Dün, bugün, yarın… İşte Budapeşte…

Budapest,_St._Stephen's_Basilica_C16

Budapeşte’yi biraz da İstanbul’a benzettim. İstanbul Boğazı’nın kenti ikiye bölmesi gibi Budapeşte’yi de Tuna nehri ikiye bölüyor. Tuna’nın bir yakasında Buda öte yakasında ise Peşte var. İkisinin birleşimiyle Budapeşte oluşmuş. Budapeşte’de ciddi bir tarihi zenginlik var. Ama bu tarihi zenginlik Prag veya bazı İtalyan şehirleri gibi bir anda fark edilmiyor. Ancak ilk 24 saatinizin ardından şehri hazmederek gezmeye başladığınız zaman ince bir perdenin arkasında müthiş bir tarihi zenginlik olduğunu fark ediyorsunuz Fotoğraf makinesindeki teknolojik gelişim gördüklerimizi daha kolay, daha ekonomik kalıcılaştırmaya yaradı. Digital kameralar çıkmadan önce otuz altılık negatif filimler kullanırdık. Ne kadar bol fotoğraf çekseniz de taş çatlasa 200’ün altında bir sayıda fotoğraf çekerdiniz bir seyahatte… Tabii bu yazdıklarım benim deneyimlerimin ürünü. Şimdi digital kameralar sayesinde korkusuzca fotoğraf çekebiliyor insan. Hafıza kapasitesi geniş olmasının yanında geniş bir başka alternatifiniz de gündüz aldığınız görüntüleri akşam bilgisayara aktarıp ertesi gün devam ediyorsunuz… O kadar çok fotoğraf çekiyorsunuz ki usta olmasanız da aradan güzel kareler çıkıyor… Dün yazımı yazmadan bilgisayarı açıp Budapeşte görüntülerini inceledim. İncelerken fark ettim ki her fotoğraf karesi pek çok ayrıntıyı sizlere anımsatıyor. Çok fazla yazılı not tutmadan yazı yazmak bu sayede daha kolay olabiliyor.

Daha önce de sizlerle paylaştım. Macaristan’ın başkenti Budapeşte, orta Avrupa’da Prag ve Viyana’nın gölgesinde kalmış bir şehir. Halbuki en az onlar kadar da ilk akla gelmeyi hak ediyor. Dünyanın değişik köşelerinden sayısını anımsamayacağım kadar çok şehir gezdim. Her şehrin bıraktığı iz başkadır insanda. Her şehir kendine özgüdür. Ama o kendine özgülükle birlikte öteki şehirlerle kıyas yapmak kaçınılmaz oluyor yine de…. Budapeşte’yi biraz da İstanbul’a benzettim. İstanbul Boğazı’nın kenti ikiye bölmesi gibi Budapeşte’yi de Tuna nehri ikiye bölüyor. Tuna’nın bir yakasında Buda öte yakasında ise Peşte var. İkisinin birleşimiyle Budapeşte oluşmuş. Budapeşte’de ciddi bir tarihi zenginlik var. Ama bu tarihi zenginlik Prag veya bazı İtalyan şehirleri gibi bir anda fark edilmiyor. Ancak ilk 24 saatinizin ardından şehri hazmederek gezmeye başladığınız zaman ince bir perdenin arkasında müthiş bir tarihi zenginlik olduğunu fark ediyorsunuz. *** Hiç kuşkusuz bu yazımda sizlere Budapeşte ile ilgili tarih bilgisi aktarmacılığı yapmayacağım. Budapeşte, dünü, bugünü, yarını çok kolay anımsatan bir şehir. Altıncı yüzyılda Orta Asya’dan gelmiş ataları. Orta Asya’dan gelmişlik ilk anda doğal olarak Türk kökenliliği akla getiriyor. En görkemli anıtlardan biri olarak kahramanlar meydanındaki heykeller Orta Asya izlerini çok açık yaşatıyor. Ama konuştuğumuz hiçbir Macar, Orta Asya’dan yola çıkmışlıkla “Türk kökenliyiz” demedi.

Şehre en hakim nokta Buda tarafındaki kale. Oradan baktığınız zaman hem Buda hem de Peşte adeta ayaklarınızın altındadır. O noktadan bakınca Tuna üzerine dizilmiş köprüleri, parlamento ve opera binalarını öncelikle fark ediyorsunuz. Tuna’nın ortasındaki küçük adada farklı bir çekiciliğe sahip. O küçük ada sanki de akarsunun ortasına bırakılan taş gibi. Sıçrayıp üzerine basıp karşıya geçecekmiş hissini veriyor insana. Buda yakasında Türk hamamlarının restore edilenleri de rehberlere tarafından anımsatılıyor.

Budapeşte, on milyon nüfuslu Macaristan’ın iki milyon nüfuslu başkenti. Ülke tarihinin izlerini ağırlıkla Budapeşte taşıyor. Bu tarihi izde farklı rejimlerde yaşananlar da var mutlaka. Macaristan’la ilgili yazılanlara göz atıyorum. “Macaristan’da 32 yıl boyunca iktidarda kalan Janos Kadar, en parlak dönemini yetmişli yıllarda yaşadı. Parti Lideri ve Devlet Başkanı olmadan önce “dönek” olarak nitelendirildiği için Stalinistlerin hapishanelerinde sürünen, işkence gören Kadar, 1956 yılında girişilen Komünizm karşıtı devrimi engellemekle de suçlanmıştı. İktidar koltuğuna oturduktan sonra bu koltuğu çok seven ve sıkı sıkıya sarılan Janos Kadar, daha sonra halkına, tüketimin rahatlığına karşılık siyasi alanda sessiz kalma alternatifini sundu ve Macarlar da bunu itirazsız kabul etti. Diğer doğu bloku ülkeleri, Kadar’ın Macaristan’da yerleştirdiği bu yarı kapitalist diye adlandırılabilecek sisteme biraz da dalga geçerek “Gulaş Komünizmi” dediler (Gulaş tadı bizim yahniyi andıran bol soğanlı bir et çorbasıdır ve Macaristan’ın en ünlü geleneksel yemeğidir). Karizmatik bir lider, alçak gönüllü ve rahat bir adam olan Devlet Başkanı Kadar, halktan gibi davranır, örneğin metroya binerdi, bu yüzden de halk O’nu çok severdi. Macaristan’ın 1989 yılında Anayasası’ndan Komünist Parti’nin önderliği maddesini çıkarıp, seçimlerin dört yılda bir yapılmasına karar vermesi Janos Kadar’ın bitmez tükenmez iktidarının da sonu oldu. Bu arada Sovyetler Birliği’nin 1990 yılında askerlerini Macaristan’dan çekeceğine yönelik güvence vermesi ülkenin bağımsızlığının altını çizerken, 1945 yılından bu yana ilk demokratik seçim de 1990 yılında yapıldı ve altı parti birden parlamentoya girdi.”

Macaristan, 2004 yılında Kıbrısla birlikte AB üyesi olan ülkelerden biri. Yabancı yatırımcılar yatırım içi Macaristan’ı sevdi. Macaristan AB yolunda ilerlerken 30 milyar EURO yabancı sermaye çekmişti. Günlük yaşamda sosyalizmin izleri iyice silindi. Avrupa’da Londra’dan sonra en eski metro Budapeşte’de. Sosyalizm günlerinin alt yapı yatırımları bugünkü hayatın kolaylığında yine etken. Şehirde tarihi mimari yanında modern mimari de fark ediliyor. Hatta modern mimari il donanmış caddelerin ucundaki tarihi eserler eski ile yeninin harika bir uyumu olarak dikkat çekiyor. Peki insanlar bu değişimden ne kadar memnun… Bir garsona sordum… Yanıtı öncesi sözü futbola getirdi doğrudan: “2002 dünya kupasından beri Türkiye’nin futboldaki gelişimi izliyorum, Avrupa Şampiyonası’nda da Türkiye taraftarıydım. Futbola mücadeleyle güzellikler getirdiler” dedikten sonra devam etti: “Avrupa Birliği’nin güzel yanları günlük hayatımızda yok denecek kadar az. Ya da özellikle pahalılık bazı güzellikleri görmemizi engelliyor. Bu düzende parası olan her şeyi alabiliyor, her şeyi yapabiliyor. Her geçen gün zengin ve yoksul olmak üzere iki kesim oluşuyor.” Bu arada öğrendim ki mağazalardan çalışanların aylık maaşı 400 EURO. Öğretmenleri ise 600-700 EURO maaş alıyor. Budapeşte caddelerinde yürürken batılılaşmanın izleri kolay görülüyor. Ünlü bir telefon markasını dans ederek tanıtan gençleri durup izledim. Yabancı yatırımcılara tanınan vergi muafiyetinin oldukça uzun bir döneme yayılması, Macaristan’ı dış yatırımcı için cazip hale getirirken, bilim ve teknoloji alanında çalışan ucuz ve nitelikli iş gücünün çokluğu da Macaristan’a yabancı sermayeyi çekiyor. … Budapeşte blok değişimi olarak nitelenen değişimin sıkıntılarını hâlâ çekebilir. Ama şunu çok net olarak gördüm ki Budapeşte’de barışçıl, uzlaşı kültürü iyi, bozulmamış, yozlaşmamış kültürel bir yapı var. Budapeşte görülmeye değer bir orta Avrupa şehri kısaca…

Hasan Hastürer Kıbrıs Gazetesi