“Bazı haberlere göre, piyano ustalarının meşhurlarından, Avrupa’nın bütün hükümet merkezlerinde nam kazanmış olan Mösyö Liszt, bu aralık İstanbul’a gelmek üzereymiş.”
2 Aralık 1846 günü Takvim-i Vakayi gazetesini açan İstanbullular, gazetenin aylar öncesinden duyurduğu bu haberi okuyarak dünyaca ünlü bir sanatçıyı ağırlamanın heyecanına kapıldılar. 12 yaşından itibaren Avrupa’nın başkentlerinde konserler veren, tüm dünyada adından söz ettiren ve dünya çapında büyük bir şöhrete sahip olan Franz Liszt gibi tarihteki en yetenekli piyanistlerden bir tanesinin ziyareti tabii ki İstanbullular arasında heyecan yaratmıştı. Bu ziyaretten en çok heyecan duyan ve ünlü piyanisti tanıyabilmek ve kendisini dinleyebilmek için en çok sabırsızlanan isim, hiç şüphesiz Batı müziğine ve operaya karşı tutku derecesinde ilgi duyan Sultan Abdülmecid’di. Fakat bu ziyaret teklifi Sultan tarafından değil, bizzat Franz Liszt tarafından yapılmıştı.
ahsdasjdasd2Liszt’in İstanbul’u görebilme tutkusu çok daha eskilere dayanıyordu. Doğu’nun merkezi İstanbul’a ve çevresindeki antik şehirlere karşı büyük bir merak besleyen Franz Liszt’in bu arzusunu artıran başka etmenler de mevcuttu. Bunların başında, 1838 devriminden kaçan Macar asilzadelerine ve subaylarına Rusya’nın ve Avusturya’nın tüm baskılarına rağmen kucak açan Sultan Abdülmecid’e duyduğu sempati geliyordu. Ayrıca dünyaca ünlü müzik adamı Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Mızıka-ı Hümayun Kumandanı Giuseppe Donizetti ile tanışma isteği de Franz Liszt’in heyecanını artırıyordu. 1838 yılında bu arzusunu yerine getirmeye karar veren Franz Liszt, sevgilisi Marie d’Agoult ile İstanbul’a seyahat için tüm hazırlıklarını ve ayarlamalarını yapmış fakat her şeye rağmen büyük piyanist, Doğu’nun merkezi İstanbul’a gelememişti. Bu seyahatin gerçekleşememesinin sebeplerini Franz Liszt, Paris’teki yakın dostu Victor Schoelcher’e yazdığı 1 Ekim 1838 tarihli mektubunda şu satırlarla anlatıyordu:
“Evet dostum, sadece planlarımdan, İstanbul’a gitmekteki arzumdan ve kesinlik kazanmış niyetimden bahsetmiyorum. İzmir, İstanbul ve Atina için imzalı kredi mektuplarına, aynı şehirler için Prens Metternich’ten almış olduğum takdim mektuplarına, aynı derecede önemli ve kati diğer bazı olaylara rağmen gitmiyorum. Ve sebep, … Görüştüğümüz zaman söylerim.”
Franz Liszt’in İstanbul’u ziyaret arzusunu yerine getirememesinin sebebi, sevgilisi Marie d’Agoult’un hamile olduğunun anlaşılmasıydı. Bu haliyle d’Agoult’u böylesine uzun ve yorucu bir seyahate çıkaramayacak olan Liszt, bütün planlarını iptal etmek zorunda kalmıştı. Fakat Liszt, İstanbul’a gitme arzusundan hiçbir zaman vazgeçmedi. Farklı tarihlerde, farklı şehirlerde defterine aldığı notlarında da büyük usta, devamlı bu arzusunu dile getiriyordu.
“Muhtemelen bu sonbahar İstanbul ve Atina rüyam gerçek olacak.” (Prag-14 Nisan 1846)
“Bu temmuzda ne yapacağımı bilmiyorum, haziran sonuna kadar tamamen konserlerle meşgul olacağım. Muhtemelen eylülde Transilvanya, Yaş ve Bükreş’e gideceğim ve sonra İstanbul’a gideceğim.” (Gratz-26 Mayıs 1846)
“Yaklaşık bir ay boyunca Odessa’da olacağım ve sonra gemi ile İstanbul’a gitmek için güzel günler beni bekler…” (Odessa- 10 Şubat 1847)
Franz Liszt, 1847 yılında yakın dostu, ünlü şair Alphonse de Lamartine’e yıllardır hayalini kurduğu bu seyahatin gerçekleşebilmesi için aracılık yapmasını rica eden bir mektup kaleme aldı. Lamartine de Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’yı ünlü piyanistin bu arzusundan haberdar etti ve kısa süre sonra Franz Liszt, bizzat Sultan Abdülmecid ve Sadrazam Mustafa Reşid Paşa tarafından İstanbul’a davet edildi. Lemberg ve Ukranya’daki konserlerinin ardından İstanbul’a gelmek üzere Galatz’dan gemiye binen Liszt, 8 Haziran 1847 günü nihayetinde yıllardır kurduğu hayallerini gerçekleştirdi ve Osmanlı payitahtı İstanbul’a ayak bastı.
Ünlü piyanisti İstanbul Limanı’nda, Sultan’ın baş tercümanı Baron Resta bekliyordu. Sultan Abdülmecid, Franz Liszt’i tanıma ve kendi orkestrasını dünyaca ünlü bir müzisyene gösterme konusunda büyük bir heyecan duyuyor ve sabırsızlanıyordu. Bu nedenle sultan, Liszt’in dinlenmesine dahi müsaade etmeden İstanbul’a ayak basar basmaz saraya getirilmesini emretmişti. Bu emir üzerine Franz Liszt, Baron Resta ve saray görevlilerinin refakatinde apar topar eski Çırağan Sarayı’na götürüldü. Sonrasında ise Sultan’ın bu aceleciliğini ve heyecanını anlamlandıramayan bazı gazete ve dergiler Franz Liszt’in İstanbul’a ayak basar basmaz tutuklandığını çünkü kendisinin bir sahtekâr zannedildiğini yazdılar.
Bu sahtekârlık hikâyesi ise Franz Liszt’in şehre gelmesinden bir hafta kadar önce İstanbul’da konserler veren Alman piyanist Eduard Lisztmann’ın soyismi dolayısıyla yaşanan yanlış anlamalardı. Sultan Abdülmecid’in de huzurunda konserler veren Lisztmann, Padişah tarafından ihsan olunan kıymetli hediyeler ve bir nişanla saraydan uğurlanmıştı. Fakat soyadı benzerliğinden dolayı bazı kimseler Lisztmann’ı, ünlü piyanist Liszt zannetmişti. Bu karışıklıktan dolayı Lisztmann da daha sonra Franz Liszt’e yazdığı mektubunda bu yaşananlardan bahsetmiş ve böyle bir şeye sebep olduğu için ünlü piyanistten özür dilemişti. Fakat Sultan Abdülmecid’in sabırsızlıkla Liszt’i saray görevlileri nezaretinde limandan aldırmasını anlamlandıramayan bazı gazete ve dergiler, Lisztmann’ın kendisini Liszt olarak tanıttığından Franz Liszt’in kimliğini açıkladığında bir sahtekâr zannedilerek tutuklandığını yazdılar.
Baron Resta’nın refakatinde eski Çırağan Sarayı’na gelen Franz Liszt, önce Padişah’ın, şerefine düzenlediği konseri dinledi. Zira Padişah, ünlü piyanistin kendi orkestrası hakkında ne düşündüğünü merak ediyordu. Sonrasında ise Franz Liszt, Padişah’a ve saray mensuplarına küçük bir konser verdi. Franz Liszt’in Çırağan Sarayı’ndaki, İstanbul’da verdiği ilk konserde neler yaşandığını 11 Temmuz 1847 tarihli La Revue et Gazette Musicale de Paris isimli Fransız müzik dergisi sayfalarına taşıdı. Sonrasında ise aynı haberi 17 Temmuz 1847 tarihli sayısında The Musical World isimli İngiliz müzik dergisi de yayımladı. Fakat İngiliz dergisi ilk haberi aynı şekliyle yayımlamaktansa belki de okuyucularının daha fazla dikkatini çekebilmek için çeşitli oryantal objelerle ve hikâyelerle süsleyerek şu şekilde sayfalarına taşımıştı:
“Liszt buraya 8 Haziran günü Galatz’dan gemi ile vardı. Yaklaşmakta olan ziyaretinden haberdar edilen Sultan, İstanbul toprağına ayağını basar basmaz, kendisinin derhal Çırağan Sarayı’na getirilmesi için gerekli emri vermişti. Emirleri harfiyen uygulandı. Gemiden inmek için tam adımını atmıştı ki kendisini Majesteleri’nin baş tercümanı M. Le Baron H. Resta’nın refakatinde Sultan’ın sarayına doğru yola çıkmış buldu. Liszt, Sultan tarafından büyük şeref ve iltifatla kabul edildi. Büyük bir kutlama hazırlanmıştı. Şüphesiz ona kendi müzik zevkini, sarayındaki müzisyenleri ve şarkıcıları gösterebilmek düşüncesi ile Sultan, senfonili ve korolu bir konser verdirdi. Bu durumdan son derece etkilenen Liszt, boynu tutuluncaya kadar başını öne eğerek teşekkürlerini belirtti. Aynı zamanda piyanist için daha da şerefli başka bir hazırlık yapılmaktaydı. Erard marka bir kuyruklu piyano hazırlanmıştı, senfoni ve koronun kükremeleri dindikten sonra Liszt’ten Majesteleri’ne parmak gücünü gösteren bazı örnekler vermesi istendi. Bu ani istek üzerine yüz ifadesi zerre kadar değişmeyen Liszt oturdu veahsdasjdasd5 Türklerin bu büyük müziksever otokratının önünde muazzam kabiliyetini sergilemekten hiç korkmadı. Eminiz ki çaldıkları şu üç parçadan ibaretti, daha fazlası değil: Lucia di Lammermoor üzerine yazmış olduğu fanteziden andante, kendisinin düzenlediği William Tell uvertürü ve Norma.
Devami: >>>