Budapeşte’yi nasıl bilirsiniz?

gulbabaGecen hafta rotayı Budapeşte’ye çevirdik. Ülkeye erken adım atmak için Macaristan Havayolları Malev’le İstanbul’dan yola çıktık. Boeing 737-400 uçaklarıyla yaptığımız seyahatte, kabin içindeki hizmet ve ikram hoştu. Özellikle business classta önde her iki taraftan birer koltuğun iptal edilerek uçağa biniş ve inişin daha rahat hale getirilmiş olması dikkatimi çekti. Gerçekten bu uygulama ön taraftaki anlamsız yığılmayı, tıkış tıkış olmayı hafifletiyor. Malev’le Budapeşte Havalimanı’na varıncaya kadar havada geçen kısa zamanımız harikaydı.

Gezi planımız da hazır olduğundan Macaristan’a ayak basar basmaz, şehri turlamaya başladık. Budapeşte’deki Türk seyahat acentesi Green Travel International’dan Osman Selimoğlu daha terminalde bize Macaristan’ın en maceralı hikayelerini anlatmaya koyulunca, keyfimiz ve heyecanımız katlandı. Osman, Budapeşte’ye gidenlere rehberlik ediyor. Özellikle Türk turistler onun rahle-i tedrisatından geçiyor, ama ne geçiş. Yaklaşık 10 yıldır Macaristan’da dilini, kültürünü hıfzetmiş. Ayrıca Macaristan’da çok sayıda da Türkoloji okumuş insan var. Onlar da rehber olarak imdadınıza yetişiyor.

Ancak, bir Türk’ün sizi Estergon Kalesi’ne götürmesiyle, Macar’ın rehberlik etmesi arasında dağlar kadar fark oluyor. Mesela, arabayı bindiniz, Estergon’a doğru yol alıyorsunuz. Araçta nasıl bir müziğin çalması sizi heyecanlandırır? Yanınızda Osman varsa, tok sesli bir Türk solistin Estergon Kalesi marşıyla kaleyi içerden bir kez daha fethini gerçekleştirebilirsiniz. Bizim Türk turistler çok akıllı ve zeki olduklarından ve de asırlar önce buraya gelmiş bulunmanın hazzıyla bazen Macar rehberlere de ukala tavırlarla soru soruyorlarmış. Bir Macar rehber kıza, yol kenarındaki bir kiliseyi gösterip sormuş bizim vatandaşın birisi; ‘Bu kilisenin adı ne?’ Rehber biraz düşünmüş ‘Joseph Kilisesi’ demiş. Biraz sonra bir kilise sorusu daha gelmiş. Rehber, ‘Siz İstanbul’daki her caminin adını biliyor musunuz?’ şeklinde soruya, soruyla cevap vermiş. Fakat, o da ne, yolun kenarında devasa bir kilise daha.

Bizim Türk yine kendini tutamayıp ‘Bu kilisenin adı ne?’ diye tekrar sormuş. Kız Joseph Kilisesi cevabını verince de; ‘Ya siz de hepsini Joseph’e mal ediyorsunuz? İki kilisenin adı Joseph olur mu?’ demiş. Rehber kız, ‘Lütfen beyefendi o birinci Joseph idi, bu ise II. Joseph Kilisesi, arada 500 yıl var.’ demiş ve bizimkini susturmuş. Aslında iki kilisenin adı Joseph değilmiş.

Yanınızda bir Macar rehber olursa, Gül Baba Türbesi’ni bir azizin yatırı gibi anlatır. Bizim Osman varsa, derviş gibi hikaye eder. Macar Budapeşte’nin tarihini ve geleceğini, Osman ise kendi geldiği zamanı ve geçmişini hikaye eder.

Güntay Şimşek – Sabah