyük kulüplerinden biri olan MTK Budapeşte’nin antrenörlerinden birinin onu yerel bir parkta oynarken görmesinden sonra kulübün antrenmanlarına davet edilmiş. O yıllarda MTK “Yahudi takımı” olarak biliniyormuş ve kulübün Yahudi başkanının yanı sıra, Béla Guttmann, Gyula Mandi ve Henrik Nadler dahil olmak üzere bir dizi önde gelen Yahudi futbolcular da kulüp tarihinde yer almış.
YILIN FUTBOLCUSU SEÇİLDİ
Kısa zamanda yeşil sahalardaki hünerleriyle parlayan futbolcu 1919’da ülkede “Yılın futbolcusu” seçilmiş. Futbol stilini anlatan yazılar, sağ kanatta kasırga misali estiğini, günümüz topçularıyla kıyaslandığında Cristiano Ronaldo’ya benzediğini, inanılmaz çabukluğunu, mükemmel top kontrolüne sahip olduğunu, telefon kulübesinde adam geçecek kadar yetenekli bir top cambazı olduğunu, golü adeta kokladığını anlatır. İsrailli spor gazetecisi Ronen Dorfan, futbolcuyu yeşil sahadaki tüm görevlerini kusursuz yetenekle yerine getirebilen, bu yaşamda izlediği en iyi Yahudi futbolcu olarak tanımlar. O yıllara dair verileri, MTK ile dokuz Macar lig şampiyonluğu ve iki Macar Kupası. Kulüp düzeyindeki başarılarının yanı sıra 17 yaşında Macar Milli Takımına seçilmiş, 27 milli maçta maçta 11 golü var, ayrıca 1924 Olimpiyat Oyunları’nın yıldızlarından. Dorfan, futbolun farklı kurallarla oynandığı, uluslararası maçların coğrafi zorluklar ve parasal kısıtlamalar nedeniyle daha nadir oynandığı zamanlarda 1920’lerdeki uluslararası futbol bağlamında bunun nispeten yüksek bir maç sayısı olduğunu anlatır…
TOPLAMA KAMPINDA ÖLDÜ
Ne yazık ki, Csibi’nin futbol kariyeri erken ve ani bir şekilde sona ermiş. 20 yaşında, geçirdiği zor bir sakatlık sürecinden sonra yeşil sahalara dönmüş, ancak tıbbın günümüzdeki kadar gelişmiş olmadığı zamanlarda 1926 senesinde, 25 yaşına bastığı zamanlarda bir başka büyük sakatlığın ardından kramponlarını asmak zorunda kalmış. 1920’lerin sonlarında iki Amerikan takımıyla (Yahudi kulübü Brooklyn Hakoah da dahil olmak üzere) geri dönüş girişiminde bulunmuş ama nafile. 1930’larda şansını antrenörlükte denemiş, Sloven Bratislava’yı çalıştırmış, ancak 1938’de antisemitizmin artmasıyla memleketi Macaristan’a dönmek zorunda kalmış. Hikâyenin sonrası hazin, malum İkinci Dünya Savaşı yılları ve Macaristan’ın 1941’de “Mihver Devletleri”nin bir üyesi olarak savaşa girişi. O yıllarda 40’lı yaşlara giren futbolcu birçok Yahudi gibi doğu cephesinde, Macar ordusunun çalışma taburlarından birine katılmak zorunda kalmış. Ölümün kol gezdiği ön cephede, Sovyet ordusunun amansız ateşi karşısında kendisi gibi yahudi silah arkadaşlarıyla hendek kazmaya, zorunlu asker olarak savaşmaya zorlanmış ancak hayatta kalacak kadar şanslı olanlar arasında değilmiş. 1943’te Ukrayna’da Nazi zorunlu çalışma kampında, iki yıl zorunlu askerliğin ardından insanlık dışı koşullarda açlık ve soğuktan hayata veda ettiğinde 41 yaşındaymış. Hazin hikâyesinin son fotoğraf karesinde, cesedinin başında altın dişlerini sökmek için bekleyen Nazi askerlerinin görüntüsü yer alır…
KİTABI YAZILDI
Günümüzde József Braun’un adı Macaristan’da neredeyse unutuldu. İç acıtan hikâyesinden geriye kalan adını taşıyan kitabı (‘Csibi’, Bela Senesh, ilk basımı 1950) ve yazarın futbol ve spor yoluyla Macar toplumuna asimilasyon umudu. Yazarın, o yıllarda Macaristan’da nam salmış bir oyun yazarı ve gazeteci, aynı zamanda 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından yakalanıp öldürülen İbrani şair ve paraşütçü Hannah Senesh’in babası olduğunu, ‘Csibi’nin onun en ünlü eseri haline geldiğini, kitabın 1950’lerde Avigdor HaMeiri tarafından İbraniceye çevrildiğini hatırlatalım. Bir Holokost anma gününü daha geride bıraktığımız zamanlarda József Braun’un hazin hikâyesi unutulmasın…


ZİYA ADNAN

ziyaadnan@yahoo.com