Hayatın tadı – Macar müziği

nepzeneMacar müziği denince, tek bir ulusal müzik türünden değil, insanları adeta dans etmeye zorlayan canlı bir folklor müziğinden; dünyanın her tarafında keyifle dinlenen çigan müziğinden; ve Lizst gibi, Kodaly gibi, Bartok gibi dünya devlerinin renk kattığı klâsik müzikten söz etmek gerekiyor.

Macar toplumunda müzik ve dans her zaman çok önemli bir yere sahip olmuş, hani deyim yerindeyse, Macarların ruhu asırlardan beri hep müzikle beslenmiş. Araştırmacılar, bundan yüzyıllar önce Asya’dan Avrupa’nın merkezine göç etmiş olan Macar toplumunun, geçtiği yerlerdeki diğer toplumların müziğinden bir şeyler alarak geldiklerini ve bunu Avrupa müziği ile harmanlayıp bugünkü kendi özgün ve muhteşem müziklerini oluşturduklarını söylüyorlar. Gerçekten de, bugün dinlediğiniz bir Macar halk müziğinde, doğu’dan esintiler, ya da slav, yahudi veya roman ezgilerinden parçalar bulabirsiniz.

Macar Folklor Müziği

Geleneksel Macar halk müziğini 100,000’den fazla müzik parçası oluşturuyor. Bu konuda bir çok araştırma yapılmış, ama ünlü besteciler Bela Bartok ve Zoltan Kodaly’in bütün ülkeyi tarayarak yaptıkları araştırma belki de en kapsamlı olanı. Bartok ve Kodaly’nin duydukları her melodiyi kaydederek bu zengin müzikal mirası unutulmaktan kurtardıkları kesin.

Macar folklor müziğinin en büyük özelliklerinden biri, genellikle halk danslarının da bu müziğe eşlik etmesi. Geleneksel danslar bugün de Macaristan’da bütün popülerliğini koruyor. Aslında, çoğu zaman Macar folklor müziği insanı zaten dansa eden bir müzik. Ülkenin her yerinde bulunan ve “Tanchaz”, yani “Dans evi” denilen mekânlarda sabahlara kadar geleneksel müzik eşliğinde dans etmek mümkün. Tanchaz metodu, 2011 yılından bu yana,UNESCO’nun somut olmayan miras listesinde yer alıyor.

Her bölgenin kendine has yerel dansları olsa da, en yaygın olanlar “karikazo”, “legenyes” ve “czardas”. Karikazo sadece kadınlar, legenyes sadece erkekler tarafından yapılıyor, csardas ise çiftlerin dansı. Çiçeklerle bezeli elbiseler, kat kat ve kabarık etekler, süslü başlıklar, şapka, çizme ve yelekle yapılan halk dansları, bir renk bayramı gibi. 19. yüzyılda altın çağını yaşayan legenyes’in (“verbunkos” olarak da adlandırılıyor) simge ismi János Bihari. Zamanının en ünlü Çigan kemancısı olan Bihari nota bilmeyen bir dahi. Tekniği ve repertuarı Liszt’i de etkilemiş ve eserlerinde onun melodilerini kullanmasına neden olmuş.

Çigan müziği

Macaristan’ın yaygın sembollerinden biri olan Çigan müziği, kültürel bir karışıma ve müthiş bir enstrüman çeşitliliğine sahip. Aslında, 1000 yıl kadar önce, Hindistan’dan yola çıkıp, halâ göçebe olarak bir çok değişik ülkede varlığını sürdüren Roman topluluğuna mal edilen Çigan müziği, Macaristan’da çok farklı ve özgün bir karakter kazanmış. Gerçekten de, Balkanlarda duyulan Roman müziği, ya da İspanya’nın ünlü “Gypsy” melodileri, Macar Çigan müziğine hiç benzemiyor. Genellikle hiç bir akademik eğitim almamış olan müzisyenler tarafından yılların birikimi ve ailegelenekleriyle sürdürülen bu müzik türü, çok geniş bir repertuara sahip ve doğaçlama yapmaya da çok uygun.

Macar Çigan müziği yapanlar, klasik batı müziğinin ünlü melodilerine de repertuarlarında yer veriyorlar. Örneğin Brahms’tan veya Liszt’den parçalara her zaman rastlayabilirsiniz.

Dünya devleri

Macaristan, dünya klasik müziğinde çok önemli ve özel bir yere sahip. Ferenc Liszt Macar bestecilerin en büyüğü ve çağdaşları tarafından bütün zamanların en başarılı piyanisti olarak değerlendirilmiş. Orkestra şefi ve müzik öğretmeni de olan Liszt, günümüzde kendi adını taşıyan Macar Kraliyet Müzik Akademisi’nin de kurucusu. Senfonik şiiri hemen hemen bağımsız bir müzikal form haline getiren sanatçı, aralarında Wagner’in de olduğu pek çok ünlü besteciyi etkilemiş ama konservatuara girmek için geldiği Paris’te, yabancı olduğu gerekçesiyle okula alınmamış.

Piyano için “hayatım” diyen müzisyen, önceleri Chopin’i kendisine rakip olarak görse de sonradan çok iyi iki arkadaş olmuşlar. Chopin’in Paris’teki evinde, piyanonun yanındaki küçük bir masanın üzerinde duran tek resim Liszt’in fotoğrafıymış.

Wagner ise, Liszt ile ilk tanıştığında genç, henüz tanınmayan ve yoksul biriymiş. Zamanla bağları güçlenmiş ve iyi dost olmuşlar. Liszt’in büyük kızı Cosima, Wagner’le evlenmiş. 1847’de Padişah Abdülmecit’e Dolmabahçe Sarayı’nda bir konser vermiş olan Liszt, 1886 yılında Almanya’da ölmüş.

20.yüzyıl başlarında üç olağandışı Macar müzisyen daha görüyoruz: Ferenc Erkel, Zoltan Kodaly ve Bela Bartok. Macar milli operasının yaratıcısı Ferenc Erkel, Macar millî marşının da bestecisi.

Yakın arkadaş olan ve birlikte de çalışan Bartok ve Kodaly ise Karpat havzasının tamamında, geleneksel halk ezgilerini derlemek, kaydetmek, notaya dökmek için çalışıp durmuşlar; binlerce melodiyi ve türküyü gün yüzüne çıkarmışlar. Zoltan Kodaly, çocukların müzik eğitimi üzerine kendi adıyla anılan bir yöntem de geliştirmiş.

20.yüzyıl müzik dünyasının en büyüklerinden olan Bela Bartok, etno-müzikolojinin de kurucularından. Tamamen millî şeyler yaratmayı ve geleneksel müzik belleğini korumayı çok önemsemiş. 1936 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’ye gelen Bartok, Adnan Saygun ile birlikte Çukurova’da yerel müzikleri kaydetmiş, notaya dökmüş, Ankara Devlet Konservatuarı’nda Türk Halk Müziği arşivi oluşturulmasına da katkıda bulunmuş. Bugün, Osmaniye’de onun adını yaşatan bir sergi salonu ve müze bulunuyor. Ankara’da ise, Macaristan Büyükelçisinin İkâmetgâhında kendi piyanosu halâ duruyor ve kullanılıyor.

2014-10-22
http://www.diplomat.com.tr