Gece “Vahşi Kurt,” gündüz “Masum Pazar”: Szimpla Bar

Evde peynir bitmiş.

Bez çantamı kaptığım gibi Szimpla’nın yolunu tutuyorum: ” Pazara gidelim bir tavuk alalım, bir tavuk alıp naaapalım, hapurhupurhapurhupur yi-ye-lim”.

Güneşli bir Pazar günü.  Pazar yolundayım. Bildiğim tek pazara gitme şarkısını söylememden daha doğal ne olabilir…

Gel gör ki Peşte’deyiz , yan yan bakan amca da Macar. Hal böyle olunca “anla beni amca” şevk ve inancıyla şarkının Macar versiyonuna yükleniyorum:

Én elmentem a vásárba félpénzzel, Tyúkot vettem a vásárban félpénzzel.

Tyúkom mondja: kit-rá-kotty!

Aaaa koca adamı gıdaklattım valla. Gülüşüyoruz. O, kit-rá-kotty ben gıtgıtgıdak dedim diye hayatımıza beraber devam edecek halimiz yok elbet. Yürüyüp gidiyorum. Amaç peynir almak!

Szimpla’ya gitmek için Dohány sokağında altı yedi yüz metre yürümek gerek.

Dohány, duhan’dan geliyor… Duhan; (İlhan Ayverdi’nin misalli büyük Türkçe sözlüğündeki birinci anlamı) Kuran-ı Kerim’de kıyamet günü çıkacak olan duman. Suresi bile var. Duhanın ikinci anlamı; tütün… Tütün sokağı upuzun. İlerledikçe güneşten eser kalmıyor. Binalar ışığı kesiyor.

Eski Yahudi mahallesi burası. İkinci dünya savaşında gettoymuş. Sokağın sağında o günlerin gettosunu temsilen bir pano var. İngilizce-Macarca-İbranice açıklamalar… Yahudi nüfusunun neredeyse dörtte üçü burada yaşıyormuş. 1944 Aralık ayının sonunda yetmiş bin Yahudi’nin hapsedildiği, ölüm kampına gitmeyi beklediği bu sokaklarda bir çoğu da açlık soğuk ve hastalıktan can vermiş. Şimdi eğlence merkezleri ile dolu.

Eğlence merkezlerinden en ünlüsü Szimpla Kert. Okurken “z” harfini hesaba katmayın. “Harabe bar” denilen yerlerden. İtalyan mimarisi olarak bildiğimiz avlulu binaları düşünün. Eskiden İstanbul- Laleli’de tayyare apartmanları vardı, onun gibi avlulu bir bina.  Hayli döküntü. İçindeki dairelerin kapısını çıkartın ve her birini bir bar yapın ve her barın dekorasyonu birbirinden “şekil “ olsun.

Akla hayale geldik kullanılmış ne varsa; küvetten, kıyma makinesine, trabant arabaya kadar, bütün bu çok tuhaf objelerle ortalığı doldurun. İşte Szimpla! Budapeşte’nin post modern yüzü. Bir nev’i Nevizade’nin (yatay yayılmış değil) dikey konumlandırılmışı. Cumartesi saat 23’den sonra önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Güvenlik, su şişesi ile içeri girmeye izin vermiyor. Bira Budapeşte ölçülerinde pahalı ve plastik bardakta, üstelik de kötü. İçerisi tıklım tıkış. Ama mutlaka görmek gerek. Gecesini ayrı, gündüzünü ayrı. Tavsiyem gece şöyle bir dolaşıp çıkmanız. Asıl gündüz gitmek lazım; Szimpla’ya özelliğini veren dekorasyonu en ince ayrıntısına kadar rahat rahat inceleyebilmek için. Szimpla Pazar günleri bio Pazar .  “Gündüz kuzu gece kurt” durumu.  Ben geceki o keşmekeşi sevmiyorum. Pazar haline ise bayılıyorum. Neyse. Tütün sokağından yürüyerek Kazinczy sokağındaki Szimla’ya gidip pazar yerinden peynir… alacağız inşallah!

Hâlâ Tütün sokağındayım. Dedim ya uzun bir sokak. Bölgenin Yahudi mahallesi olduğu her halinden belli. En başta; Koşer marketlerden… Yenilmesi ve kullanılmasında dinen sakınca bulunmayan helal ürünler satıyorlar. Gofretin bile koşer’i var. Domuz ürünleri bu marketlere asla giremez. Neyse… Tütün sokağının sonunda büyük sinagog var, oraya varmadan sağda Kazinczy sokağı. Peynire yaklaştık… Kazinczy 14.

Szimpla’nın girişinde benim peynirci. Kabak çekirdekli olanını çok seviyorum. Yanına iki çeşit daha peynir ilave ettikten sonra pazarın içine doğru ilerliyorum. Trüf mantarının âlâsı burada. Erdel’de toprağın altından özel bir cins köpek bulup çıkarıyor bu mantarı. Satıcı adam genç bir kıza trüf mantarı koklatıyor. Ben bu deneyimi daha önce yaşadığım için kızın yaşadığı hazzı tahmin edebiliyorum. Mantarı rendeleyip yaban turpu veya yağ ile karıştırıp minnacık kavanozlara koyup öyle satıyorlar. Satıcının “koku şov”u sonucunda avlanıp almıştım eve geldiğimde hiç de öyle aman aman bir lezzet bulamamıştım. Tavsiyem koklayın ama satın almayın!

Pazar yerinin avlusuna varınca bal tezgâhlarını seyrediyorum. Ölüm döşeğinde ”mehr Licht” ( ışık daha fazla ışık) diyen Goethe bu balları görmedi. En güzel ışık balda.  Goethe için hüzünlenmemek elimde değil… Yan tezgahlarda küçük kavanozlarda bir takım bulamaçlar satan köylü  amcalar teyzeler var. Envai çeşit bulamaçları küçük ekmek parçalarına sürüp tattırıyorlar. Burada bilinmesi lüzumlu Macarca sözcük: kóstoló (okunuşu:koştolo). Tadımlık demek. Veya mecburen işaret parmağınızı uzatıp “Ih” diyeceksiniz. Tercih sizin. Ben patlıcan krem tattım. Patlıcan salatasını andırıyor, tadı fena değil. Pazarda tadım yaparak karnını doyuran hatırı sayılır bir kitle var. Ama asıl çoğunluk; alışveriş yapıp oracıkta aldıklarını yiyenler, hatta önceden sözleşip topluca kahvaltı edenler. Ben evde yemeyi tercih ediyorum.  Aldıklarımı masaya yayacağım. Afiyetle peynirimi yiyeceğim!

Sunahan Develioğlu – Türkinfo

Not: Szimpla, adres tarifi… “Fırat’ın ordan” etrafınıza şöyle bir bakının ve uzun beyaz kuleli binaya doğru yürüyün. New York cafe’nin önüne geldiniz. Trafik ışıklarından karşıya geçin, sokağın içine girin. Tütün sokağındasınız. Sağdan 6. Sokak, Kazinczy ve 14 numeroooo. Geceleri bar. Pazar günleri saat 9-12 arası Bio Pazar.