Şaul´ün Oğlu´nda baş rarölü oynayan Geza Rohrig’in karizmasının ardındaki gerçek ne?
Macar Yahudisi şair Geza Rohrig, Oscar adayı Holokost konulu dramatik film ‘Son of Saul’da (Saul’un Oğlu) başrol oynamayı kabul ettiğinde zorlu bir işe girişeceğinin bilincindeydi. Geza Rohrig’in rolünde böylesine başarı göstermesinin nedeni ne?
Yeterli oyunculuk deneyimine sahip olmayan 48 yaşındaki Geza Rohrig daha önce hiç uzun metraj çekmemiş bir yönetmenin kısıtlı bütçeli bir prodüksiyonla giriştiği projede böylesi karmaşık bir portreyi canlandırmayı kabul etti.
O günden iki yıl sonra, günümüzde, Rohrig’in zihinlerde yer eden performansının filmin başarısında çok büyük bir etken oluşturduğu açıkça görülüyor. ‘Son of Saul’, Mayıs ayında gerçekleşen Cannes Film Festivalinde Büyük Ödülü (Grand Prix), Ocak ayında da En İyi Yabancı Film dalında Altın Küre Ödülü’nü kazandı. 28 Şubat Pazar günü gerçekleşecek Akademi Ödüllerinde aynı kategoride ödül kazanacağı öngörülüyor.
Çocukluğunda Yahudi bir aile tarafından evlat edinilmiş bir yetim olan Geza Rohrig geçtiğimiz ay Berlin’de JTA’e verdiği söyleşide, filmde temsil ettiği karakterin gücünü ve duyarlılığını yakalayabilmek için Holokost saplantısı ile kendi trajik aile öyküsüne yoğunlaştığını belirtti. Oldukça zayıf, dik bakışlı ve karizmatik bir sese sahip Rohrig, “Saul’u tanımlamamı sağlayan akustikler içimden dışarı yansıdı” demekte.
Filmde Rohrig, tutukluları gaz odalarına götürmek, sonra da ölü bedenleri boşaltmak gibi ürkütücü bir işle görevlendirilmiş, çocuksuz bir Sonderkommando olan Saul Auslander rolünü oynamakta. Saul kendi kaçınılmaz ölümünü kabullenmiş durumdadır, ta ki daha önce hiç tanımadığı ancak oğlu yerine koyduğu küçük bir çocuğun ölü bedenine rastlayana dek. Büyük bir tutkuyla çocuğun saygın bir şekilde gömülmesi için çaba harcar.
“Babamın cenazesine gidemedim”
Saul kimliğine girebilmek amacıyla Geza Rohrig kendi ailesinin trajedisine geri dönüş yaptı. Henüz 4 yaşındayken babasını yitiren Rohrig -annesi hakkında bilgi vermekten kaçınıyor- 11 yaşında Yahudi bir ailenin onu evlat edinmesine dek Budapeşte’de yerleştirildiği bir yetimhanede yaşadı.
Rohrig çocukluk duygularının filme yansımasını şu sözlerle ifade ediyor: “Amcam babamın cenazesine gitmeme izin vermemiş. Gitseydim benim için daha iyi olurdu. Onun gömüldüğü sırada evde kalmış olmam, babamın öldüğünü uzun yıllar idrak etmemiş olmama yol açtı. Temerküz kampı deneyimim olmadı tabii ki. Bu film sevdiği bir kişiyi çaresizlik içinde gömmeye çalışan bir adamı konu ediniyor. Benim açımdan bu tabii ki babamdı.”
Rohrig Holokost hakkında ilk eğitimini erkek kardeşini ölüm kampında yitiren Auschwitz kurtulanı üvey babasından aldı. Genç bir öğrenciyken Polonya’nın Krakow kentinde eğitim gördüğü dönemde Rohrig 30 km mesafede yer alan Auschwitz kampına sık sık gitti.
salom.com.tr