Macaristan, Avrupa Birliği (AB) liderlerinin Ukrayna’yla üyelik müzakerelerinin başlatılması için anlaşmalarından saatler sonra Kiev’e yönelik 50 milyar euroluk AB yardım fonunu bloke etti.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Brüksel’deki AB zrivesinin ilk günü sonrası sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Gece mesaisinin özeti: Ukrayna’ya ekstra paraya veto” ifadelerini kullandı.
AB liderleri, Ukrayna’ya yardım görüşmelerinin 2024 başlarında yeniden başlayacağını söyledi.
Ukrayna’nın, Rusya ile sürdürdüğü savaşta AB ve ABD fonları Kiev yönetimi için kritik öneme sahip.
Maddi yardımın engellendiğini, AB liderlerinin Ukrayna ve Moldova ile üyelik müzakerelerini başlatma ve Gürcistan’a adaylık statüsü verme kararından kısa süre sonra Orban duyurdu.
Macaristan uzun süredir Ukrayna’nın üyeliğine karşı çıkıyordu ancak bunu veto etmedi.
Orban’ın maddi yardımı veto etme kararını yorumlayan Hollanda Başbakanı Mark Rutte, “Hala biraz zamanımız var, Ukrayna’nın parası önümüzdeki birkaç hafta içinde bitmeyecek” dedi.
Macaristan dışında 26 ülkeyle anlaşmaya vardıklarını belirten Rutte, “Viktor Orban, Macaristan, henüz bunu yapamadı. Önümüzdeki yılın başlarında bir anlaşma yapabileceğimizden oldukça eminim. Ocak ayının sonlarını düşünüyoruz” diye konuştu.
Ukrayna ABD’nin 61 milyar dolarlık savunma yardımı paketinin de onaylamasını istiyor. Ama Washington’da Demokrat ve Cumhuriyetçi senatörler arasındaki büyük anlaşmazlıklar nedeniyle bu karar da erteleniyor.
Öte yandan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenskiy, ülkesinin AB’yle üyelik müzakerelerine başlanması kararını ülkesi ve Avrupa için “zafer” olarak niteledi.
Moldova Cumhurbaşkanı Maia Sandu, AB’ye katılım yolunu Ukrayna ile paylaşmanın bir onur olduğunu söyledi. “Ukrayna’nın Rusya’nın acımasız işgaline karşı cesur direnişi olmasaydı bugün burada olamazdık” dedi.
AB’yle tam üyelk müzakereleri yıllar alabiliyor, dolayısıyla birliğin son kararı Ukrayna’nın üyeliğinin garanti olduğu anlamına gelmiyor.
Szabó’nun 1963’te yayımlanan kitabı, İza adlı bir genç kadının, babası ölünce köyde yaşayan annesini yalnız kalmaması için yanına almasının öyküsünü anlatıyor. Her ne kadar son derece iyi bir niyetle yapılmış bir teklif olsa da, yaşanılan deneyimin her ikisi için de pek de mutluluk verici olmayacağını kitap ilerledikçe keşfetmeye başlıyoruz.
Kent Dergisi benden “kentte yaşlılık” perspektifi üzerinden bir kitabı incelememi istediğinde henüz 6 Şubat 2023’deki depremler yaşanmamıştı. Depremden birinci derecede etkilenmeyenlerin dahi hayatında bir paradigma kaymasına sebebiyet veren bu hadiseden evvel 1917 doğumlu Macar yazar Magda Szabó’nun “İza’nın Şarkısı”nı (Yapı Kredi Kültür Yayınları, 9. Baskı, Ekim 2020, çev. Hakan Tansel) seçmiş ancak yazmaya henüz başlamamıştım. Deprem sonrasında yazıya hazırlanmak üzere kitabı elime aldığımda metne bambaşka bir gözle baktığımı, dikkatimin daha önce ilgimi çekmeyen bölümlere kaydığını fark ettim. Şüphesiz ki yaşananlar, kentle ilişkimizi bir daha eskisi gibi olamayacak biçimde değiştirdi: kente yabancılaşmamıza, içinde yaşadığımız koca yapıları her an bir sarsıntı neticesinde bizi öldürmeye muktedir canavarlar olarak görmemize sebebiyet verdi. Bu kırılmanın daha sağlam, daha güvenilir, içinde daha iyi hissedeceğimiz kentler inşa etmemize vesile olacağı umuduyla başlamak istiyorum bu yazıya. Ve tabii ki hayatını kaybeden herkese rahmet; geride kalan, yaşama yeniden tutunmaya çalışan herkese baş sağlığı ve güç dileyerek.
Depremle yaşanan kırılma ve beraberinde gelen kente yabancılaşma hissi, aslında bu kitap incelemesinden bağımsız değil; zira İza’nın Şarkısı’na “kentte yaşlılık” perspektifinden bakma fikri tam olarak kitapta sezinlediğim bu aynı hissin hafızama düşmesiyle doğmuştu. Szabó’nun ilk olarak 1963’te yayımlanan kitabı, İza adlı bir genç kadının, babası ölünce köyde yaşayan annesini yalnız kalmaması için yanına almasının öyküsünü anlatıyor. Her ne kadar son derece iyi bir niyetle yapılmış bir teklif olsa da, yaşanılan deneyimin her ikisi için de pek de mutluluk verici olmayacağını kitap ilerledikçe keşfetmeye başlıyoruz. Doktor kızıyla çok gururlanan ve onunla köydeki hayatını bırakarak başkent Budapeşte’de yaşamayı mutlulukla kabul eden anne Etelka ile savaş sonrası büyük bir hızla değişen Macar toplumunun yeni yüzünü temsil eden İza arasındaki kuşak çatışması, ikili aynı evde yaşamaya başlayınca çok daha görünür ve hissedilir hâle geliyor ve her ikisini de mutsuz eden bir dinamiğe dönüşüyor.
“Kent, yaşlı kadının kendi bedeniyle, uzuvlarıyla ilişkisini de değiştiriyor, kente yabancılaşırken Etelka kendisine de yabancılaşıyor, her bir yolculuk onu daha dalgın, daha ilgisiz, daha uzak kılıyor.”
1956’daki Macar Devrimi her ne kadar Sovyet güçleri tarafından bastırılmış ve ülke komünizmle yönetilmeye 1989’a dek devam etmiş olsa da, bu tarihin ardından toplumdaki değişim ve dönüşüm talebinin önlenemez şekilde yüzeye çıktığını; yaşamın ve kentlerin dönüşmeye başladığını göz önünde tutarak okumalı kitabı. İza yüzünü şehre dönen bu yeni kuşağın temsilcisiyken, annesi Etelka toprakla ilişkisi çok daha derin başka bir yaşam biçiminin bir örneği olarak beliriyor kitapta. İza her ne kadar toplumun daha “makbul” bir kesimine ait olsa da (okumuş, eğitimli, şehirli), kendisinin bu sosyo-ekonomik pozisyonu elde etmek için bir tür öz-disiplinle kendini katılaştırdığını, kabuk bağladığını, hayatın küçük zevklerinden uzaklaşarak aslında sadece başarıyı ve rutini odağına alan bir dünya kurduğunu, bu süreçte de soğuk, mesafeli birine dönüştüğünü ve empati duygusunu büyük ölçüde yitirdiğini görüyoruz. Aslında İza gri betonlarıyla asık yüzlü bir kentin insanlaşmış haliyken, Etelka’nın düzensiz ancak rengarenk yüzüyle bir köyü / kasabayı sembolize ettiğini düşünmek mümkün.
Kentte yaşamanın sunduğu büyük vaatler
İza, annesini yanına alma kararını bir tür kahramanlık itkisiyle alıyor. Yalnızlığından, kendine kurduğu düzenden, bağımsızlığından vazgeçmeyi göze alışının ardında yaşayacağını düşündüğü manevi tatmin ve kahramanlık arzusu var. Ancak yaptığı “fedakarlığın” annesini mutlu etmek bir yana kadını mutsuz ettiğini, günden güne soldurduğunu izleyip, beklediği şükran ve tatmini elde edemedikçe kendisi de mutsuzlaşıyor ve hatta hırçınlaşıyor. Annesine sunduğu “imkan” ve “ayrıcalık”ların ihtiyar kadını tatmin etmemesi, İza’nın büyük bir hayal kırıklığı yaşamasına sebebiyet veriyor.
İmkanlar ve ayrıcalıklar: kentte yaşamanın bize sunduğu o büyük vaatler. Özellikle bu “ayrıcalık” sözcüğü, malumunuz, lüks dairelerin, sitelerin reklamlarında sıkça karşımıza çıkar: “şehrin en prestijli bölgesinde ayrıcalıklı bir yaşam deneyimi”. Yahut şu ifade tanıdık değil mi: “her bölgeye ulaşım olanağı sunan; spordan kültüre pek çok farklı imkânla çevrelenmiş bir konut projesi”. Ancak tüm hayatını köyün imkanları kısıtlı, ayrıcalıksız ancak özgür evreninde geçirmiş Etelka için sunulan bu olanaklar, belirli bir düzen ve kurallar bütününü de temsil etmeleri itibariyle kısa sürede keyif verici ve hayatı kolaylaştırıcı olmaktan çıkıp kısıtlayıcı dinamikler haline dönüşüyorlar.
“İza gri betonlarıyla asık yüzlü bir kentin insanlaşmış haliyken, Etelka’nın düzensiz ancak rengarenk yüzüyle bir köyü / kasabayı sembolize ettiğini düşünmek mümkün.”
Etelka’nın kızının modern dünyasının sunduğu imkanlarla karşılaştığındaki temel duygusu “işe yaramazlık” oluyor. Evde yemekleri ve temizliği yapan bir yardımcı, otomatik çalışan makineler ve tüm bunlar karşısında elinde sınırsız bir boş zaman bulan bir yaşlı kadın. Szabó, kitabının bu bölümünde hayatı “kolaylaştıran” bazı olanakların Etelka gibi bir evi ve hayatı geleneksel yöntemlerle çekip çevirmeye alışmış bir yaşlı kadına kendisini nasıl amaçsız, anlamsız ve işlevsiz hissettirebileceğini çok çarpıcı biçimde ortaya koyuyor. Geleneksel ispirto ocağında yaptığı kahve kızı tarafından tüm evi ispirto kokuttuğu için eleştirilen, pişirdiği yerel yemekler tüm apartmanı kokuttuğu için problem yaşayan, yemek artıklarını atmayıp sakladığı için eve gelen yardımcı tarafından kızına şikayet edilen Etelka, çareyi kendini evin dışına, kente atmakta buluyor.
Kentin tekinsiz, riskli ve tehlikeli yüzü
Kentin trafiğinden, kurallarından, karmaşasından ürktüğü için ancak evin yakınlarındaki bir bankta oturup geleni geçeni seyreden Etelka, bir süre sonra bankta tanıştığı bir başka yaşlı kadınla arkadaş olup onu kızının evine davet ediyor. Ancak kendine sohbet edebileceği bir arkadaş bulduğu için çok sevinçli olan ihtiyar kadının mutluluğu kısa sürüyor zira İza, iki milyon nüfuslu bir şehirde yaşadıklarını, tanımadığı kimseyle ilişki kurmaması gerektiğini, herkesin pekala katil veya hırsız olabileceğini kafasında bu mefhumların hiçbiri olmayan annesine anlatarak yaşlı kadının bu defa kentin tekinsiz, riskli ve tehlikeli yüzüyle tanışmasına sebebiyet veriyor. Bu ihtimaller karşısında ürken yaşlı kadın kendini eve kapamak ve postacıya bile kapıyı açmamak biçiminde bir reaksiyon geliştiriyor.
Bu biçimde geçen bir sürecin ardından Etelka kendini şehirde iyi hissetmenin yollarını aramaya başlıyor ve bir biçimde cesaretini toplayıp sokağa çıkıyor. İnsanlara duyduğu güvensizlik ve korku bâki olsa da, ona çok karmaşık ve ürkütücü gelen tramvay ağını bir biçimde çözüp, tramvaylarda vakit geçirmeye başlıyor. Biniyor; yol gidiyor, o da gidiyor. Etrafına bile bakmadan, şehirle göz göze gelmeden, sadece hareket ediyor olmak için yapıyor bu yolculukları. Kızı tüm gün dışarıda ne yaptığını sorduğunda “dolaştım” diyor. Dolaşıyor hakikaten ama bildiği, alışık olduğu biçimde bacaklarını kullanarak değil, motorların ve tekerleklerin kuvvetiyle. Aslında kent, yaşlı kadının kendi bedeniyle, uzuvlarıyla ilişkisini de değiştiriyor, kente yabancılaşırken Etelka kendisine de yabancılaşıyor, her bir yolculuk onu daha dalgın, daha ilgisiz, daha uzak kılıyor.
Öykünün bundan sonrasını aktarmamayı tercih edeceğim, ancak Etelka’nın koca kentte kendini ait hissedebileceği bir köşe bulamadığını söylemek isterim. Nasılını aktarmadan şu kadarını ifade etmek kâfi olmalı: kent yaşlı kadını yutuyor. Şayet bu bir savaşsa, kazanan taraf Etelka değil, şehir oluyor. Çünkü modern şehrin kuralları katı, düzeni keskin; şehir kendini eğip bükmeyi, esnemeyi reddediyor: sen bana uyumlanacaksın diyor.
Lüzumlu hissetmemek
İza’nın Şarkısı’nı “kentte yaşlılık” perspektifiyle yeniden karıştırdığımda karşıma pek çok yeni katman çıktı. Başlangıçta sadece pratik meseleler ekseninde (ulaşım ağlarının yaşlılar için karmaşık olabileceği, erişilebilirlik kapsamında yapılabilecek düzenlemeler vd.) bir şeyler yazacağımı düşünürken, aslında bunların tümünü kapsayan çok daha bütünlüklü bir yerden bakmak gerektiğini anladım. Sanırım İza’nın Şarkısı’ndan bu çerçevede öğrenilecek temel şey; kentin, yaşlılara her şeyden önce bir amaç, anlam, maksat sunması gerektiği olmalı. Özellikle kentte büyümemiş ve hayatının geç bir evresinde kente gelen yaşlıların şehirle ilişkilenmesinin, bağ kurmasının, şehirde kendilerine bir yer açabilmelerinin sağlanması için önce toplumsal mekanizmaların geliştirilmesinin, pratik çerçevedeki uygulamaların ise ortaya konulacak bu geniş perspektif çerçevesinde hayata geçirilmesinin çok daha gerçek ve işe yarar sonuçlar doğuracağı muhakkak.
“Kent yaşlı kadını yutuyor. Şayet bu bir savaşsa, kazanan taraf Etelka değil, şehir oluyor. Çünkü modern şehrin kuralları katı, düzeni keskin; şehir kendini eğip bükmeyi, esnemeyi reddediyor: sen bana uyumlanacaksın diyor.”
Bunları yazarken zihnimde çok sevdiğim Portekizli yazar Jose Saramago’nun şu cümleleri dolaşıyor: “Ben hep yalnız yaşadım ama yalnızlık yalnız yaşamak değildir, içimizdeki birine ya da bir şeye yoldaşlık edememektir. (…) Hatta öyle sanıyorum ki ilk yalnızlık işte bu; kendini lüzumlu hissetmemek.” Lüzumlu hissetmemek… İyi planlanmamış, kapsayıcı olmayan kentlerin sakinlerinin pek çoğuna, ama en çok da yaşlı nüfusuna hissettirdiği duygu bu olsa gerek. Şayet tüm sakinlerinin kendini anlamlı hissedeceği kentler yaratmayı başarırsak daha mutlu bir toplum olma yolunda önemli bir eşiği aşacağımıza içtenlikle inanıyorum.
Kitaptan bir alıntıyla bu yazıyı sonlandırmak isterim. “Pencerenin önünde dikilip Büyük Bulvar’ı seyre daldı. Mavi bir şimşeği andıran göz kamaştırıcı bir alev yüzünden gözlerini kırpmak zorunda kaldı; madeni maskeler ve kocaman eldivenler takmış adamlar bir kıvılcım yağmuru ortasında raylara eğilmişlerdi. Ateşe benziyordu ama sahici ateş değildi; işte Budapeşte’nin ateşi diye düşündü yaşlı kadın. Şaşkın, ürkek ve üzgündü.”
“İkinci etaba geçen kırmızı takım, İstanbul Macaristan Başkonsolosluğunda görevli konsolos Zsuzsanna Palmai’nin konuk olduğu yarışmada Baca Kek yaptı. Yarışmacılar daha sonra tek tek tabaklarını şeflere sundu.”
Şef Somer Sivrioğlu, MasterChef All Star’ın son bölümünde, bu hafta ikinci kez tabağı çıkmayan Barbaros’u stüdyodan kovdu.
DUVAR – MasterChef All Star’ın dün akşam ekrana gelen bölümünde yarışmacılar ödül oyununu kazanmak için mücadele etti. Kırmızı ve mavi takım kestaneden çeşitli tabaklar yaptı.
Budapeşte II. Bölge Belediye Başkanı Őrsi Gergely ile doğal ve kültürel miras, uluslararası iş birlikleri ve ortaklıkların önemi, vatandaş katılımı ve belediye olarak sürdürebilir bir gelecek doğrultusunda yaptıkları projeler hakkında konuştuk.
Röportaj: Yasemin Okay
Doğal ve kültürel miras şehirlerin ruhunun bir parçasıdır. Ancak bu zenginliklerin sergilenmesi, korunması ve kent sakinlerinin günlük hayatlarının bir parçası haline gelmesi şehirlerin teşvikine bağlıdır. Bu konuda önemli çalışmalar yapan Macaristan’ın Budapeşte II. Bölge Belediye Başkanı Őrsi Gergely ile konuştuk. Tarihin ve kültürel kimliklerin kente yansımalarından bahsettik. Sohbetimizde belediyelerin karar verme aşamalarında vatandaş katılımının öneminden uluslararası çözüm üretme ve deneyim paylaşma mekanizmalarına kadar birçok şey vurgulandı. Uluslararası iş birliklerine ve özellikle Türk kardeş şehirlerle olan dayanışma ve dostluk ilişkilerinin potansiyelinin altı çizildi. Sürdürebilirliğin farklı boyutlarını ele aldıkları projeleri, kazandıkları deneyimleri ve gelecek planlarını öğrendik.
Budapeşte II. Bölge, Buda dağları, mağaralar ve ormanlar gibi doğal cazibe merkezleriyle ve Macar mimarisinin önemli eserleriyle dolu. Bu zengin kültürel ve doğal miras turistik faaliyetlere nasıl katkıda bulunuyor ve Budapeşte sakinlerinin kentsel alanını ve günlük yaşamlarını nasıl şekillendiriyor?
II. Bölge, Budapeşte’nin popüler bir yerleşim bölgesidir. Doğuda Tuna Nehri ile sınırlanmış ve batıda Buda tepeleri üzerine kurulmuştur. Çekici gücünü inişli çıkışlı güzel tepelerin zengin bitki örtüsünden, çevre gezilerine uygun dağlarından ve kaplıcalardan almaktadır. Tepelerimizde nadir bitki ve hayvan türlerine rastlanabilir. Ancak en önemli varlığımız, burada yaşayan insanlara sağladığımız sakin ve yüksek standartlı yaşam ortamıdır; kamuya açık alanların temiz ve düzenli tutulmasına, yeşil alanlara ve parklara özen gösterilmesine ve yapılı mirasın korunmasına özel önem verilmektedir.
Yabancı turistler en çok ilçedeki şifalı hamamları ve sağlık merkezlerini sevmektedir. Saint Lucas sağlık merkezi ve Veli Bey spa merkezi oldukça popülerdir. Sokullu Mustafa tarafından inşa edilen King spa ne yazık ki belirsiz bir süre için kapalı olup yeniden inşa edilmeyi beklemektedir. Enerji fiyatlarının hızla yükselmesi nedeniyle şifalı hamamlara giriş biletlerinin fiyatları artmıştır, ancak 65 yaş üstü ilçe sakinleri buralardan indirimli fiyatla yararlanabilmektedir.
Önemli turistik merkezlerde trafik sıkışıklığı yaşanmaktadır, ancak popüler tur destinasyonları ve turistik yerler bölge içinde rahat ve samimi özelliklerini koruyabilmiştir. Trafik altyapısının geliştirilmesi ve araç trafiğinin kısıtlanmasının büyük önem taşıdığını düşünüyoruz.
Bölgedeki yapılı çevrenin son derece çekici kısımları arasında, sadece Macar ve Türk turistlerin değil, aynı zamanda bir dizi başka milletten turistin de ziyaret ettiği Osmanlı mimarisinin kültürel mirası yer almaktadır. Gül Baba türbesi gerçek bir hac mekânı haline gelmiştir.
Finike’den sonra ilçeniz kısa bir süre önce Beşiktaş ile kardeş şehir oldu. 2024 yılı aynı zamanda iki ülke arasındaki diplomatik bağların ve dostluğun tesisinin 100. yıldönümü anısına ‘Macar-Türk Kültür Yılı’ olarak kutlanacak. Bu diplomatik ilişkiler uluslararası kültürel ve ekonomik işbirliğine nasıl katkıda bulunuyor?
Diplomatik ilişkiler, bir dizi iyi uygulamayla tanışmaya yardımcı oluyor. Birbirimizin kültürünü tanımanın yanı sıra, başka yerlerde mükemmel bir başarı geçmişine sahip olan kanıtlanmış iyi uygulamaları II. Bölge’de uygulamak son derece önemli ve bizim de bazı iyi örnekler sunabileceğimizden eminiz. Sorunlar neredeyse hiçbir zaman birbirinin aynısı olmasa da çözüm üretme veya yöntem uygulama girişimlerine dair bilgi edinildiğinde daha etkili ve daha başarılı çalışmalar yapılabilir. Ayrıca, kardeş şehirlerimizin çeşitli ortak projelerde yer alma fırsatı sunacağından ve ortak tarihi değerlerimizi geliştirmeye özel önem verebileceğimizden de eminiz. Türk-Macar diplomatik ilişkilerinin kuruluşunun 100. yıldönümünü layıkıyla kutlamak amacıyla Gül Baba Kültür Mirasını Koruma Kamu Vakfı ile ortak etkinlikler düzenlemeyi planlıyoruz. Türk veya Osmanlı yapı mirasının nerelerde olduğunu göstermek için Türkçe-İngilizce-Macarca çok dilli yol işaretleri yerleştirilecektir. Bu tesislerin çevresinin güzelleştirilmesine ayrı bir özen gösterilmektedir. Çoğu Isparta’daki dostlarımızdan gelen çok sayıda gül dikeceğiz. İlçe sinemalarımızda Türk filmlerinin gösterilmesini öngörüyoruz.
Vatandaş katılımı, karar alma süreçlerine halkın katılmasını ifade eder ve şeffaflığın ve paydaş katılımının arttırılmasına yönelik taleplere cevap verir. Katılımcı yaklaşımlarla aynı zamanda çözümler birlikte yaratılabilir ve yerel yönetimlere olan güven artabilir, vatandaşların mahallelerine olan bağlılık duygusuna katkıda bulunulabilir ve proje ve kampanyalara aktif katılımı teşvik edilebilir. Faydaları göz önüne alındığında, bölgeniz vatandaş katılımını artırmak için neler yapıyor?
Belediyedeki çalışmalarımızda mümkün olduğunca çok sayıda topluluk meclisi ve oturum düzenlemek için ciddi girişimlerde bulunuyoruz. İster büyük bir proje olsun, isterse bir parkın yenilenmesi, bir oyun alanının kurulması gibi daha küçük işler olsun, öncesinde mahallede yaşayan insanların görüşlerini almaya çalışıyoruz. Bazı durumlarda, özellikle trafik düzeni değiştirildikten sonra, yapılan değişiklikleri tekrar gözden geçiriyor ve meclisi tekrar toplayarak iyileştirmelere katkıda bulunan bölge sakinlerini dinliyor, paylaştıkları günlük deneyimler ve görüşlerle birlikte o ana kadar yapılmış değişiklikleri kusursuz hale getiriyoruz. Aynı şekilde, her yıl bir topluluk bütçesi ilan etmek de çok önemli. Bunun anlamı, yerel meclisin bütçenin bir kısmını mahallede yaşayan insanların tavsiyeleri doğrultusunda kullanılmak üzere ayırmasıdır. Uygulanabilecek çok sayıda makul teklif alınmaya devam etmektedir. Katılımcı yönetimin bir biçimi de gezinti alanlarımızın gönüllüler ve mahalle sakinleri ile birlikte temizlenmesi ve düzenlenmesidir. Bu alanlar yerel belediye tarafından işletilmemekle beraber ilçe sınırları içinde yer almaktadır ve yerel meclis, bölge sakinleriyle birlikte bu alanların iyi durumda tutulmasına önem vermektedir. Belediye meclisi bu etkinlikleri düzenli olarak duyurur ve bunlar için gerekli araç ve gereçleri sağlar.
Kompostlama, basit ve uygulanabilir olması nedeniyle atık miktarını azaltmanın ve toprak kalitesini artırmanın harika bir yoludur. Budapeşte II. Bölge olarak, 2007 yılından bu yana topluluklara kompostlama konusunda rehberlik edecek araçları ve bilgileri sağlıyorsunuz. Programın başarısına değinirsek, bireysel sakinler, haneler ve kurumlar için ne tür olumlu sonuçlar sağlamıştır?
İlçede sadece tepelerde değil, aynı zamanda taze çimenliklerdeki yerleşim alanlarının çevresinde de çok fazla yeşillik bulunduğundan, önemli bir görev de yeşil atıkların yönetimi ve kullanımıdır. Daha fazla topluluk kompost sahası oluşturulmasına yönelik işaretlerin giderek artmasına bakılırsa bunu bir başarı olarak adlandırmak mantıklıdır. Bu yıl, hobi bahçelerimizle bağlantılı olarak, yeni bir topluluk kompost tesisi kurmayı planlıyoruz ve düzgün bir şekilde işletilebilirse, kompostlamanın giderek daha popüler hale geleceğine ve ilginin daha da artacağına inanıyoruz.
Budapeşte kültürel ve tarihi önemiyle bilinmektedir. Keltlerden Romalılara ve Osmanlılara kadar pek çok yerleşime ev sahipliği yapmıştır. Bu zengin kültürel miras bölgenize nasıl yansıyor ve geçmişin şimdiki kentsel mekanla ilişkisi nedir?
Burada tarihi veya mimari nedenlerle önemli olan birtakım yapılara veya yapı parçalarına rastlamak mümkün. Bunlar, bağlı olduğumuz ve korunması ortak görevimiz olan toplum için paha biçilmez varlıklardır.
Anıtsal yapıları korumak devletin görevidir ancak belediyeler de çok şey yapabilir ve biz de yapıyoruz. Değerli mimari mirası korumanın en etkili yollarından biri onları yerel bireysel koruma altına almaktır. Korunan binaların sayısı yerel halktan gelen öneriler doğrultusunda yıldan yıla artmaktadır.
Macar kültürünün yanı sıra, Türk ve Alman kültür mirasının varlığı ve desteklenmesi de ilçemizin en baskın özellikleridir. Gül Baba Türbesi Mirasını Koruma Vakfı ile birlikte düzenlenen ve Türk pazarı, konserler, gül dikim gösterileri ve danışmanlık hizmetleri de dahil olmak üzere bir dizi programla meraklı ziyaretçileri kendine çeken Gül Günleri olağanüstü önem taşımaktadır. İşbirliğinin ve ortak programlar düzenlemenin gelecekte de önemli bir alan olmaya devam edeceğini düşünüyoruz. İlçede başka milletlerden ve azınlıklardan insanlar da yaşamakta olup belediye bu grupların kültürel görünümlerini de aynı şekilde teşvik etmekte ve desteklemektedir.
Kentler hızla büyüyen ekonomileriyle güçlü küresel aktörler haline gelirken, küresel tehditlerin de ön saflarında yer alıyorlar. Macaristan’ın başkenti ve en kalabalık şehri olan Budapeşte de bu dünya çapındaki kentsel zorluklarla karşı karşıya. Bu zorluklarla başa çıkmaya ve değişimi gerçekleştirme becerisi kazanmaya yönelik politika ve uygulamalar nasıl hayata geçiriliyor?
Pek çok alanda, şehrin ve bölgenin yaşamında öne çıkan noktalar yeniden konumlandırılmıştır. Örneğin 2022 yılında II. Bölge’deki Széna Meydanı’nın yeniden inşasında yeşil alanların artırılması ve asfalt alanların azaltılması önemli bir hedef olarak benimsenmiş ve sadece bu meydana 58 yeni ağaç dikilmiştir. Aynı zamanda, 28 bin metre karelik yeşil alanı ve 200 yeni ağacıyla spor yapmak, dinlenmek veya oyun oynamak isteyenleri bekleyen topluluk alanı da geçtiğimiz yıl teslim edildi. Ayrıca, ağaç kesimi yönetmeliği daha da katılaştırılmış ve sürdürülebilirliğin sağlanması için birçok eylem başlatılmıştır. Örneğin, ilçe sakinleri ihale yoluyla yağmur suyu kolektörleri alabilmekte, bu da yaz yağmurlarından sonra kayda değer miktarda suyun toplanmasını sağlamaktadır. Başka bir deyişle, aniden bastıran büyük miktardaki yağışlar gibi küresel sorunlara yerel düzeyde yanıt vermeye çalışıyoruz. Şu anda büyük rezervuarlar kuracak durumda değiliz, ancak bölge sakinleri toplama kutularından yararlanıyor ve sonuç olarak, ilçe düzeyinde binlerce litre yağmur suyunu toplayıp daha sonra kullanabiliyoruz.
İklim krizinin etkileri tüm dünyada giderek daha görünür hale geliyor. Bu bağlamda şehirler, sakinlerinin yaşam kalitesini artırarak ve iklim krizinin etkilerini azaltarak sürdürülebilir kalkınmada hayati bir rol oynamaktadır. Sürdürülebilir politika ve uygulamaların bölgenizin geleceğinde nasıl bir rolü olacak?
Sürdürülebilirlik halihazırda önemli bir rol oynamakla beraber büyüme potansiyeli de hala mevcuttur. Geçtiğimiz yıl, diğer zamanlarda olmasa da yaz sıcağı dalgaları ve kuraklık sırasında herkes değişiklikleri hissedebildi. Önümüzdeki on yıl, bugün diktiğimiz ağaçların gölgesinde dinleneceğimizi biliyoruz, bu nedenle bu bölgeye elimizden geldiğince çok ağaç dikiyoruz. Bölgeyi yeniden ağaçlandırmak için çaba sarf ediyoruz. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve sivillerle işbirliği içinde dikilen ağaçların sayısı ile belediyenin kendi başına diktiği ağaçları topladığımızda, 2022 yılında ilçe genelinde yaklaşık 2000 fidan dikilmiştir. Ayrıca belediye, basit, sürdürülebilir, enerji tasarruflu aydınlatmaya yardımcı olmak için örneğin enerji tasarruflu LED ampuller satın alarak yerel halka da destek olup enerjiden mümkün olduğunca fazla tasarruf etmeye çalışmaktadır.
Macaristan Konsolosluğu ev sahipliğinde “teknoloji start-up” şirketleri dün Macar Kültür Merkez’inde Türk yatırımcılarla buluştu.
Macaristan İstanbul Başkonsolosu Attila Pinter açılış konuşmasında, etkinliğe ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti.
Macaristan Başkonsolosu Atilla Pinter’in açılış konuşması ile başlayan “teknoloji startups” etkinliği Macar teknoloji şirketleri ve Türk yatırımcıları bir araya getirdi. Etkinliğe ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduğunu ifade eden Başkonsolos Pinter, bu tür etkinliklerin Türkiye- Macaristan ilişkilerinin gelişmesindeki önemini vurguladı. Teknoloji şirketlerinin genel anlamda bir konuya çözüm üretmek ve var olan sistemi geliştirmek üzerine çalıştığını belirten Polat Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, Türk- Macar ilişkilerinde yatırımların önemine de ayrıca dikkat çekti.
Anadolu Ajansı (AA) Spor Haberleri Editör Yardımcısı Hüseyin Doğru, Sportif Fair Play Tanıtım dalında Kutlama Mektubu almaya hak kazandı.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin (TMOK) düzenlediği 2022 Türkiye Fair Play Ödülleri sahiplerine verildi.
Ataköy’deki Olimpiyatevi’nde “İyiye, doğruya, güzele” sloganıyla düzenlenen ödül törenine TMOK Başkanı Uğur Erdener, Uluslararası Fair Play Komitesi (CIFP) Başkanı Jenö Kamuti, CIFP Başkanlık Ofis Yöneticisi Gabor Deregan, TMOK Fair Play Komisyonu Başkanı Erdoğan Arıpınar, ödül almaya hak kazananlar ve davetliler katıldı.
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin (TMOK) düzenlediği 2022 Türkiye Fair Play Ödülleri sahiplerine verildi. ( Bünyamin Çelik – Anadolu Ajansı )
CIFP Başkanı Kamuti: Burada büyük bir sevgi hissediyorum
Uluslararası Fair Play Komitesi Başkanı Jenö Kamuti, TMOK ve TMOK Fair Play Komisyonu ile yakın ilişkiler içinde olduğunu söyledi.
Uzun yıllar süren Macaristan ve Türkiye sevgisi Osmanlı İmparatorluğu’ndan bu günlere geldi. Burada büyük bir sevgi hissediyorum. 1973 yılında CIPF’ye seçildikten sonra UNESCO Fair Play Ödülü’ne layık görüldüm. O zamandan beri 50 yıldır fair play konusunda büyük çalışmalar gerçekleştirdik. O günden bu yana TMOK ve TMOK Fair Play Komisyonu ile yakın ilişkiler içinde olduk. TMOK ile Fair Play Komisyonu, Türkiye’de en yüksek seviyede gençleri eğiten bir kurum. Uzun yıllardır Fair Play Komisyonu tarafından yapılan etkinliklere katılmaktan mutluluk duyuyorum.
Yılbaşı, dünya genelinde coşkuyla karşılanan bir bayramdır ve her ülkenin kendi kültürel gelenekleri, yemekleri ve tatlıları vardır. Seyahat rehberi Lonely Planet, bu özel dönemi kutlamak için en iyi yılbaşı tatlılarını açıkladı. Farklı kültürlerin lezzetlerini bir araya getiren bu tatlılar, yılbaşı sofralarını renklendiriyor ve tatlı sevenler için bir şölen sunuyor.
İşte dünyaca ünlü yılbaşı tatlılarına dair lezzetli bir keşif yolculuğuna hazır mısınız?
Beigli – Macaristan: Macar mutfağının geleneksel tatlılarından olan beigli, haşhaş tohumları ya da cevizle doldurulan bir rulo şeklinde tatlıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısında popüler hale gelmiştir.
A weboldalon cookie-kat használunk, amik segítenek minket a lehető legjobb szolgáltatások nyújtásában. Weboldalunk további használatával jóváhagyja, hogy cookie-kat használjunk.OkNoTöbb információ...