‘Yönetim şeklinin tek düsmanı kitaplar’

kitapdusmanRay Bradbury ‘nin 1953 ‘de yazmış olduğu „Fahrenheit 451“ utopik bir roman. Francois Truffaut’un 1966 filmini çektiği yapımda basrolleri Oskar Werner ve Julie Christie paylaşıyor.

Düstopi edebiyatı kategorisine giren roman halen güncelliğini korumakta. Geleceği olumsuz anlatan ve facia ile sonuçlanan öykü ve anlatımların kategorisi olan düstopi Ray Bradbury ‘nın severek kullandığı bir üslup. Dolayısı ile „Fahrenheit 451“ olumsuz bir geleceğin tablosunu cizerek, gündemdeki yanlışlara ışık tuar. Gündemdeki endişe verici gelişmeleri ikaz ederek – gelecekte oluşacak olumsuz sonuclara dikkat çekmek romanın çizgisidir.

kitapdusman2

Bu eseri 1978 doğumlu macar yönetmen Viktor Bodó Heidelberg şehir tiyatrosunda sahneledi.

Viktor Bodó „birbirimizden habersiz olduğumuz saat“ isimli oyunu Graz devlet tiyatrosunda başarılı sahnelemesinden dolayı 2010 geleneksel „Berlin tiyatro buluşması“ na davet edildi.

kitapdusman3Viktor Bodó ‘yu Graz devlet tiyatrosuna yönetmen olarak getiren, daha önceki yazılarımda adı geçen yönetmen ve tiyatro müdürü Anna Badora’dır. Heidelberg şehir tiyatrosunda 2014 de sahnelediği „Kral Ubu“ oyunundaki başarısından dolayı da alman tiyatro ödülü „Der Faust“ a nomine edildi. Bunlar gibi daha birçok başarılı tiyatro oyununun yönetmeni Vikto Bodó.

Perde açılıyor. Çoğumuzun çocukluktan tanıdığı Enterprise dizisini hatırlıyorum. Uzay filmlerini hiç sevmem düşüncesi ile bir gerginlik yaşıyorum. Acaba oyun sıkıcı mı olacak diye düşünüyorum.

Ama tam aksine, oyunun akışı içersinde sahneye kilitleniyorum.

Sahne dizaynını yapmış olan Juli Balazs tüm teknik imkanları değerlendirmiş. Bir uzay gemisi dizaynı içersinde oyunculara karakterleri gerçeklestirebilecekleri özgür alan bırakılmış.

Romanin içeriği olan devasal ekranlardan halkın yönetilmesi çok net. Yöntimin kendi ideolojisini ekranlardan yansıyan sloganlar ile halkın beyni yıkanıyor. Tek çizgi, tek doğru. Toplumun her bireyi aynı düşüncede olmalı. Bu düşüncenin ne olduğuna da yönetim karar veriyor.

Bu yönetim şeklinin tek düşmanı kitaplar. Kitaplar toplumun düşmanı.

Gerçekten öylemi?

Kitaplar niye tehlikeli?

Niye imha edilmeli?

Bu soru işaretleri ile çelişkiye düşen itfayeci Montag ( Steffen Gangloff) düşünmeye başlıyor. Itfayecinin görevi yangın söndürmek. Insanları alevlerden kurtarmak. Ama ben artık vazifemi yapmıyorum, yapmamı engelliyorlar. Niye benim vazifem alevleri söndürmek iken ben kitapları yakarak alevleri daha güçlendiriyorum. Kitaplar niye imha ediliyor? Niye tehlikeli?

Teknoloji yi doruk noktasında yaşayan bir toplumuz biz. Peki edebiyatın, filozofinin yasaklanması niye?

Kitap sever insanlar niye korkutulmaya, engellenmeye çalışılıyor?

Montag’ın genç Clarissa ( Lisa Förster) ile karşılaşması, hap bağımlısı karısı Mildred (Zita Teby) ve çok sevdiği kitap sever arkadaşının vahşice öldürülmesi iyice aklını karıştırır.

Düstobi gündemdeki endişe verici gelişmeleri ikaz ederek – gelecekte oluşacak olumsuz sonuclara dikkat çekmekdir demiştim. Olaylar gelişiyor ve tatsız son kaçınılmaz.

Evet bireylerin düşünmesini engellemenin en etkili şekli okumayı yasaklamak. Okumayan insan düşünemez, yeniyi keşif edemez. Kendisi için doğru ve yanlışı ayırt edemez. Dolayısı ile şırınga edileni kabul etmeye açıktır. 1953 de yazılmış olan bir romanın bugün yaşanan gerçekleri anlatması tüyler ürpertici. Burada ben izleyici olarak kendi yorumumu yapmaya başlıyorum. Tiyatronun bu yönünü çok seviyorum. Aynı kitapların düşündürdüğü gibi düşünmeye teşvik ediyor. Tabiki yöentimin ideolojisine ters düşen rejisörler, oyuncularda yazarlar gibi engelleniyor. Çünkü halka doğrudan ulaşabilenler.

Macar ve alman oyunculardan oluşturduğu kadro ile Viktor Bodó toplumsal büyük bir yaraya fazlası ile tuz döküyor. Bence Berlin’e davet edilmeyi hak eden bir oyun.

Kitaplarımıza sahip çıkalım. Ben okumak kadar ufku açan başka bir dost olamaz diyorum.

Orjinal haber: >>>