Budapeşte 100. yıl kutlamaları izlenimleri

Yazıya başlamadan önce belli hazırlıklarım vardır. Az da olsa yanımda çikolata bulundururum. Bir de konuya uygun bir müzik seçerim. Ben çalışırken, fonda usul usul çalsın. İyi oluyor.

Bu defa başlamazdan evvel– açık söyleyeyim biraz da gaza gelirim umuduyla- Onuncu Yıl Marşı’nda karar kıldım.

Cemal Reşit Rey’in eseri. 

Sözler; Faruk Nafiz Çamlıbel-Behçet Kemal Çağlar…

Kenan Doğulu’nun “sevimli hale getirdiği müzik” yazıda eşlikçim.

tattaatatiiiitatataaa …

Bayraklar eller havayaaaa bugün coşkuluyuz …

Bugün mutluyuz bugün bayramımız vaarrr…

çıstakçıstak…

Çıktık açık alınla ooon yılda her savaştan…

On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan…

Demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan…

Demirağ mı kalmış…Tren, hele de hızlı tren hiç güzel çağrışımlar yaratmıyor bende. Beş yıl önceki Çorlu tren kazası mesela… O trende ölen Arda Sel’in annesi Mısra Öz’ün hak arama mücadelesi…

Demirağlarda takılı kaldım. Marşın sözleri gayya kuyusu gibi beni içine çekiyor. Çok sevdiğim garlardan soğumama neden olan 2015 Ankara Gar katliamı! İŞİD’in patlattığı canlı bombalar neticesinde ölen 104 insan.

On yılda yarattığımız on beş milyon genci nasıl da heba ettik…

Bunlardan bahsetmenin sırası mı?

Mutlu bir 100. yıl yazısı yazacağım.

Müziği değiştireyim.

Kenan Doğulu yaramadı bana…

Zaten bu marşın sözleri eskidi diye ellinci yıl marşını ezberlettirmişlerdi.

Yıl 1973.  Zihnim İstanbul Erkek Lisesi’nin konferans salonuna ışınlandı şimdi.

Cumhuriyetin ellinci yıl kutlamalarına hazırlanıyorduk.

Hocanın adı, neydi, neydi? 

Üstünden elli yıl geçmiş hatırlamam tabii.

Ama lakabı hala aklımda. 

“Kıllı” öğretmişti ellinci yıl marşını.

Beste Necil Kazım Akses.

Söz Bekir Sıtkı Erdoğan:

Müjdeler var yurdumun toprağına taşına

Erdi Cumhuriyetim elliiii şeref yaşına

Bu rüzgârla şahlanmış dalga, dalga bayrağım…

Cumhuriyet özgürlük insanca varlık yolu

Atatürk’ün çizdiği çağdaş uygarlık yolu…

Yaşasın hür ulusun, soylu gencim, benliğim

Yaşasın şanlı ordum, sarsılmaz güvenliğim…

Bu marşı gururla söylediğim 1973’den tam yedi yıl sonra 80’de darbe oldu, gençler hapishanelere tıkıldı, reşit olup olmadığına bakmaksızın Erdal Eren’in boynuna ipi geçirenler, “asmayalım da besleyelim mi” dediler.  Ellinci yıl marşı da iyi gelmedi bana…

Son bir hamle daha. Bir Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses kısaca bir Alex değilse de Norm Ender’e şans vereyim. “Parla”nın sözü, bestesi kendisine ait:

Ram, pam,ram,pa-pa-pam…

Yürüyoruz arkadaş-lar, içimde bir telaş var

Bu kutlu gün bizim; zafer düğün bizim; zafer, düğün bizim

Görüyoruz arkadaş-lar darbeler, savaşlar

Sırtımız yere gelmiyor bizim…mavi gözlerin gibi biz bu yurda aşığız..Duysuuuun cihan  duysuuuun biriz… Parlaaaa hilal ve yıldızım/parla beyaz ve kırmızım/ Sensin yolum cumhuriyet/parlaaaaa 100 yaşındasın…

Müzik şirketi babala tv imiş. Babala’nın sahibi Oğuzhan Uğur  daha da zengin oldu. Olsun tabii, gözümüz yok. Mesele o değil de… Youtube’dan izlediğim  Norm Ender’in marşını sunduğu  programda; gazeteci Özlem Gürses uzatılan mikrofona şöyle diyor:

“Çok sönük geçiyor yüzüncü yıl, ben bundan çok şikayetçiyim, bambaşka bir yüzüncü yıl hayal etmiştim”.

Oğuzhan yanıtlıyor:“ Sönük geçmesinin sebebi de”…

Sonra sessizlik. 

Oğuzhan’ın yukarı kaldırdığı kaşlarından, yana eğdiği başından,  Özlem’in gülümseyerek başını aşağı yukarı oynatarak onaylamasından sebebi arif olan seyirci anlıyor. “Silivri soğuktur şimdi” lafındansa bu jest-mimik oyunlu yanıtı yeğlerim. O laftan nefret ediyorum çünkü.

Cumhuriyetin yüzüncü yılında sindirilmenin, korkunun imparatorluğu hüküm sürüyor.

Bayrak sallamakla, kırmızı giymekle, marşlarla olacak gibi değil.  Artık bırakalım hamaseti.

Eşit yurttaşları olacağımız demokratik bir cumhuriyet üzerine düşünelim. Sözümüzü çekinmeden söyleyebildiğimiz, hukuka inandığımız bir ülkede kazanımlarımızı elden bırakmadan Cumhuriyeti daha da yükseltelim.

Marşlarla falan kendimi gaza getirme çalışmalarım sonuçsuz kaldı. Türkinfo Vakfı’nın düzenlediği geceye dair izlenimlerimi olduğu gibi düzden aktarıyorum:

30 Ekim 2023  Pazartesi günü Türkinfo Budapeşte’de bir akşam yemeği düzenledi. Maksat birlikte olmak, birlikte Cumhuriyetin 100. Yılını kutlamaktı.

Cumhuriyet bayramı kutlaması için 29 Ekim yerine 30 Ekim tarihinin seçilmesinin nedeni, Büyükelçiliğimiz tarafından düzenlenen resepsiyon ile çakışmaması içindi. Yemek ve bayram kutlaması için tarih saptarken; Türkiye’de  bir gün öncesinde  Filistin ile dayanışma mitingi düzenleneceğini,  kutlamaların  çeşitli tarihlere yayılarak çeşitli yerlere dağıtılarak yapılacağını bilmemiş, bilememiştik.

Yemek 13. Bölgedeki Boğaziçi  Etterem’ de gerçekleşti. Yüz yirmi kişi lokantanın içine sığamadık, dışarıya taştık. Gençler fedakârca dışarıda oturdular. Salon ve masalar bayraklarla donatılmıştı.

Fındık lahmacunlar dağıtılırken Vakfın Başkanı Tarık Demirkan kısa bir konuşma yaptı. Macar katılımcılar için konuşma metninin Macarcası da masalara dağıtıldı.  Lahmacunlar soğuk, Adana kebap sıcaktı. Türkinfo gönüllüleri ile, davetimize icabet eden arkadaşlarımızla yeni rakılarımızı tokuşturduk. Masadaki Macarlar rakıya ne kadar su koymaları gerektiğini sordular.

Macaristan’ın eski Ankara Büyükelçisi Gábor Kiss ve sevimli eşi Dóra, başyazarımız Flesch István da aramızdaydı.

Gecenin sponsoru Synergy şirketiydi. Şirket çalışanlarına ayrılan masalarda sarışın olmayan başlı erkeklerin çoğunlukta olduğunu gördüm. Orta masalarda ise kırmızı beyaz elbiseli sarı saçlı Macarlar göze çarpıyordu.

Attaşe Kft kurucusu  Naci Bey sayesinde Macarlar  pistte Ankara havası oynuyor,  at kuyruklu Macar davulcu, bütün parçalara aynı 9/8 ritmsizliği ile eşlik ediyordu. İşte tam o esnada  olay mahallini terk ettim ve dışarıya, gençlerin yanına kaçtım.

Yazı bitti.

Bursalı post rock grubu She Pas Away’i dinleyeyim. Linki eklesem telif yemem değil mi?

Sunahan Develioğlu