ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın en büyük destekçisi olarak görülen ve Cumhuriyetçi Partinin toplum içindeki kitlesel tabanını oluşturan Amerikan Muhafazakârlar Birliği’nin yıllık konferansı, bu kez Macaristan lideri Viktor Orban’ın açılış konuşmasıyla başlayacak.
Dallas’da 4 Ağustos Perşembe günü Türkiye saatiyle 21.45’de başlaması planlanan konferansa konuk olarak davet edilen Viktor Orban, birkaç gün öncesinden Birleşik Amerika’ya gitti ve önceki gün de malikanesinde Donald Trump’la görüştü.
Görüşmelerin ardından gazetecilerin karşısına çıkan Donald Trump ve Viktor Orban, gülümseyerek ve başparmaklarını yukarıya doğru kaldırarak verdikleri pozla pek çok konuda görüş birliği içinde olduklarını vurguladılar.
Neden katılıyor?
Cumhuriyetçi partinin taban teşkilatı olan Amerikan Muhafazakârlar Birliği (ACU) her yıl, muhafazakârların güncel görevlerini tespit eden ve uzun dönemli stratejiler belirleyen bir konferans da düzenliyor.
Muhafazakârların Politik Eylem Konferansı (CPAC) adı verilen bu toplantıya genellikle Birleşik Amerika’dan siyasetçiler ve düşünce insanları katılıyor. İşte Viktor Orban, Donald Trump ile birlikte bu toplantının açılış konuşmasını yapan ilk Avrupalı siyasetçi olacak.
Konferansa genellikle yabancı ülkelerden liderler katılmıyor. Bu yüzden Orban’ın toplantıya açılış konuşmasını yapmak üzere katılması önemli bir gelişme.
Ve belki de aynı derecede önemli olan bir başka husus da, ABD’nin müttefiki olan bir ülkenin liderinin Amerika’ya, Beyaz Saray’ın davetiyle değil, başka bir toplantı nedeniyle gitmesi, ve programında Amerikan başkanıyla görüşmesinin bulunmayışı.
Muhafazakârların Politik Eylem Konferansı (CPAC) genellikle, Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adaylarının belirlendiği toplantı olarak görülüyor.
Yani Donald Trump bu konferanstaki konuşması ve yapacağı analizlerle aslında bir sonraki dönemin başkan adaylığına talip olduğunun da işaretlerini verecek.
Böylesine önemli bir toplantıda yanında, yine açış konuşmasını yapmak üzere küçük bir Avrupa ülkesinin liderinin durması da, dünyada “yeni muhafazakârlık” olarak adlandırılan, son dönemde gözle görünür bir şekilde güçlenen ve Donald Trump’ın baş temsilcisi olduğu siyasi süreçte Viktor Orban’ın da önemli bir yer tuttuğuna işaret ediyor.
Yeni Muhafazakarlığın rönesansı mı yaşanıyor?
Küreselleşmenin negatif sonuçlarının ve eski liberal dünya sisteminin olumsuz etkilerinin sona erdirilmesi amacıyla, popülist, pragmatist ve elit karşıtı programlarla ve taleplerle ortaya çıkan yeni muhafazakarlık siyasetinde pek çok nokta Trump ve Orban’ı birbirine yakınlaştırıyor.
Bunlar arasında belki de en temel dört konu, milliyetçilik, demografi sorunu, göçlere karşı olmak ve toplumsal cinsiyet meselesi.
Viktor Orban’ın konferansta bugün yapacağı açılış konuşmasında bu konuları vurgulaması ve görüşlerini küresel anlamda sistemleştirmesi bekleniyor.
Yeni muhafazakârlar, ulusal süreçlerin ve ulusal ve dini değerlerin artan önemini vurguluyorlar. Buna bağlı olarak da dünyada az gelişmiş bölgelerden gelişmiş bölgelere yönelik göçlerin her türüne karşılar. Bu sorunu mutlaka engellenmesi gereken bir sorun olarak görüyor, adli ve yasal takiplerle kaçak göçlerin engellenebileceğini öne sürüyorlar.
Toplumsal cinsiyet ise, muhafazakâr literatürde geleneksel toplumların üzerinde yükseldiği kadın-erkek rollerini ve daha da önemlisi aile olgusunu yerle bir edecek bir saatli bomba olarak tanımlanıyor.
Macaristan’da “ailenin kutsallığı” etiketi ardında geliştirilen “eşcinsel karşıtlığı ve yaptırımlar” ve Amerika’da Trump döneminde adli kurumlardaki dengenin değişmesiyle son dönemlerde ağırlık kazanan “kürtaj karşıtlığı ve yaptırımlar” arasında aslında çok da mesafe yok.
Yeni muhafazakârlık, dünyada eski liberal küresel dengenin önemli kurumlarının ve onların etkisindeki ana akım medyanın alaşağı edilebilmesi için yeni kurumların yaratılmasını ve bu kurumların aktif desteğiyle -Amerika’da Kongre baskınında olduğu gibi- kitlelerin harekete geçirilmesi gerektiğini savunuyor.
Hükümet yanlısı basın: 10 üzerinden 10
Hükümet yanlısı Macar medyası Viktor Orban’ın Amerika ziyaretini on üzerinden on alan bir diplomatik başarı olarak yansıtıyor. Nisan ayında Macaristan’da gerçekleşen seçimlerin ardından uluslararası platformlarda yalnız kalacağı öne sürülen Macar liderin, tam tersine çok başarılı bir performans izlediği öne sürülüyor.
Nüfusu ve ekonomik gücü bakımından Birleşik Amerika’nın en küçük eyaletleri ile kıyaslanabilecek, Avrupa’nın küçük bir ülkesinin liderinin Trump ile birlikte bir konferansta açılış konuşmasını yapacak olmasını çok büyük bir başarı olarak tanımlayan hükümet yanlısı medya, Orban için “Değeri artık anlaşılan, performansıyla üst lige yükselen bir siyasetçi” tanımlaması yapıyor.
Muhalif basın: Obran’ın kozlarını Trump’a oynaması risk
Orban’ın Amerika ziyaretine pembe gözlük olmadan bakan basın organları da var elbette. Bu yorumcular, Macaristan liderinin Birleşik Amerika’nın şu an görevde olan başkanına ve yönetimine gerekli önemi vermemekle ciddi bir hata yaptığı kanısındalar.
Dünyada bir savaş olduğu şu dönemde ABD ve müttefikleri arasında çok daha sıkı ilişkilerin olması gerektiğini vurgulayan muhalif medya, Orban’ın bütün kozlarını Trump’ın başarısı üzerine oynamasını riskli bir siyasi yatırım olarak görüyor ve Washington’un bu meydan okumayı karşılıksız bırakmayacağını düşünüyor.
ABD’nin yeni büyükelçisi
Kısa bir süre önce atanan Birleşik Amerika’nın Budapeşte büyükelçisinin kimliği de bu eleştirilerde gerçeklik payı olabileceğini ortaya koyuyor.
ABD’nin yeni Budapeşte Büyükelçisi David Pressman insan hakları konusunda pek çok söyleşmenin hazırlanmasında görev alan bir uluslararası hukukçu ve diplomat.
45 yaşındaki Pressman geçmişte Dışişleri Bakanı Madaleine Albright’ın insan hakları danışmanlığından, Obama’nın savaş ve soykırım danışmanlığına kadar pek çok önemli görevde bulunmuş.
Eşcinsel haklarını hükümet programına girmesi gereken bir madde olarak gündeme getirmekle ün salan Pressman’ın tam da eşcinsel haklarını ihlal etmekle suçlanan Macaristan’a Amerikan büyükelçisi olarak atanması arasında, diplomasi gözlemcilerine göre doğrudan bir neden sonuç ilişkisi var.
Tarık Demirkan – BBC