Attila Jozsef ve ‘Evrenle ölç kendini’

jozsef_attila_kepekBiz sanatçılarımızı genelde ölüm yıldönümleriyle anarız. Batıda ise doğum günleri-yılları önemlidir. Bir sanatçıyı anılır kılan şey sadece onun ortaya koyduğu ürünler midir? Sıra dışı yaşamı mı? Çektiği acılar mı? Ürününün sanatsal değeri mi; yoksa çok satması mı? Sanatçının yaşamınca bizde bıraktığı ‘ etkileme’ nedir. Bunu anlamanın bir yolu, sanatçının kendine ait ürünleri okumak-izlemek kadar biyografik eserlere bakmaktır. Çünkü; Biz onları yalnızca ürünlerinin sahibi olduğu için sevmeyiz. Sanatçıları esas değerli kılan şey, yaşam içindeki sorunlar karşısındaki duruşlarıdır.

Edebiyatçılar Derneği Doğumunun 100. yılı nedeniyle Macar Şair Attila József ‘in yaşamı ve yapıtlarına ilişkin “Evrenle Ölç Kendini” adında bir kitap yayımladı.

Sevgi Can Aysever, ve Orhan Tüleylioğlu’nun hazırladığı kitapta, Attila József’in yaşamı ve sanatına ilişkinAtaol Behramoğlu, Ahmet telli, Metin Demirtaş, Ahmet Özer, Haydar Ergülen,Neşe Yaşın, Kubilay Aysevener, Ahmet İnam, Sunahan Develioğlu, Kemal özer, Ahmet Oktay, Müslim Çelik,Remzi İnanç, Edit Tasnadi gibi şair ve yazarların metinleri yer alıyor.

Attila József 1905 yılında Budapeşte’de doğdu. Babasının ölümünden sonra Macar Çocuk Esirgeme Derneğince Öscöd köyüne evlatlık verilir. Daha sonraları annesinin yanına gelirse de yoksulluk onun belini kırar.1937 yılında çektiği acılar sonucunda kendini bir trenin altına atarak henüz otuz iki yaşındayken yaşamına son verir. Bir şairin, diğer edebiyatçılar üzerindeki etkileri bir bakıma onların yaşamlarının ayrıntılarında gizlidir. Onların yürekleri yalnızca kendilerine ait değil, aynı zamanda insanlığın ortak dramının da sesidir. Bu dram karşısında her insan farklı davranışlar gösterir.

Ahmet Özer Attila József 100 yaşında adlı yazısında bu konuya şöyle değiniyor: “Şairi ölümsüz kılan etmenlerden biri yaşamsal zenginlik, seçtiği çizgiyse diğeri de onu ölüme götüren koşulları kendi tavrına göre biçimlemektir.” Pir Sultan ipi göğüslemiş, Virginia Wolf kendini sulara bırakmıştır.

Attila József yaşadığı dönemin kültürel, sosyal ve toplumsal yapısını şiirlerine yansıtmış, Macar türkülerinden ilham alıp ideolojik olarak da onları marksizmle yoğurmuştur. Şairin yaşamında herhangi bir güce tutunma isteği yerine, onursal bir savaş verdiği göze çarpıyor. Özellikle şairin yaşadığı dönemin II. Dünya Savaşı öncesi karışıklık ve gerginliği düşünülecek olursa, tutunamamanın nedenini anlamak zor değil. Yokluk karşısında bireyin kendini anlamlı kılması, geleceğin belirsizliği karşısında ki direncine bağlıdır. Söz ve yürek bunu idealize edebilir. Attila József , “Şiir Sanatı” adlı şiirinde yüreğindekileri şöyle dile getirmiştir: “Yiyebilmek, içebilmek, sevişebilmek, uyuyabilmek! / Alacaksan evreni ölçü al kendine! / Bana göre değil sızlanıp hizmet etmek / Elden ayaktan düşüren güçlere. “ Başka bir şiirinde ise : “Yazmak geliyorsa elinden / yedi kişi birden yazmalı şiirini / Biri, mermerden bir köy kuran, / biri, uykusundayken doğan,/ biri, göğün haritasını çizen, / biri, adı sözcüklerle anılan, / biri ruhunu yetkinleştiren,/ biri, fareleri kesip biçen,/ ikisi yiğit, dördü akıllı; / Sen kendin yedinci olmaya bak.” diyor. Ancak zaman: kaygan ve kaypak bir zeminde adaleti pekiştiremez ve tutunacağın dal yok olursa hayal kırıklığı kaçınılmazdır. Acının içinden geçen yol, direncini devam ettiremezse de ölüm kaçınılmazdır. Söz kendini bitirir ve sonsuzluğa bırakır. Tıpkı Attila József’in “Derler ki” şiirinde olduğu gibi.

Doğduğumda elimde bıçak idi / bu şiirdir dediler / Kalem tuttum, madem yetmedi; / Beşer olarak doğdum beşer / İçinde sadakat ateşi hıçkırarak gezene / derler ki seven odur / Gözyaşı adilik, ah çektir eteğine!/ Ancak bu senle oyunumdur. …Tıkıyor toprak, deniz ufalıyor: derler ki öleceğim. İnsan neler duyuyor / daha ne diyeceğim.”

Ya siz çoğalan acılar karşısında ne diyorsunuz?

2012-06-30
Zehra ÇAM