Bugün senin için Pal Sokağı’nı dolaştım: Doğum günün kutlu olsun Ferenc Molnár!

12 Ocak, ünlü Macar yazarın doğum günü.

Macar yazar, dedik ama, ne kadar ilginç, asıl soyadı Neumann.

Molnar soyadını sonra alıyor.

Alman Yahudi kökenli atalara sahip bir ailenin çocuğu olarak doğup büyüdüğü Budapeşte’de, en ünlü Macar romanlarından Pal Sokağı Çocukları’nın yazarı olarak tarihe geçiyor. Macar edebiyatının seçkin ismi oluyor.

Aynen, Slovak asıllı büyük Macar özgürlük şairi Petöfi,

Ya da Kuman asıllı Macar şiirinin ölümsüz yıldızı Attila Jozsef gibi.

Demek ki, marifet ırkta, gende değil, marifet bir yazarın kendini var edebilmesi için sahip olması gereken özgürlük ortamında ve insanın kendisini nasıl tanımladığında.

Molnar bizim meslekten: gazeteci ve yazar.

Dünyayı izliyor, gördüklerini kaydediyor, yazıyor, yazdıklarını yorumluyor.

Budapeşte’nin Peşte yakasının Pal Sokağının çocuklarının “çocuksu” dünyalarında yaşadıkları arsa kavgasında, aslında sözüm ona “bilge” yetişkinlerin acımasız savaşlarını anlatıyor, değer yargılarını sorguluyor.

I.Dünya Savaşında, Galiçya cephesinden gazetelere haber geçerken, o acımasız kan denizinde Boka’nın, Feri Ats’ın, Pásztor kardeşlerin ve hele hele Nemecsek’in aklından hiç çıkmadığından eminim!

Sonra II. Dünya savaşı arifesinde Yahudi kökenli olduğu için Macaristan’ı terk etmek zorunda kaldığında, gemi güvertesinde geride bıraktığı Avrupa kıtasına bakarken de savaşları, bu savaşların mesela Nemecsek’te sembolleşen bedellerini düşündüğünü adım gibi biliyorum.

O gazeteci ve yazar, gözlemliyor, düşündüklerini yazıyor, yazdıklarıyla milyonları etkiliyor!

Sevgili Ferenc Molnar!

Bugün,  senin adınla süslü, doğup büyüdüğün evinin önünden geçerek senin için Pal Sokağını dolaştım tekrar!

Karşı sokaktaki, ölümsüz roman kahramanlarının adına dikilen heykellere baktım.

Uğruna büyük kavga verilen “Arsa”yı gezdim!

Füveszkert’e, yani Botanik Bahçesine gittim, Nemecsek’in düşüp sonra da zatürre olduğu havuza dikilen heykele minik bir çiçek bıraktım.

1939’da terk ettiğin memleketine bir daha dönmediğini biliyorum.

Bu ülkeyi, bu ülkenin roman kahramanlarında ölümsüzleştirdiğin başkentini, ünlü yazar kafelerinde sabahlara kadar ana dilinde süren sohbetleri, o yılların kozmopolit Peşte yakasını Amerika’daki hayatın boyunca özlediğini de biliyorum.

Bilmem seni teselli eder mi, sen geri dönmedin, ama memleketin de seni hiç Unutmadı!

Sen geri dönmedin, dönemedin, ama beraberinde götürdüğün seni sen yapan memleketinin havasını ruhunu dünyaya armağan ettin.

Çünkü o sarışın, kırılgan, herkesin dalga geçtiği, itilip kakılan, korkak sanılan, ama asla böbürlenmediği cesaretiyle parmak ısırtan Nemecsek, sevgili arkadaşı Boka ile birlikte sembol haline geldi!

Çünkü senden sonra “Dünyanın tüm çocukları Budapeşte’nin Pal Sokağından oldu!”

Tarık Demirkan