* Tarık Demirkan: “Budapeşte’de Bir Osmanlı Şehzadesi”.
Osmanoğlu ailesinin 1983 ile 1994 arasında “reisi”, yani en yaşlı şehzadesi olan Mehmed Orhan Osmanoğlu, aramızdaki büyük yaş farkına rağmen en yakın dostlarımdan idi. Fransa’nın Osmanlı Hanedanı’na sürgün başkentliği yapan Akdeniz sahilindeki Nice şehrinde seneler boyu beraber olmuştuk ve şehzadeyi 1992 Ağustos’unda bir haftalığına Türkiye’ye getirmiştim.

Bu seyahat, Şehzade Orhan Efendi’nin, Türkiye’den ailesi ile beraber sürgüne gönderilmesinden 68 sene sonra memleketine ilk gelişi idi ve Türkiye’de Osmanlı rüzgârlarının esmeye başlamasında, o günlerde çok ses getiren bu ziyaretin önemli rolü olmuştu!
Orhan Efendi bana Osmanlı ailesi hakkında çok şey anlatmıştı. Aramızdaki yakınlığa güvenerek naklettiği bu hadiselerin hiçbirini ne yazdım, ne söyledim ve ne de yayınlayacağım…
Ama, Orhan Efendi bir yere kadar anlatır, sonra susar, derinlere dalar ve sorulanlara artık cevap vermezdi. Sözünü ettiği ailevî hadiselerden bazıları arasındaki bağlantıları bu yüzden bir türlü kuramamıştım.

Bu bağlantılardan birkaçını, Tarık Demirkan’ın kitabında yazdıkları sayesinde ortaya çıkarabildim. Zira, “Budapeşte’deki Osmanlı Şehzadesi”, yani kitabın konusu olan kişi, Orhan Efendi’nin babası olan Şehzade Abdülkadir Efendi idi ve yazılanlar benim Orhan Efendi’den seneler önce işittiklerimi tamamlıyordu!
Demirkan, kitabında 1924 sürgününden sonra hanımları ve çocukları ile beraber Avrupa’ya giden, değişik memleketlerde kaldıktan sonra Macaristan’da yaşamaya karar veren Abdülkadir Efendi’nin karşılaştığı büyük sıkıntıları gün yüzü görmemiş hatıralara ve Macar gazetelerinde çıkan haberlere dayanarak anlatıyor. Kitapta şehzadenin hanımlarının birbirlerine girmeleri, Abdülkadir Efendi’nin maalesef üstüste yaptığı hatalar, kafelerde keman çalarak geçimini sağlamaya mecbur olması, parasızlığın getirdiği diğer dertler, Macaristan’dan Bulgaristan’a geçmek zorunda kalması ve nihayet 1944 Mart’ında Sofya’ya yapılan bir müttefik bombardımanında hayatını kaybetmesi, hüzünlü bir filmin sahneleri gibi ardarda yeralıyor.
Şehzadenin kitapta nakledilen sürgün hayatı sadece dramı değil, bir aksiyon filmini de andırır ve tarihe düşkün olanların yanısıra, sinema meraklılarının da alâkasını çekecek acı bir hikâyedir…
