Birinci Dünya Savaşı kendilerinin de mecali tükenen galiplerin en acımasız biçimde mağlupları tarihten silme gayretiyle neticelendi. Almanya haklı olarak, savaşın baş sorumlusu görülüyordu.
Almanya’nın toprak kayıpları Polonya’ya bırakılan doğudaki topraklardı. Bunlar eski Polonya’dan Alman İmparatorluğu’nun (daha doğrusu Prusya’nın) 18. asırdan beri ilhak ettikleriydi. Aslında Cihan Harbi’nde Almanya’nın Polonya’ya terk ettiği topraklar bugünkünden daha azdır. Almanya ise daha çok Fransa tarafından ağır tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ise parçalandı. Güney Tirol yani Meran (Merano) ve Bozen (Bolzano) İtalya’ya bırakıldı. Trieste ise İtilaf Devletleri’nin müttefikleri İtalya’ya bir kazık atması yüzünden Yugoslavya’ya bırakılmıştır. Avusturya İmparatorluğu Bohemya yani bugünkü Çekya ve Slovenya’yı kaybederek son küçülmeyi yaşamıştır.
Asıl ağır darbeyi ise Macaristan yedi. Bugünkü Slovakya’yı oluşturan Macar topraklarının yanında, Romanya’nın batı kısmını oluşturan Transilvanya veya bizim de Erdel dediğimiz kesim elinden alındı. Bu Macaristan’da bugün hâlâ unutulmayan bir kayıptır. Hiç şüphesiz Temaşvar-Banat dediğimiz güneydeki önemli kısım da Sırbistan’a gitmiştir.
BAHRİLİĞİNİ KAYBETTİ
Macar ordusu 35 bin subay ve nefere indirilmiş ve Macaristan Krallığı Adriyatik kıyısındaki limanı olan Rijeka üssünü kaybedince pratikte Macaristan bahrî bir devlet olmaktan çıkmıştır. Avusturya-Macaristan devrinde parlamentoda Alman-Avusturya düşmanlığı ve Fransa ile İngiltere gibi Batılı devletlere yakınlık politikası güden Kont Michael Karolyi 1918 yenilgisi üzerine Avusturya İmparatorluk tacından vazgeçen, fakat Macaristan’da tahtan indirilene kadar Macar Kralı olarak kalan Karl von Habsburg tarafından çaresizce İtilaf Devletleri’nin sempatizanı bir başbakan olarak tayin edildi. Lakin Karolyi’nin Macaristan’ı İngiltere ve Fransa’ya dayanarak kurtarma çabaları tabii ki sonuçsuz kaldı.
İtilaf Devletleri’nin asıl düşmanlığı Türk İmparatorluğu kadar Macarları da hedef almıştır. Karolyi’nin kısa hükümetinden sonra 20 Mart 1919’da Bela Kun mahkûmiyetinden kurtuldu ve Macar sosyal demokratları ile Komünist Parti’nin başında bir darbe yaparak Macaristan Sosyalist Devleti’ni kurdu. Bu, Rusya’dan sonra kurulan ikinci komünist cumhuriyettir. Almanya’da benzer teşebbüs Karl Liebknecht ve Rose Luxemburg tarafından yapıldı ama muvaffak olamadılar. Üçüncü bir Sovyet tipi cumhuriyet bugünkü Slovakya’da kurulmak istendi, o da fiyasko ile neticelendi.
Avusturya ve Macaristan’ın birliği bitmişti. Burada Macaristan’a bir kayıp daha yazıldı. İtilaf Devletleri temsilcilerinin gözetimi altında Burgenland denen kısımda bir plebisit yaptılar. Bölgenin çoğunluğu klasik devirde Prens Esterhazy’nin mülkü olan ve Macarların çok hâkim olduğu bu bölgenin Avusturya’ya geçişini tasdik etti. Sadece Sopron (Ödenburg) Macaristan’a kaldı.
TARİHİN KARA LEKESİ
Macarların ağır yenilgisi Trianon Antlaşması’yla kayda geçirilmiştir. Bu ulusal tarihin en feci sayfası olarak nitelendirirdir. Galip devletler Versay Antlaşması dediğimiz geniş Versay Sarayı’nın muhtelif bölümlerinde yenilenlerle ayrı anlaşmalar yaptılar. Almanya ile Versay, daha çok 1871’in Sedan’ın ve aynı isimli muahedenin intikamını açıkça alıyordu. Saint-Germain Antlaşması Avusturya Devleti’yle yapıldı. Grand Trianon denen Versay şehrindeki sarayda da Macarlarla muahede (antlaşma) imzalandı. Bulgaristan ile Neuilly ve Türk İmparatorluğu ile ise bugün Paris’in içinde kalan fakat o zaman banliyödeki ünlü kraliyet porselen fabrikası Sevr’de imzalanan ve Türklerin tasdik etmediği anlaşmayla barış anlaşmaları tamamlanmak istendi.
Macaristan’a yüklenen Trianon Antlaşması tarih yazımındaki ifadelere göre İtilaf Devletleri’nin Macaristan’a düşmanlığından çok komünizm tehlikesine karşı bir tedbir diye yorumlandı. Bu görüş hâkim olmakla birlikte civardaki devletlere tarih Macar topraklarının taksimi sadece Cihan Harbi’nden sonra değil bugüne kadar Macaristan politikasını ve halk efkârını haklı olarak yaralayacaktır. Macaristan Krallığı’nın 330 bin kilometrekarelik topraklarının sadece yüzde 30’u bırakılmış ve nüfusunun da yarıdan çoğu sınır dışında kalmıştı. Yeni Macaristan nüfusu 8 milyon kadardı. Oysa harp biterken dahi nüfus 21 milyondu. Trianon Antlaşması’nın imzalandığı gün olan 4 Haziran 1920 Macaristan tarihinde bir facia günü olarak anılır.
TARIMI DAHA REFAHTI
Savaştan önce Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda Macar sanayii ve tarımı en çok gelişen bölümdü. Macar tacına bağlı ülkelerdeki yıllık gelişme ortalama yüzde 6’yı aşıyordu. Bu dönem için fevkalade bir gelişme oranıdır. Buna karışlık Avusturya tacına bağlı yerlerde gelişme oranı yüzde 1 ile yüzde 3’tü. Gelişen sanayide Macar işçi sınıfının durumunun bütün Orta Avrupa ülkelerinde olduğu gibi pek içi acıcı olmadığı söyleniyor ama köylülükte tarımsal ferah daha belirgindi ve Macar sanayiinin de yurtdışında tanınması çok belirgindi. Mesela 1908 iktisadi boykotu Osmanlı İmparatorluğu’nda sadece Avusturya ürünlerine karşı uygulanmış, Macaristan’dan gelen ithalata böyle bir boykot uygulaması tatbik edilememiştir. Bu dönemde Macaristan’da eğitim gören bilhassa ziraat ve veterinerlik alanındaki gençlerin sayısı hayli kabarıktır. Birinci Harp yıllarında da Rus ordusundan Müslüman Türk subayların ve neferlerin Macar tarafına geçtikleri ve bu tip harp esirlerinin hatta bazen eğitim bile gördükleri bilinir. Ünlü Türkologumuz Kırımlı Bekir Sıtkı Çobanzede, Etvös Lorand Koleji’nde okumuş, Gyula Nemeth’in yanında yetişmiştir. Daha ilginç bir safhada onun Bela Kun’la şahsi dostluğu ve bu sayede Bolşevizm ilkelerine yanaşmasıdır. Lakin sonuç onu 1930’lardaki Stalinist imha politikası sırasında katledilmekten kurtaramadı.
TÜRKİYE ANLAYIŞ GÖSTERDİ
Trianon Antlaşması’nın 1930’ların Türkiye’sinde Sevr’e karşı savaşmış olan sivil ve askeri çevrelerde Macar mağduriyetine karşı bir anlayış geliştiği açıktır. Gerek Ankara şehrinin yeniden imarı gerekse Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi gibi akademik kurumların ve tarım enstitülerinin gelişmesinde Macar hocaların payı vardır. İkinci Dünya Harbi’nin son yıllarından itibaren Macaristan’dan sığınan mülteciler Türkiye’de kendilerine yer edindiler.