Daha önce özellikle derlediği ve çevirdiği masallarla tanıdığımız gazeteci yazar Tarık Demirkan’ın çocuklar için yazdığı ilk romanı “Tarihi Konağın Gizemi”, Can Çocuk etiketiyle okurla buluştu. Maceraperest ruhları bir hayli içine çekecek romanın peşine düştük, Tarihi Konağın Gizemi’ni yazarıyla konuştuk.
SÖYLEŞİ: NİLÜFER TÜRKOĞLU
Can Çocuk’tan yakın zamanda çıkan “Tarihi Konağın Gizemi”, çocuklar için yazdığınız ilk roman. Daha önce bir masallar serisiyle küçük okurla buluşmuştunuz. Çocuklar için bir ilk roman yazmak nasıl bir deneyimdi? Yazar olarak kurgu aşamasında ve dili kullanırken zorluklar yaşadınız mı?
Masalları ve çocuk edebiyatını seviyorum. Pek çok masal derlemem yayınlandı, masal serileri hazırladım. Farklı yaş gruplarına, masal türünde yaşamın hangi öyküleriyle ve daha da önemlisi hangi dille “seslenmek” gerektiği üzerine oldukça deneyim sahibiyim. Masal söz konusu olduğunda kısa öyküsünden çok dili önemli. Ancak roman elbette farklı. Uzun soluklu bir çalışma, okuyucuda, hele bir de gençse dikkatin ve merakın sonuna kadar dağılmamasını sağlamaya çalışmak öne çıkıyor, bu da kurguyla ilintili. Romanda “gerilim” hep ayakta kalmalı, okuyucu bir sonraki sayfadaki gelişmeleri büyük bir merakla beklemeli. Zorluk yaşamadım, ancak bu konuya özel önem verdiğimi söyleyebilirim. Sonuçta heyecanın bir an için bile düşmediği sürükleyici bir roman çıktı ortaya.
Kesinlikle! Budapeşte’de yaşayan ikiz kız kardeşler Eda ve Seda’nın Bartın ve Amasra’nın büyüleyici coğrafyasında geçirdikleri yaz tatili üzerine macera dolu bir roman bu. Sırlarla dolu eski ve gizemli bir konağın öyküsü dile geliyor satırlarınızda. Bu hikaye nasıl oluştu, yazma sürecinden bahseder misiniz?
Roman, yazarın dünya ile olan ilişkilerinin bir yansımasıdır. Kendi duygu ve düşünce dünyasından süzdükleri, deneyimleri, anıları, tanık oldukları, insanın başına gelebilecek sevinç ve acılar, bir kurguyla bütünleşerek okuyucuya sunulur. Yani roman bir yanıyla kurgudur, diğer yanıyla da “yaşanmış” ya da yaşanması da “olası” tabloların bir öykü içinde harmanlaşmış anlatımıdır. “Tarihi Konağın Gizemi”, bir şeyleri keşfetme dayanılmaz arzusunu duyan ve macera peşinde koşan bir grup çocuğun yaşadıklarını anlatıyor. Bu duygu elbette kendi çocukluğumdan da çok tanıdık, romandaki ana mekân olan “Tarihi konak” ve deniz tatilleri de öyle. Hepsinden de önemlisi, çocukların bir amaçla bir araya gelip bir şeylerin peşinde nasıl heyecanla koşmaya başladıklarını da yine kendi anılarımdan çok iyi biliyorum. Diğer yandan her eski konağın, eğer sormasını bilirseniz, anlatacağı öyküleri vardır. Bartın ve Amasra gibi tarihi çok eskilere uzanan kentlerin de bilinmesi gereken ilginç efsaneleri çok değerli bir hazine gibi önümüzde duruyor. Çocuklara bunları anlatmak istedim.
Aslında sizin hikayenizde de Bartın’ın ve Budapeşte’nin izlerinin olduğunu görüyoruz. Bartın’da doğmuşsunuz, Budapeşte’de yaşıyorsunuz. Kitabınızda bu şehirlerin dokusundan söz ederken en çok nelere dikkat çektiniz?
Evet, Bartın ve Budapeşte benim hayatımda çok önemli yer tutan iki şehir. Çocukluğum Bartın, gençliğim İzmir ve yetişkinliğim de Budapeşte’dir. İnsan vatanını, yaşadığı, kişiliğine damga vuran şehirleri, hayat onu nereye götürürse götürsün yanında, içinde taşıyor. Bu romanım bu iki şehri bir anlamda birbirine de bağlıyor. Özellikle Bartın ve Amasra, kendi tarihi kişilikleriyle okura kendi gizemli dokularını sunuyorlar. Eminim ki kitabın her satırı okurlar için bilgi, merak ve heyecan taşıyor. Romanım çocukların gözünden tarihi şehirlerin gizemli dokusunu, bir macera içinde ulaşılabilir ve anlaşılabilir kılıyor. Tarihi konakları örnek alalım. Karşımıza çıkan, her direği, her kirişi yüz – yüz elli yılın ağırlığı altında esneyen bir konağı, çökmeye hazırlanan bir bina olarak da görebiliriz, ya da bu konağı birkaç kuşağın gizlerini sunmaya hazır bir hazine gibi de değerlendirebiliriz. O konağa nasıl baktığımıza, neleri aradığımıza bağlı. Her konağın, her şehrin, her insanın öyküleri vardır.
Daha önce yine Can Çocuk aracılığıyla çocuklarla buluşan Dünya Masalları serisi gibi yeni seriler yazmayı düşünüyor musunuz? Mesela ikiz kardeşlerin maceralarının devamı gelir mi, ne dersiniz?
Daha sorunsuz toplumsal ilişkilere giden yolun, daha güzel yetişmiş bireylerden geçtiği gerçeği bugün artık tartışmasız. Toplumsal doku içinde bireylerin nasıl olacağı ise, ağırlıklı olarak çocuk yaşlarda belirleniyor. Bu nedenle de masalların ve çocuk edebiyatının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Benim yazdıklarım okurlarımda kendisiyle uyumlu, dünyaya ve yaşamın önüne çıkardığı sorulara karşı çocukça merakını hiç yitirmeyen, olabildiğince önyargısız, toplumsal duyarlılığını, insana ve diğer canlılara karşı sevgi ve dayanışma duygusunu sağlam tutan birey olmayı özendirmeyi hedefliyor. Yazmaya devam edeceğim elbette. Masallar da sürecek, ve sanırım Tarihi Konağın Gizemi’nin kahramanlarının maceralarının devamı da gelecek.
Dünya çocuk edebiyatından takip ettiğiniz yazarlar kimler?
Dünya çocuk edebiyatı, elbette yaşamı takip ederek farklı mecralar buluyor kendine. Burada ilginç nokta, son dönemlerde çocukların hayal dünyasına yön veren yazarların, fanteziyi ve tarihi çok iyi harmanlamalarıdır. Bu anlamda çok başarılı bulduğum ve yakından takip ettiğim iki yazar Amerikalı Rick Riordan ve İngiliz J.K.Rowling. İkincisi zaten Harry Potter tiplemesiyle kendine çocukların dünyasında çok önemli bir yer edindi. Diğeri de Yunan mitolojisini modern çağlara taşıyarak farklı bir kulvar yarattı.
Sizi çocukken en çok etkileyen kitaplar nelerdi? Yazar olmanıza o kitapların katkı sağladığını söyleyebilir misiniz?
Elbette Kemalettin Tuğcu, Ömer Seyfettin, Charles Dickens, Jack London çok önemliydi. Ve elbette okuduğum iyi kitaplar sadece onların eserleriyle sınırlı değildi. Bazı kitaplar vardır ki, eğer zamanında eline geçerse bir çocuğun yaşamında bir hayli belirleyici etki yapabilir. Sanırım bu benim için de geçerliydi.
Düzenli bir yazma rutininiz var mı? Nasıl? Varsa mutlaka bir yazı masası üzerinde mi çalışırsınız?
Yazmak benim için masanın karşısına geçip bilgisayarın tuşlarını tıkırdatmayla başlayan bir eylem değil. Başka işlerle meşgul olurken, mesela Tuna kıyısında gün batımında dolaşırken, ormanda turlarken, hatta bazen otomobil kullanırken kafamda neredeyse benden bağımsız olarak uçuşan düşüncelerim yazma ile ilgilidir. Masanın başına oturduğumda yazacaklarım artık kafamda neredeyse tam olarak şekillenmiş olur.
Şu aralar üzerine kafa yorduğunuz yeni bir kitap düşüncesi var mı? Okuru sizin tarafınızda neler bekliyor?
Evet, bir sonraki kitap, hatta iki kitap da tarih içeren macera kitapları olacak. Ancak bunlar arasında sadece çocukları değil, yetişkinleri de ilgilendiren kitaplar da var. Hazırlıklar devam ediyor.
Sizin de Türkçeye çevirdiğiniz Pal Sokağı Çocukları, yaşadığınız ülkenin en çok bilinen ve tanınan kitabı. Peki, Macaristan’ın çocuk edebiyatı hakkında biraz daha bilgi sahibi olsak, şu aralar Macar çocuklarının en sevdiği yazarlar/kitaplar kimler/neler? Ve Macar çocuk edebiyatını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Macar çocuk edebiyatı çok güçlü bir edebiyat, ki bu elbette genel olarak Macar edebiyatının köklü ve güçlü bir edebiyat olmasıyla, ve öncelikle yetişkinler için yazan yazarların çocuklara yönelik ürünler üzerine çalışmalarıyla da ilintili. Yani çocuk ve gençlere yönelik edebiyat ürünleri Macaristan’da bugün büyük prestij taşıyor. Magda Szabó, Pál Závada, Krisztina Tóth gibi ünlü yazarların çocuk edebiyatı da yazdıklarını biliyoruz. Macar çocuk edebiyatının en tanınmış eseri Pal Sokağı Çocukları, bu roman çoktan Macaristan sınırları aşıp evrensel bir değer haline geldi. Ama bu arada István Fekete’yi ve István Csukás’ı da unutmamak lazım. Son dönemin popüler çocuk kitaplarının yazarları olan Laura Leiner, Ágnes Mészöly, Benedek Totth gibi yazarları da burada hatırlatalım.
Ajandakolik’in özellikle yazarlara ve çizerlere sorduğu klasik bir sorusu var. Ajandanız ya da not defteriniz var mı, varsa içlerinde neler var?
Elbette bir ajandam var, ama onun içindeki notlar, tarihler, kaydedilen düşünceler, uyarılar, unutulmaması gereken hususlar yaşam kadar kaotik, yani sadece benim çözebileceğim türden şifreler.