Ankara’ya bu yıl şubat ayında atanan Büyükelçi Matis, Türkiye’ye ve ramazan geleneklerine dair izlenimlerini, Türk dostlarıyla iftar sofrasında bir araya gelmekten duyduğu memnuniyeti AA muhabirine Türkçe konuşarak değerlendirdi.
Macaristan’ın Ankara Büyükelçiliğinin ev sahipliğinde, bu yıl beşinci kez siyasetçi, diplomat, iş adamı ve gazetecileri bir araya getiren iftar davetinin dün düzenlendiğini hatırlatan Matis, geleneksel hale gelen bu iftar programının çok özel anlamı olduğunu vurguladı. Matis, “Biz Türkiye için buradayız. Bu iftarımıza sadece Türk arkadaşlarımızı, bizi asla yalnız bırakmayan kişileri çağırdık.” dedi.
Büyükelçi Matis, şöyle devam etti:
“Ramazan çok özel bir şey. Bizim böyle bir zamanımız yok açıkçası. En çok benzeyen dönem Noel dönemi oluyor bizde. Noel’de insanlar biraz daha sakin oluyor. Biraz daha hayatı hakkında düşünüyor, huzur ortamı oluşuyor. Ben de (ramazanın) Türkiye’de gerçekten etkileyici bir şey olduğunu düşünüyorum. Herkesin huzur ve barış içinde yaşamasını dilerim. Türkler ve Macarlar arasında sadece ramazan ayı sırasında değil, diğer on bir ay boyunca da sıcak bir ortamın oluşmasını dilerim.”
“Ramazanda Türkiye’de bulunmak mutluluk verici”
Bir yabancının Türkiye’yi tam olarak anlamasının mümkün olmadığını dile getiren Matis, yaklaşık 6,5 yılı diplomat olarak, toplam sekiz yılını Türkiye’de geçirdiğini ve hala Türkiye’ye dair bir şeyler öğrendiğini anlattı. Matis, “Türkiye’yi bilmek ve anlamanın birinci adımı dil. Dile biraz hakim olursanız kültüre de biraz hakim olabilirsiniz. Bunun yolu da yemekten, kültür faaliyetlerinden, spor aktivitelerinden, toplumsal faaliyetlerden geçiyor.” diye konuştu.
Bu toplumsal faaliyetlerden bazılarının da din ile alakalı olduğunu belirten Matis, tıpkı kendi dinleri Hristiyanlığa saygı duyulmasını bekledikleri gibi, kendilerinin de İslam’a çok büyük saygı duyduklarını vurguladı.
Matis, “Türkiye’de bir ramazan boyunca bulunmak çok mutluluk verici çünkü insanların ne kadar sıcak, özel, misafirperver olduğunu görüyoruz çok net bir şekilde. Dünyanın bazı yerlerinde bunu göremezsiniz. Bu çok özel bir his, özel bir ruh. Çok farklı hissediyorsunuz kendinizi.” dedi.
“Maalesef davulcuları bugünlerde pek fazla duymuyoruz”
Ramazana özgü gelenekleri de değerlendiren Matis, şöyle devam etti:
“Davulcuları maalesef Çankaya’da duymuyoruz bugünlerde pek fazla ama ben önceki senelerde bir iki köye gitmiştim. Oralarda kalmıştım, çok güzel zamanlardı. Ben de böyle sabah sabah uyanıp ne oluyor diye baktım etrafa. Davulcular geldi, paralar toplandı. Çok ilginçti. Bu da kültürel deneyim. Biz de tabii ki bugünlerde akşam ezanları okunurken çok fazla iftarlarda bulunuyoruz. Bizi de davet ediyor sağ olsun buradaki yerel kurumlar.”
Ramazan ayında herkesin kendini yenilemeye çalıştığını, hayatını gözden geçirdiğini gördüklerini anlatan Matis, geleneklerin de çok önemli ve özel olduğunun altını çizdi.
“Türk kası üzerinde çalışıyorum, soranlara ‘Trabzonluyum’ diyorum”
Günlük hayatta olabildiğince Türk halkı ile iç içe olmaya çalıştığını belirten Matis, “Olabildiğince takım elbise olmadan normal kıyafetle gezmeye çalışıyorum. Sizin de gördüğünüz gibi sıradan bir büyükelçi değilim. Genelde büyükelçiler biraz daha ‘Türk kası’ olan, saçları beyaz olan insanlardır. Türk kası üzerinde ben de çalışıyorum ama biraz zaman gerekiyor, tabii ki o biraz zor bir şey.” dedi.
Matis, sokakta yürürken, taksiye bindiğinde, markette alışveriş yaparken ya da yürüyüşe çıktığında büyükelçi olduğunu bilmeyen insanlarla da Türkçe konuştuğunu ve telaffuzunun farklı olmasının dikkati çektiğini anlattı.
Büyükelçi Matis, şöyle devam etti:
“İnsanlar bir şeyin garip olduğunu anlıyorlar. Bazen bana ‘Almanya’dan mı geldin, ne oldu?’ diye soruyorlar. ‘Yok diyorum, Ben Trabzonluyum.’ ‘Tamam’ diyorlar, hemen kabul ediyorlar. ‘Neresinden?’ diyorlar. ‘Trabzon merkez’ diyorum, bazen ‘Maçka’ diyorum. ‘Rum asıllı mısın?’ ‘Yok, Türk’üm’ diyorum. Ama tabii şaka bunlar. Çok ilginç diyaloglar oluyor. Çoğu zaman da yabancı olduğumu öğrendikten sonra hemen sizinle konuştuğum gibi konuştuktan sonra da İngilizceye çevirmek istiyorlar. Ben de onlara niye şimdi İngilizce konuşuyorsunuz, beş dakikadır Türkçe konuştuk, şimdi niye lisanı değiştirdiniz diyorum.”
Türklerin çocukları çok sevdiğini fark ettiğini anlatan Matis, “2,5 yaşında bir oğlum var. Mavi gözlü, sarışın bir çocuk. Oyun alanlarında oynarken insanlar geliyor, onu seviyor. Özel bir his. Onunla konuşuyorlar ‘Ne güzelsin, ne tatlısın diyorlar’. Çok farklı bir his bu anlamda.” diye konuştu.
“Ankara’da İskender fotoğrafı paylaşınca ‘Abi yanlış yerdesin, Bursa’ya gel’ dediler”
Matis, Türk yemeklerine ilgisini de şöyle anlattı:
“Biz Macarlar acı yemekleri çok seviyoruz. O nedenle acı olan her şeyi, özellikle Güneydoğu’dan gelen her şeyi ben bol bol yiyorum. En sevdiğim yemek ise İskender. Ankara’ya 1 Şubat’ta geri döndüğümde hemen o akşam dışarı çıktım, İskender söyledim, fotoğrafını çektim, Twitter’a koydum. İlk paylaşımım ‘Ankara’ya geri gelmek ne güzel’ diye oldu. Orada insanlar hemen ‘Abi sen yanlış geldin, Bursa’ya gelmen gerekiyor, İskender oralı çünkü” diye mesaj attı. Ben de dedim ki, ‘Tamam ama başkente gelmem gerekiyor ne yapayım, büyükelçilik başka bir yerde olmaz. Ama tabii Türk tatlıları da çok özel bir yere sahip, benim hayatımda da göbeğimde de. Eskiden en sevdiğim künefeydi şimdi klasik baklavaya geri döndüm.”
Ziyaret ettiği yerlerin yerel yemeklerini tatmaya çalıştığını belirten Matis, “Hayrabolu tatlısından pöçe kadar hep böyle ilginç yemekleri yemeye çalıştım. Bunları gerçekten çok seviyorum. Kars’ın kaz yemeklerinden İzmir kumrudan bahsedebilirim. Hepsini çok seviyorum.” diye konuştu.