2025. Temmuz 13.
Türkinfo Blog Oldal 618

Kossuth’un Anıları Müzesi – Kütahya

Lajos_Kossuthi19. Yüzyılın ilk yarısında Macaristan, batılı devletlerin verdiği örnekler ışığında kendi toplumsal bunalımından kurtuluş çaresini, burjuva niteliğinde gelişme yolunda araması gerektiğini görmüştü. Bu dönemim en seçkin kişileri, yenileşmeye yönelebilmek için hem burjuva reformlarının hem de ulusal özgürlüğün aynı zamanda zorunlu olduğunu sezmekte gecikmediler. Bu amaç uğrunda ulusal beraberlik ilan etmişlerken aynı sıralarda Macaristan’da da feodalizmdeki anlamından faklı temelinde burjuva özlü yeni bir millet kavramı doğdu. Ne var ki bu hareket, çoğunluk tarafından kabul edilebilecek amaçları belirleyen ortak bir programdan yoksundu. İşte bu ödevi Lajos Kossuth üstlendi ve birkaç yıl içinde bağımsız milli burjuva devletinin yaratılması konusunda geniş kapsamlı bir programı ana çizgileriyle belirledi.

15 Mart 1848’de Macaristan-Peşte devrim patlak verdiği zaman bağımsızlık ve özgürlük isteklerle ümitlerle dolu Avrupa, senenin son baharına kadar artık genellikle sakinleşmişti. Devrimler olup bitmiş, Venedik’in direnişi yanında, bir tek Macaristan’ın savaşı sona ermemişti. Avusturya askeri destek sağlamak amacıyla Rus Çarıyla ittifaka girişince, bu büyük kuvvet üstünlüğü karşısında Macar Özgürlük savaşı yenilgiye uğradı. Lajos Kossuth 17 Ağustos 1849’da ülkeyi terk etti ve mültecilerin büyük bir kısmıyla birlikte Vidin’e yerleşti.

Avusturya ile Rusya eski anlaşmaları öne sürerek mültecilerin kendilerine teslim edilmelerini istediler ve daha ilk günlerde Babıãli’ye, bu isteklerini yerine getirmediği takdirde Osmanlı Devleti’ni savaşa sürüklemiş olacağını duyurdular. Öte yandan Babıãli, ülkenin toplumsal ekonomik durumu ve Tanzimat’ın yol açtığı iç zıtlıklar yüzünden, tek başına bu iki büyük devlete karşı savaşa girişemeyeceğini, nazırların çoğunluğunun belirttiği gibi açıklıkla görüyordu. Bu tehlikelere rağmen Babıãli, mültecileri Avusturya’ya telim etmemeyi kararlaştırdı. O sıralarda Osmanlı Devleti savaştan uzak kalabildiyse bunu İngiltere ile Fransa silahlı kuvvetlerine borçludur. Aslında büyük devletler kendi aralarındaki cepheleşmede Osmanlı Devleti’ni bir köprü görmeselerdi, mülteciler sorunu ne dünya için ne de Osmanlı Devleti için önemli bir sorun olurdu.

Nitekim Rus Çarı, 21 Ekim 1849’da mültecilerin teslim edilmesi konusunda ısrarlarından vazgeçti ve Macar mültecilerde bunun üzerine yola çıkarak 21 Kasım’da Şumnu‘ya ulaştılar. O zaman daha Dışişleri Ali Paşa’nın bu konuda ne kadar mücadele ettiğinden hiç haberleri yoktu. Zira Ali Paşa hem Türk onurunu gözetmek, hem batılı elçilerin teşviklerine ve çarlık elçilerinin baskılarına karşılık vermek, aynı zamanda da mültecilerin gösterdiği yakınlığı kaybetmemek için uğraşıyordu. Çünkü batı ülkelerinin kamuoyu mültecileri destekliyordu. Osmanlı diplomasisinin bu inceliklerini Avusturya ve Rusya ancak zamanla fark etti. Babıãli’nin mültecilere bilinçli olarak saygıyla davrandığını nihayet gördüler. Avusturya intikamını alamazdı. Ali Paşa’nın sözleri durumun nasıl değiştiğini yeterince anlatıyordu.

Ali Paşa Osmanlı Devleti’nin önüne konulan her şeyi imzalamayacağını, Avusturya’nın müdahale denemelerini reddettiğini bildirdi ve mültecilerin gözaltında bulundurulması konusunda Osmanlı Devleti’nin pek büyük sorumluluk yüklendiğini, fakat Babıãli’nin bu sorumluluğu tek başına taşımak istediğini vurguladı. Böylece Avusturya’nın rızası aranmadan 16 Şubat 1850’de mültecilerin yöneticileri Bursa üzerinden Kütahya’ya gitmek üzere yol çıkarıldı. Mülteciler Kütahya’da şimdiki Belediye binasının bulunduğu Kışlaya yerleştirildiler. Lajos Kossuth daha sonra buradan zevkli bir biçimde ve büyük bir titizlikle onarılmış olan 18.yüzyıldan kalma bu eve taşındı ve burası kısa zamanda uluslararası ilginin merkezinde yer aldı. Kossuth bulunduğu koşullara uygun olarak, bir öndere, Kral naibine yaraşır biçimde yaşamını düzenledi. Subaylar Kossuth’un emrinde sırayla görev yürütüyorlardı.

Kossuth günde 10 – 12 saat çalışıyor, Türk devlet adamlarına İstanbul’daki İngiliz ve diğer elçilere uzun politik mektuplar ve incelemeler yazıp gönderiyordu. Bir yandan da Türkçe öğrendi ve Türkçe dilbilgisi kitabı yazdı. Batıdaki yeni girişimlere hazırlık yaparak İngilizcesini geliştirdi. Kossuth bu evde Macaristan’ın yeni anayasa tasarısını hazırladı. Fakat milliyetler sorununun çözümünü gene, Macaristan’ın toprak bütünlüğünün bozulmasına bağladı.

Avusturya’nın protestolarına rağmen 22 Ağustos 1851’de Süleyman Bey Kossuth’a artık mültecilerin Türkiye’den ayrılabileceklerini resmen bildirdi. Bunun üzerine Kossuth kamu oyunu Macaristan davasından yana kazanmak amacıyla önce İngiltere’ye oradanda Amerika’ya gitti. Daha sonra İtalya’ya geçti ve Torino’ya yerleşti. Orada, gün geçtikçe daha az destek görmesine, giderek daha az başarı sağlamasına rağmen Macaristan’ın bağımsızlığına kavuşması uğrunda verdiği savaşını uzun yıllar boyunca, 20 Mart 1894’te hayata gözlerini yumuncaya kadar sürdürdü. Kossuth’un Anıları Müzesi, Türk – Macar ilişkilerinin derinleştirilmesi dilekleriyle gerçekleştirildi. Sergilenen eşyaların kent halkına L. Kossuth’u tanıtmakla kalmayacağını, ayrıca Osmanlı Devleti’nin geçen yüzyılda gösterdiği diplomasi faaliyetlerini, ölüm kalım savaşını da hissettirebileceğini umarız.

Asma kat giriş bölümünde yer alan renkli seramikten büyük harita ziyaretçilere, Lajos Kossuth’un nereden hareket ettiğini ve kendisi için sadece yuvası olmakla kalmayarak aynı zamanda muhacerete zorlanan Macar yurt severlerinin Avusturya’ya karşı örgütlenmelerinde en önemli merkezlerden biri olan Kütahya’ya hangi yollardan ulaştığını göstermektedir. Birinci kattaki ilk oda, erkeklerin oturduğu ve sohbet ettiği odadır. Bu katta Kossuth’un çalışma odası da bulunmaktadır. Burada Kossuth’un Kütahya’da sürdürdüğü yaşamına ilişkin yazılar, kitaplar, kişisel eşyalar bulunmaktadır. Hemen bitişiğinde Kossuth’un yatak odası onunla iç içe çocuklarının yatak odası yer alır. Baş odada Kossuth ve eşi Teresa Kossuth’un fotoğrafı ve gömme vitrinde kişisel eşyaları, Türkçe Gramerin kapağının fotokopisi görülebilir. Aile odasında Kossuth ailesinin fotoğrafları, gömme vitrinde bayan eşyaları, Macar porselenleri ve bir piyano ile Budapeşte’nin eski halini gösteren fotoğraflar vardır. Anı odasında ise Macaristan’da 19. yüzyılda giyilen kıyafetler, Kossuth’un silah arkadaşlarının fotoğrafları, Macaristan’da o dönemde kullanılan silahlar ve 4 kişi tarafından taşınabilen seyahat bavulları görülebilir. Asma kat giriş bölümünde yer alan renkli seramikten büyük harita ziyaretçilere, Lajos Kossuth’un nereden hareket ettiğini ve kendisi için ve sadece yuvası olmakla kalmayarak aynı zamanda muhacerete zorlanan Macar yurtseverlerinin Avusturya’ya karşı örgütlenmelerinde en önemli merkezlerden Kütahya’ya hangi yollardan ulaştığını göstermektedir.

2010-09-27

Ayna – Macaristan Samanyolu TV -belgesel video-

bp_dalm1Ayna, bu hafta Osmanlı’nın 150 yıl hüküm sürdüğü Macaristan’dan ekrana geliyor. Budapeşte’nin ilk kapalı pazarı olan Çarnok Pazarı’nı ziyaret eden Ayna ekibi, turistlerin dünyanın en önemli nehirlerinden Tuna nehrinde yaptığı tekne turlarını ekrana getiriyor.

Ardından Osmanlı döneminde cami olarak kullanılan St-Mihail kilisesini görüntüleyen Saim Orhan ve ekibi, Macaristan halk dans grubunu ve sarayı andıran Macaristan kafelerini ekrana yansıtıyor.

VİDEO

2012-11-04

Ankara DT 27 oyunla perde açıyor: “Pal Sokağı Çocukları” -video-

pal-dansFerenc Molnar’ın yazdığı, Tarık Demirkan’ın dilimize çevirdiği, Serra Canbay’ın uyarladığı ve Ebru Kara’nın yönetmenliğini yaptığı gençlik oyunu “Pal Sokağı Çocukları” ise 21 ve 28 Ekim tarihlerinde Akün Sahnesi’nde genç izleyicilerle buluşacak.

 

2012-10-08

Gyula Nemes: Sıfır noktası

nemesgyulaGeçtiğimiz haftalarda verdiğimiz bir haberde Macar sinemasının yükselişine dikkat çekerek, bu ülke sinemasında yaşanan gelişmelere yer vermiştik. Burada aktardıklarımıza ek olarak Macaristan’dan yeni bir film haberi daha geldi.

Bilindiği üzere, 20. yüzyılın en büyük bilim insanlarından biri olan Albert Einstein “eğer ki arılar yeryüzünden kaybolursa, insanoğlunun yaşamak için dört yılı kalmış demektir” sözünün de sahibi. Einstein’ın bu ünlü alıntısı Macar yönetmen Gyula Nemes‘in de ilgisini çekmişe benziyor.

İlki filmi “My One and Onlies” ile 2006 yılında Venedik’te Eleştirmenler Haftasına kabul edilen genç yönetmenin, “Lost World” adlı belgeselin ardından yöneteceği ikinci uzun metrajlı film “Zero” bu konu üzerine inşa edilecek.

Senaryosunu Tamas Beregi‘nin yazdığı film uzun bir süre yapay bal fabrikasında çalıştıktan sonra ormanda arı yetiştiriciliğine başlayan 30′lu yaşlarında bir adamın öyküsünü anlatacak. Ancak arıları çevrede bulunan bir baz istasyonundan etkilenerek ölünce, genç adam çevreyi korumak için bir kampanya faaliyeti yürütmeye başlar. Eylemleri bir zaman sonra radikalleşerek kamusallaşmaya başlar. Fakat bu direniş bile bir zaman sonra müessesenin bileşenlerinden birine dönüşür.

2012-09-29
http://www.sinemakulubu.com

Berlin Film Festivalinde Macar filmi “Gümüş Ayı” ödülü kazandı

Bence_FliegaufAvrupa’nın en önemli film etkinliklerinden biri olan Berlin fılm festivalinde Macar sınaması önemli bir ödül kazandı.

Genç Macar yönetmeni Bence Fliegauf’un, “Sadece Rüzgar” filmi festivalde “gümüş ayı” ödülü olarak bilinen Jüri özel ödülünü kazandı. Film öte yandan Amnesty International Örgütü ödülüne ve de Barış ödülüne de layık görüldü.

Berlin film festivalinin ikinci büyük ödülü olan gümüş ayı ödülünü alan film, Macaristan’da 2008 ve 2009 yıllarında yaşanan Çingene cinayetlerini ele alan bir belgesel. Daha sonra ırkçılar tarafından işlendiği ortaya çıkan cinayetlerde ülkenin değişik köylerinde 12 Romana karşı saldırılar düzenlenmiş ve seri cinayetlerin sorumlusu bir çete daha sonra yakalanmıştı.

Film doğrudan cinayetleri değil, bu cinayetlerin işlenmesini mümkün kılan ülkedeki atmosferi ele alıyor. Bir Çingene ailesinin bir gününü anlatan film, inanların endişe ve korkularını ve de toplumun değişik kesimlerinde var olan önyargıları izleyiciye sunuyor.

Ödül törenindeki konuşmasında “Macar olmakla gurur duyuyorum, ancak bazen ülkemle gurur duymak kolay değil” diyen genç yönetmen büyük yankı uyandıran filmin yakında gösterime gireceğini söyledi.

2012-02-21

Belgesel: Macaristan’da vahşi doğa

vadmagyarMacaristan’ın insandan uzak köşelerinde iki yıllık bir çalışma sonucu hazırlanan belgesel, doğanın az bilinen canlılarını ekrana taşıyor. İki kartal yavrusunun hayatını, yumurtadan çıktığı andan itibaren belgeleyen çalışma, kartalların hayatına tanıklık yaparken, bir yandan da henüz insan eli değmemiş doğayı tanıtıyor.

2011-04-21

Amerikan Rapsodisi

amerikanrapGenç bir kızın kendisini keşfettiği unutulmaz bir yolculuğu anlatan gerçek bir hayat öyküsü. Özgürlüğe doğru kaçan genç bir çift.Kaçış başarılı olmuştur ancak çiftin kızları Suzanne Macaristan’da 6 yıl kalmıştır.Daha sonra California ya ailesinin yanına gelen genç kız modern hayatla temas edince bunalıma girmiştir. Yönetmen : Éva Gárdos Senaryo : Éva Gárdos Oyuncular : Scarlett Johansson, Nastassja Kinski, Raffaella Bánsági, Ágnes Bánfalvy, Zoltán Seress Filmin Türü : Drama Orijinal Adı : An American Rhapsody Yapımcı Firma : Fireworks Pictures Yapım Yılı : 2001 Yapım Ülkesi : ABD, Macaristan Orijinal Dili : İngilizce, Macarca Filmin Süresi : 106 dakika

2011-02-09

Angelina Jolie’nin Bosna filmine tepki

angelina-jolieBosna’daki savaş yıllarında (1992-1995) geçen bir aşk hikayesini konu alan film çeken Oscar ödüllü Amerikalı oyuncu Angelina Jolie’nin, filme tepki gösteren Tecavüz Mağduru Kadınlar Derneği üyeleriyle Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de görüşmek istediği, ancak bu teklifin savaş kurbanı kadınlarca kabul edilmediği öğrenildi.

Jolie’nin filminin senaryosuna tepki gösteren, kurduğu dernekle 25 bine yakın tecavüz kurbanı kadının ifadesini toplayarak Lahey’deki savaş suçları mahkemesine gönderen Tecavüze Uğramış Savaş Mağduru Kadınlar Derneği Başkanı Bakira Haseçiç, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Untitled Love Story” (Adsız Bir Aşk Hikayesi) filmin çekimlerini geçen hafta tamamlayan Oscar ödüllü Ameikalı oyuncu Angelina Jolie’ye kırgın olduklarını açıkladı. Angelina Jolie’nin “iyi niyet elçisi” olduğu BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Bosna-Hersek yetkililerine mektup gönderdiklerini ifade eden Haseçiç, mektupta filmin senaryosunda geçtiği iddia edilen “Boşnak kadının tecavüzcüsüne aşık olmasının” kendilerini çok incittiğine yer verdiklerini kaydetti.

Bakira Haseçiç, Angelina Jolie’nin kendilerini Macaristan’ın başkenti Budapeşte’ye davet ettiğini ve orada görüşmek istediğini ifade ederek, “Ama biz bu teklifi kabul etmedik. Kendisiyle ancak burada, soykırımın yapıldığı Bosna’da görüşmemiz anlamlı olurdu” dedi. Budapeşte’deki bir film stüdyosunda 29 Eylülde çekimlerine başlanan ve Jolie’nin ilk yönetmenlik denemesi olan, yaklaşık 12,5 milyon avroya mal olan filmde, Bosna-Hersek, Sırbistan ve Hırvatistan’dan çok sayıda ünlü oyuncu rol aldı.

Filmin Bosna-Hersek’teki çekimleriyle ilgili 17 Ekimde Saraybosna’ya gelen Jolie’nin asistanları, filmin sahnelerinin figüranlarla olan kısımlarını, dört gün boyunca Saraybosna ve Vareş kentlerinde çekti. Filmin Bosna-Hersek’teki çekim izni, Tecavüze Uğramış Savaş Mağduru Kadınlar Derneği Başkanı Bakira Haseçiç’in şikayeti üzerine iptal edilmiş, ancak eksik evrakın tamamlanması ve filmde Boşnak kadınlara hakaret tespit edilmemesi üzerine tekrar izin verilmişti.

2010-12-01

Adıyaman Üniversitesi Film Festivali Nemrut’ta başladı

nemrutAdıyaman Üniversitesi, Adıyaman Nemrut Uluslararası Film Günleri için Nemrut’a gezi düzenledi. Adıyaman Üniversitesi’nden öğretim üyeleri ve öğrencilerden oluşan bir grup Nemrut’tan önce Karakuş Tepesi’ni, ünlü Cendere Köprüsü’nü ve Arsemia’yı gezdikten sonra Nemrut Dağı’nda güneşin batışını izledi. Burada açıklama yapan Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz, kedilerine destek veren herkese teşekkür ettiğini belirtti.

“Adıyaman Nemrut Uluslararası Film Günleri, Amerika Büyükelçiliği ve Adana Başkonsolosluğu ile Macaristan Kültür Ateşeliği ve İtalyan Kültür Ateşeliği destekleri ve Kültür Bakanlığının himayelerinde başlıyor” diyen Rektör Gündüz, Adıyaman İl Jandarma Komutanlığı ile İl Emniyet Müdürlüğü ile ortaklaşa Adıyaman Nemrut’tan başlayan ve bütün kasabalardan ilçelere kadar yansıyan film festivalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını kaydetti.

Adıyaman Üniversitesi olarak, sinema kültürünün Adıyaman’da yaygınlaşması ve özellikle Türk filmleriyle, destekleyen ülkelerin filmleri aracılığıyla burada sinema kültürünü yaygınlaştırmak çabası içinde olduklarının altını çizen Gündüz, sinema severler ile sinemayı hem gezici düzende hem de salonlarda buluşturma gayreti içerinde olduklarını belirtti. Programa Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy, Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz, Macaristan Cumhuriyeti Büyükelçiliği Ateşesi Viktor Matis, öğretim üyeleri, öğrenciler katıldı.

2010-09-21

Béla Bartók’u sinemadan önce Isabelle Faust’un kemanında görün

bartok-belaBüyük şehirlerin kilometrelerce uzağındaki köylerde, dağ kovuklarında, yaylalarda ne tür hazinelerin saklandığını bilemez kentlerde doğup büyüyen insanlar. O hazineler, aynı toprağın metrelerce altındaki maden cevherleri gibi birileri gelip onları ortaya çıkarıncaya kadar gizlendikleri yerde durur. Bir kadının savaşta kaybettiği sevdiğinin arkasından yaktığı ağıt, binlerce yıl önce kimbilir kimin okuduğu bir destan, kaynağını yaşamın bizzat kendisinden alan türküler vardır uzak köylerdeki hazine sandıklarının içinde. Her sandığın içinde ayrı bir gökkuşağı kapak açılsın da boynunu gökyüzüne uzatabilsin diye bekler durur. Uzun yıllar önce o hazinelerin çağrısına kulak veren biri Macaristan’dan yola çıkıp Anadolu’ya gelmişti. Heyecan ve merak içinde geleneksel yaşantısını sürdüren köylülerin yanına gidip onların müziklerini keşfetmeyi ve dünyaya tanıtmayı bekliyordu.

Bestelerinde, Macar ve Orta Avrupa halk müziğine özgü renkli ışıkların denizin üzerindeki yakamozlar gibi kaynaştığı Macar besteci, piyanist, müzik araştırmacısı ve eğitmen Béla Bartók’tan söz ediyorum. Adını ve bestelerini tüm dünyanın bildiği, Macaristan denince ilk akla gelen isimlerden biri olan Béla Bartók, adını müzik tarihine aşınmaz harflerle yazdıran diğer besteci ve müzisyenler gibi, çok küçük yaşta tanıştı müzikle. Ona seslerin altın kapısını, amatör bir piyanist olan annesi açtı. Tabii ki anne kucağındayken çıktığı müzik yolculuğu, 64 yaşında, ülkesi Macaristan’dan binlerce kilometre uzaktaki New York’ta hayatını kaybettiği âna kadar devam etti. Béla Bartók beyazperdede Béla Bartók, 1936’da konferans vermek ve etnik müzik araştırması yapmak için Halkevi’nin Ankara şubesi tarafından Türkiye’ye davet edilmişti.

İstanbul ve Ankara’dan sonra, müzik tarihinde Türk Beşleri olarak anılan bestecilerin en önemlilerinden biri olan Ahmet Adnan Saygun’un da dahil olduğu bir ekiple birlikte Adana’ya gitti Béla Bartók. Bu kenti seçmesinin nedeni geleneklerini ve kültürlerini o güne dek muhafaza etmeyi başaran Yörük boylarının özellikle Osmaniye çevresinde yoğun olmasıydı. Yazları Toros Dağları’nın kucağındaki serin yaylalarda konaklayan konar-göçer Yörükler, kışın ise Akdeniz kıyılarına iniyorlardı. Türkiye’de, Béla Bartók’un Anadolu’da yaptığı derleme çalışmalarından haberdar olan kaç kişi vardır bilinmez ama olasılıkla önümüzdeki kış, bu konuda bilgi sahibi olan insanların sayısında kaydadeğer bir artış olacak. Zira geçtiğimiz günlerde bazı gazetelerde, Ali Özgentürk’ün, Béla Bartók’un Adana günlerine odaklanan son filminin çekimlerine başladığı haberi yer aldı. Senaryosunu da Ali Özgentürk’ün kaleme aldığı, çekimleri İzmir’in Seferihisar İlçesi ve çevresindeki köylerde devam eden filmin adı Görünmeyen olacakmış. 17 Aralık 2010’da gösterime girmesi planlanan filmde Béla Bartók’u, ünlü Alman oyuncu Udo Kier canlandıracakmış.

Ben de Béla Bartók’un eserlerini her daim severek dinleyen biri olarak Halil Ergün ve Ahmet Mekin’in de oyuncuları arasında yer aldığı filmi, heyecanla bekliyorum. Yörük köyünde Macar ezgileri Béla Bartók, Anadolu’da yaptığı derleme çalışmalarından bazı yazılarında söz etmişti. Bunlardan anlaşıldığı kadarıyla gerçekten de Béla Bartók’un Adana günleri bir filme konu edilmeye değer. Kendisiyle hemen hemen aynı yaşta olan vatandaşı Zoltán Kodály gibi Orta Avrupa halk ezgilerinin üzerindeki örtüleri kaldıran Béla Bartók’un Anadolu yollarında ilerlerken ve yeni ezgiler keşfederken yaşadığı heyecanı bu yazılarda okumak hiç de zor değil.

Çukurova’da kasım ayında bile sıcaktır hava. Ilıman iklime özgü meyveler, çiçekler, ağaçlarla doludur Akdeniz’in kıyı şeridi. Ülkesinde soğuk havaların başlangıcı olan bir tarihte Adana’ya giden Béla Bartók da konar-göçer Yörüklerin renkli çadırlarıyla çevrelenen Akdeniz kıyıları ve Torosları sevmişti. Ancak doğal güzelliklerden ziyade, keşfedilmeyi bekleyen Türkmen ezgileri heyecanlandırıyordu onu. Adana ve Mersin’de biraz zaman geçirdikten sonra Osmaniye’ye gitmiş ve orada 70 yaşındaki Ali Bekir Oğlu Bekir’le karşılaşmıştı. Beyaz sakallı bir Yörük dedesi olan Ali Bekir Oğlu Bekir, Béla Bartók’un türkü söylemesi yönündeki isteğini nazlanmadan kabul etti. Aldı kemençesini eline ve başladı bir savaş şarkısı söylemeye.

Béla Bartók, bir yandan bu Yörük ezgisini kaydediyor bir yandan da türkünün Macar halk müziğine bu kadar çok benzediğini görmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Yörük Bekir, Macar halk ezgilerine çok benzeyen bir türkü daha söyledi Béla Bartók’a. Ahmet Adnan Saygun’la birlikte çevredeki başka köylerde de dolaşan Béla Bartók’un en büyük sıkıntısı türkü söyleyecek bir kadın bulamamasıydı. Zira kadınların yabancıların yanında şarkı, türkü söylemesi pek yakışık almıyordu o çevrede. Ses kayıt cihazında kayda değer bir bölümü Macar ezgilerini çağrıştıran Yörük türküleri ve ağıtlarıyla Anadolu’dan ayrılan Béla Bartók, kuşkusuz Anadolu müziği için ne kadar önemli bir çalışma yaptığının farkındaydı. Almanya’nın ünlü kemanı 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden biri olan Béla Bartók’un eserleri, bugüne kadar dünyanın en önemli solist ve orkestraları tarafından defalarca seslendirildi.

Bu dünyaca ünlü solistler arasında 1972 doğumlu Alman kemancı Isabelle Faust da var. Faust’un 2 CD’den oluşan Béla Bartók Violin Sonatas adlı albümü kısa süre önce Avrupa’da yayınlandı. Bu albümde Béla Bartók’un keman sonatlarının yanında keman ve piyano için yazdığı rapsodileri de seslendiriyor sanatçı. Daha önce de Bartók’un eserlerinden oluşan albümleri yayınlanan Isabelle Faust, aslında Türkiyeli dinleyicilere çok da yabancı değil. Isabelle Faust, geçen mart ayında İstanbul’a gelmiş ve Gürer Aykal yönetimindeki Borusan Filarmoni Orkestrası’yla birlikte Beethoven’ın Keman Konçertosu’nu yorumlamıştı. 15 yaşındayken Leopold Mozart Yarışması’nda birinci olan, 1997’de ise Gramophone Yılın Genç Sanatçısı ödülüne layık bulunan Isabelle Faust, kusursuz tekniği ve sınırları aşan içgüdüsel yorumuyla tanınıyor, seviliyor. Isabelle Faust’un Béla Bartók yorumunu dinlemek, müziğe âşık kulaklar için kelimenin tam anlamıyla bir şölen gibi. Bu arada piyanistler Ewa Kupiec ve Florent Boffard’ın Isabelle Faust’a eşlik ettiğini de belirtmek lazım. Bu güzel albümü amazon.com’dan edinmeniz mümkün. Halk ezgileriyle dolu nice hazine sandığını emek ve zaman harcayarak aralayan Béla Bartók’u beyazperdede izlemeden önce Isabelle Faust’un albümünü dinleyin bence.

2010-09-06
Özlem Ertan -Taraf

16,474FansLike
639FollowersFollow