Macaristan’da Gezi ve Kamping Yaşamı

hAvrupa’da Gezi ve Kamping Yaşamı Benzeri zor görülebilecek bu geziyi okurken; her ülkeyi kendiniz görmüş, her heykele kendiniz dokunmuş, her sahilde kendiniz güneşlenmiş gibi hissedeceksiniz. Gezgin’ den ve 1de1.com ‘dan sizler için… (Yazının Macaristan bölümü) Sabah saat 05:00 ‘te kalkıp araca otogaz alarak yola devam ettik. Viyana’ya uğramadan şehir dışından Budapeşte’ye doğru yolumuza devam ettik. Viyana – Budapeşte arası 250 kilometre olduğundan Avusturya hudutları dahilinde otoban kenarındaki parka girerek sabah kahvaltımızı yaptık. Parktaki ağaçlarda armutlar olmaya başlamıştı. Saat 08:30 ‘da Macaristan sınırına geldik. Pasaport kontrolünden sonra gümrükçüler yolumuza devam edebileceğimizi söylediler. Araçta herhangi bir arama yapmadılar. Araç için Macaristan otobanı haftalık yol kuponu aldık. Aracın sol üst kısmına yapıştırılan kupon için 1400 Forint ödedik.

Sınırdan Budapeşte’ye kadar olan 200 kilometrelik yol boyunca hiçbir yerleşim alanı görmedik. Budapeşte girişinde trafik durmuştu. Sol şeritten giden son model bir araç otoban koruluklarını aşarak ağaçlara yan yaslanmış durumdaydı ve aracın üst kısmı tamamen ezilmişti. Olay yerinde cankurtaran ve itfaiye bulunuyordu. Trafik yavaş yavaş akarken sağ tarafta “danışma” işaretini gördük. Saat 09:30 olmasına rağmen danışmada kimse bulunmuyordu. Yarım saat kadar bekledik. Internetten çıkardığım kampingin nerede olduğunu öğrenmek istiyordum. Hiçbir şey öğrenemeden ayrılmak zorunda kaldık. Artık anlayın nasıl bir danışma bürosu. Yalnız, Budapeşte’nin gezilecek yerlerini gösteren bir broşüre sahip olduk. Sorarak kampingi aramaya koyulduk. Kampingin şehir dışında olduğu, diğer kampinglerinde aynı konumda olduğunu söylediler. Budapeşte’de kalmak için iki kamping belirlemiştik. İlk olarak Budapeşte merkezden 40 kilometre uzaklıktaki Sztendere‘deki kampinge gittik.

Internette sahibi Eva ile yazışmıştık. Yazışmaları hatırladı ancak yazışmamızda belirttiği fiyatın üstünde teklifte bulundu. Fiyatı uygun bulmadık. Hem de şehir merkezinden çok uzaktaydı. Her gün tren çekilmezdi. Tekrar Budapeşte’ye gelerek Zugligeti Niche Camping‘e yerleştik. Üçümüz de çok yorgunduk. Kızım çadırı kurmaya yardım etmeden çimen üstünde uyumaya başladı. Eşim yemek hazırlığına girişti. Bugün havanın çok sıcak olması yorgunluğumuzu artırdı, sanki pestilimiz çıktı. Yemekten önce birer adet aspirin aldık. Yemek yer yemez uykuya giriştik. Ben yatmadan evvel uyku ilacı almayı tercih ettim. Niche Camping Adres : 1121 Budapeşte – HU Zugligeti ut. 101 Telefon : +36 2008346 e-mail : camping.niche@matavnet.hu Web : http://www.campingniche.hu/ Niche Camping Gecelik ücret; Kişi 850 Forint, Oto 750 Forint, Çadır 500 Forint (Büyük çadır 900 Forint’dir ), Elektrik 450 Forint Ölçüleri 2.000 x 1.800 mm olan çadırlar küçük ölçekli sayılmaktadır. Bizim çadırımız bu boyutlarda olduğundan 500 Forint’lik ödeme yaptık.

Kamping tamamen geniş yapraklı yüksek ağaçlarla kaplı, dolayısıyla gökyüzünü görme imkanınız yok. Kamping alanında yer bulmakta zorluk çektik. Zorla diğer çadırlar arasında bizlere yer açtılar. Birçok Avrupalı aile ve genç Budapeşte’yi görmek için buraya akın etmişler. Kampingde lokanta da var. Her zaman sıcak suyu akan banyo bulmanız mümkün. Her yer tertemiz. Haddinden fazla görevli hizmet işlerini yapıyor. İlk geldiğimde çadırı kurduktan sonra banyoya gittim. Yorgunluktan olsa gerek pantolonumu banyoda unutmuşum. Biraz sonra geldiğimde pantolon yerinde yoktu. Kamping müdüriyetine müracaat etmeme rağmen yazlık pantolon bulunamadı.

Niche Camping ve lavaboları Budapeşte’de ilk gün programsız olarak gezmeyi önerdiğimde aile fikrimi kabul etti. Görünüşe göre gezmek istiyordum. Daha doğrusu bu bir soluklanma kabul edilebilir. Budapeşte hakkındaki dokümanlar kızımın çantasındaydı. Zaman zaman dikkati çeken notları bizlere aktarıyordu. Bir ara, “Budapeşte’de her zaman yağış olur” cümlesini okudu. Ben de “Bu mevsimde yağış olur mu?” diye yanıt verdim. Sabah ilk olarak kalktım ve çay suyunu koydum. İstanbul’da olduğu gibi çay demlemiyoruz. Hem zaman alıyor hem de ayrı bir damak tadına varıyoruz. Kahvaltımızı kuş sesleri arasında gayet kuvvetli yaptık. Kahvaltı bittiğinde, yazın ortasında müthiş bir yağmur yağmaya başladı. Yağmura karşı yanımıza şemsiye almamamızın cezasını daha ilk günden çekmeye başladık. Eğer bir kez daha Budapeşte’ye gidecek olursam, muhakkak şemsiye alacağım.

Elimizdeki notlara göre, Budapeşte’nin devamlı yağışlı olduğunu okumuştuk ama yazın en sıcak mevsiminde yağmur yağmasının imkansız olduğunu düşünerek şemsiye almamıştım. Dolayısıyla çadır içinde zaman geçirmeye çalıştık. Ama nasıl yağıyor, tarif etmek imkansız. Arada sırada şimşekler çakıyor ve ardından çok kuvvetli bir gök gürültüsü geliyor. Şansızlığın bu kadarına da pes doğrusu. Halbuki, bugün şehrin Buda kesiminde dolaşmak istiyorduk. Yağmur saat 14:00 ‘e kadar devam etti. Üşüdüğümüzden sıcak bir çorba içtik ve hemen yola koyulduk. Kampingin çıkışında 158 numaralı otobüslerin durağı bulunuyor. Kampingin olduğu bu hattaki en son otobüs durağı. Otobüs durakta bekliyordu. Kampta herkese otobüslerin hareket saatlerini bildiren ilan vermişlerdi. Vaktinde durağa gittik. Durakta hiç kimsede bilet olmadığından, Buda’ya kadar 10 kilometre yürüdük.

Bu arada hafif hafif yağmur yağmaya başladı. Moskova meydanına yürüdük. Yola çıktığımızdan beri İstanbul’a telefon açmamıştık. Gazete bayiinden telefon kartı alarak, Türkiye’deki tanıdıklar ile hasret giderdik. Eşimin “Şu an Budapeşte, Moskova meydanından telefon ediyorum” diye telefonda konuşmaya başlaması dikkatimi çekti. Yağmur devam ettiğinden kapalı bir yer aradık ve bulduk. Elbise, ayakkabı ve giyim eşyalarının satıldığı büyük bir mağaza olan Mammut‘a girdik ve birkaç şey satın aldık. Genelde fiyatların yüksek olduğunu söyleyebilirim. Burada bir işçi veya bir memur, aylık olarak takriben 85.000 Forint alıyor.

Mağazalarda mallar çok kalitesiz. Budapeşte, Moskova Meydanı Sakalları uzamış, hırpani tipli, yanında köpeği ile dolaşan pek çok insana rastlıyorsunuz. Ama katiyen dilenmiyorlar. Yani şarapçılar ve tinerciler haddinden fazla görülüyor, şehir merkezi olduğu için dikkatimizi çekti. Bu arada temiz giyimli, kravatlı beylerin de köpeklerini gezdirdiklerini görebilirsiniz. Herhalde burada köpekle birlikte yaşamak bir tutku.

On gün Budapeşte’de kalacağımızdan, haftalık seyahat kartı aldık. Bir kişi için haftalık seyahat kartı 1.950 Forint’tir. Bu kart ile geçerli olduğu süre içinde; metro, troleybüs, tramvay ve otobüse istediğiniz gibi biniyorsunuz. Zaman zaman kontrol memuru gelerek kartlarınızı kontrol ediyor. Seyahat kartlarını günlük, üç günlük, haftalık ve hatta yıllık olarak satın alabiliyorsunuz. Günlük bilet aldığınızda otobüse bindiğiniz araç girişindeki bilet iptal makinelerinden faydalanıyorsunuz. Otobüse girişte biletlerinizi muhakkak iptal edin. Kontrol geldiğinde cezalı duruma düşebilirsiniz. Budapeşte’nin trafiği çekilecek gibi değil, yollar çok kötü. Tahmin edebilim ki tüm araçların rotları bozuktur. Bu yollarda son model arabalara yazık oluyor. Eski model araçlar ise bu yollara alışmışlardır. Burada rot ve balans işi yapan bir iş yeri büyük paralar kazanabilir. Dünkü çok sıkı yağmurdan sonra bugün hava pırıl pırıl.

Hava güzel olduğundan, sabah kamping çevresindeki kuşların cıvıltısı, ormanı şenlendiriyordu. Hiçbir program yapmadan Buda’ya indik. 158 numaralı otobüsümüz Moskova meydanında son durak yapıyor. Erken saatlerde genellikle açık renk elbiseli insanlar bir yerden bir yere koşturuyorlar. İşlerine koşturan bu insanlar, sıkıntılı trafikte dolu otobüs ve tramvaylarda yol alıyorlar. Her şeye rağmen araçlar trafik kurallarına uyuyor. Şehir içinde turist aracı görmeniz imkansız. Araçta zaman kaybı ve park sorunu, kısa zamanda çok yer görmek isteyen turistlerin araçları ile gezmelerini engelliyor.

Budapeşte’deki Margit köprüsünün ortasından, sol ve sağ görüntüsü St. Matthias Kilisesi İlk olarak Margit köprüsünü gördük. Buda tarafında, yemyeşil çevrede, düzenli ağaçlar arasından geçerek St. Matthias kilisesine gidiyoruz. Turlara ait turist otobüsleri yol kenarında, gezi yapan turistleri bekliyorlar. Kilisenin kapısından girişte, iki kişi keman ile solo yapıyor. Yukarıya çıktığımızda turistlerin bolluğundan hayrete düştük. Matthias kilisesi muhteşem bir yapı ve çevre düzenlenmesi kilisenin ihtişamını bir kat daha artırıyor. 1471 yılında Kral Matthias ilk kez bu kilisede tacını giydiğinden, kilise Matthias ismi ile anılıyor. Kiliseye giriş kişi başı 500 Forint olup içerideki müzeyi de ücretsiz gezebilirsiniz. Meryem Ana kilisesi olarak ta bilinen kilisede çok kıymetli dini ve tarihi eşyaları yakından inceleyebilirsiniz. Tabii bu ayrı bir merak ve bilgi konusudur. Kilise girişinde Cuma günü kilisede yapılacak org konserinin ilanları bulunuyor. Kilisenin bir şapelinde de Osmanlı’dan kalma dev bir tespih bulunuyor. Ayrıca Macaristan Kraliyet ailesinin yeraltı mezarları da burada bulunuyor. Birkaç kilometre yürüdükten sonra “Kraliyet Sarayı” çevresine geliyoruz. Saraya teleferik ile çıkmak mümkün. Teleferik ile çıkış kişi başı 400 Forint. Turlar bu yolu kullanıyorlar. Biz, biraz yorucu olmasına rağmen ağaçlar arasından döne döne yukarı çıkıyoruz. Her yükselişte şehri panoramik olarak seyrediyoruz.

Kraliyet sarayının mimarisi gerçekten muhteşem. Sarayın orta kısmını dikdörtgen şeklinde bir meydan oluşturuyor. Çevre düzenlemesinde tarihi mekan ön plana çıkıyor. Sarayın çeşitli bölümleri müzelerden meydana gelmiş. Tarih Müzesi, İşçi Hareketi Müzesi ve Müzik Tarihi Müzeleri gezilebilir. [5] Yüzlerce turist çevrede fotoğraf ve film çekmekle meşguller. Gezilerini resimlendirmek arzusundalar. Tepedeki bu saraydan Tuna Nehri üzerindeki köprüleri ve Peşte’yi seyretmek çok zevkli oluyor. Tuna Nehri sapsarı rengi ile dikkat çekiyor. Nehir üzerindeki büyük ve küçük kapasiteli tekneler, hem yük taşımacılığı hem de turistik geziler yapıyorlar. Öğlen yemeğimizi; o da ton balığı ve kola, parkta oturarak yedik. Sayılı günler çabuk geçiyor. Hava bazen güneşli, bazen bulutlu oluyor. Yağmur yağdığında, muhteşem Budapeşte bir kimsesiz şehir halini alıyor.

Parklarda köpekleri ile bir ağaç altına sığınan alkolikler, evsiz barksız aileler insanı hüzünlendiriyor. Güneşli günlerde boylu boyunca banklara uzanmış insanlar zaman öldürüyorlar. Tüm kişiler parklarda boylu boyunca uzansalar da yeşillikler arasında sizlere de yer vardır. Parklarda yatan bu insanların bir çoğu hastalıklı ve yara bere içindeler. Çevrelerinden geçen insanlar ilgisiz ve umursamazlar. Muhteşem Budapeşte’nin insanlara sunabileceği bu görüntülerle sarsıcı duygulara kapılıyorsunuz. Akşam üzeri, çalışmayan veya emekli olan kişiler muhakkak, eğer varsa köpekleriyle parklara doluyorlar. Parkların çok bakımlı olduğunu belirtmek isterim. Bazen bankta iki yaşlı bay birbirlerine hararetli bir şeyler anlatıyorlar. Buadapeşte’deki süpermarketlerde kalitesiz ve çok pahalı mallar satılıyor. Marketler genellikle bomboş. Alım güçleri ekonominin hareketlenmesini etkiliyor.

Budapeşte’de en dikkat çekici unsur; her sokak ve caddede birkaç kitap satış evi bulunması. Kitapçılarda muhakkak birkaç kişi bulunuyor ve kitapları ayak üstü tetkik ediyorlar. Bazı kitapevleri ise, belirli bir türün kitaplarını satıyor. Özel konularda kitap satan bu kitapçıların da çok müşterisi var. Şehrin her yerinde bayan kuaförlerinin çokluğu göze batıyor. Kadınlar giyim ve bakımları ile kendilerine çok dikkat ediyorlar. Erkek berberi görmedim, varsa da çok az olsa gerek. Budapeşte gezimizde Margit ve Szechenyi köprülerinden sık sık geçtik. Szechenyi köprüsü çelik konstrüksiyon olup girişlerinde büyük boylarda mermerden aslan heykelleri var. Bu köprü bir mühendislik harikası. Onu gerçekten çok sevdim; her geçişimde onu sevdim, okşadım. Szechenyi Köprüsü’nün muhteşem gece görüntüsü Budapeşte’yi ikiye ayıran Tuna Nehri üzerinde dokuz adet köprü saydım. Nehrin üzerinden geçerken her iki yöne bakarak hoş görüntüleri keşfedebilirsiniz.

Hatta eşinizi de yanınıza alarak bir hatıra fotoğrafı çekmeniz mümkün. Vaci Utca’yı gezmek önemlidir. Burası şehir merkezi olarak biliniyor. Gençler Vaci Utca’yı çok seviyorlar. Bir yanda sokak çalgıcıları bir yanda sokak ressamlarının bulunduğu bir mekan. Bakımlı bayanlar bilhassa burada piyasa yapıyorlar. Çiftler akşam eğlence programlarını bu mekanda yapıyorlar. Budapeşte’nin açlık ve sefaletini bir an da olsa görmemek ve hissetmemek için önemli bir yer.

Vaci Utca Buda Kalesi, aslanlı köprünün tam karşısında. Buda Kale Sarayı’nın haşmetinden büyük zevk alacaksınız. Buda Kalesi, uzaktan Buda Kalesi, içeriden Karşı taraftaki Parlamento Binası da muhteşem görüntüsü ile ayaklarınız altında. Kraliyet sarayında fotoğraf makinesindeki son filmi çekmiştim. Fotoğraf makinesi filmi geri sarmakta direndi. Japon malı makineden ancak Japonlar anlar diyerek Japon aramaya koyuldum. Birinin Japon olduğunu hissettiğimiz üçlü gruba yaklaştık. Gruba yaklaşırken herhangi bir lisanı tercih etme aşamasındayken aramızda Türkçe konuşuyorduk; üçlü gruptan biri, “Siz Türk müsünüz? ” dedi. Bu üç kişiden biri Japon diğer ikisi de Macar olup Ankara Üniversitesinde Macar ve Türk Dili üzerine öğrenim görüyorlarmış. Biraz sohbet ettik. Fotoğraf makinesinin arızasını gideremediler. Sonra aşağıya indiğimizde bir Fotex mağazasının karanlık odasından filmi temiz olarak çıkardılar. Parlamento Binası’nın muhteşem görünümü Yine bir gün Peşte’de St. Stephan bazilikasına giderken; kızım karşıdan gelen iki kızdan birinin blue jeanini görerek ”Bu kotun aynısı ben de var” diye annesine söylerken, iki kız birden “Siz Türk müsünüz?” diye sordular. Kızların yanında aileleri yoktu, uzun boylu konuşmadık. Onlar da Budapeşte’yi gezmeye gelmişler. Bu iki olay dolayısıyla yabancı bir ülkede isterseniz yalnız kalmayabileceğinizi anlıyorsunuz.

St. Stephan Heykeli St. Stephan bazilikası herkesin bildiği basit bir kilisedir. Girişte ücret aldıklarından “herhalde bir özelliği vardır” düşüncesi ile önden eşimi içeriye yolladık. Girmesi ile çıkması bir oldu. “Kazıklandık” diye feryat ediyordu. Yine de buraya gelmemizin bir faydası oldu. Kilisenin girişinin üst tarafında altın harflerle yazılı Latince cümle günümüzün dinlenme anlarında fikir yürütmemizi sağladı. Kilisenin ihtişamına uygun deyim “Hayatın gerçeği insanın içindedir.” Anlamı hakkında fikir yürüterek iyi vakit geçirebilirsiniz. Akşam deyim yerinde ise turşu gibi kampinge döndük. Kampinge gelirken Moca kahve almıştım. Kahveyi içmeden evvel bir duş alıp çadırların yanına geldiğimde eşimin ve kızımın çadırda uyumaya başladıklarını gördüm.

Kahveyi içerken bir kaç not daha çıkardım. Ben de bir şey yemeden aspirin alarak erkenden uyumak için yatağa girdim. Niche Kamping, Zugliget caddesinin sonunda bulunuyor. Hemen kampingin yanı başında Buda’nın en yüksek tepesine çıkan teleferik var. Kamp yerini bulmak için teleferik istasyonu çok önemli bir mihenk taşı. Caddenin aşağısına doğru Amerikan, Kanada ve Cezayir konsolosluklarına ait malikaneler bulunuyor. Binalar ve binaların çevre düzenlemeleri çok güzel. Amerikan konsolosluğu, Parlamento Binası’nın bulunduğu meydanda. Binanın etrafı sivil ve resmi polis kaynıyor. Bu caddede araç geçişleri trafiğe kapalı. Kampingler için bir not düşmek istiyorum. Bir kere kamping, şehir merkezine yakın olmalıdır. Bu gezileriniz için zaman kazandırır. Ne kadar gecelik ücret ödeneceği de mühimdir. Ve daha da önemlisi sivrisineklerin olup olmadığıdır. Bu alternatiflere göre seçme olasılığı olduğuna dikkat edilmelidir. Peşte’de gezilecek yerlerden biri de Hösök Meydanı (Kahramanlar Meydanı) ve çevresidir.

Moskova meydanından otobüse binerek Nyugat‘e geldik. Oradan da metroya binerek Varosliget’e ulaştık. Bizler buraya gelirken hakikaten zorluk çektik. Yazı dizisinin mantığının dışına çıkmamak için anlatmıyorum ama Varosliget’e nasıl gidileceğini yazıyorum. Varosliget’te Güzel Sanatlar Müzesi, Modern Sanatlar Müzesi, Botanik Bahçesi ve hamamlar bulunmaktadır. En azından beş saatinizi alacak bir gezi alanıdır. Çok büyük parkında da dinlenme olanağı buluyorsunuz. Çimenlere sereserpe yatabilirsiniz. Hösök Meydanı İlgi alanım dolayısıyla; meydandaki zafer anıtlarını fotoğrafladıktan sonra Güzel Sanatlar Müzesi’ni ziyaret ettik. Müze binası dışarıdan görülmeye değer. Fakat iç kısımda sergilenen resimlerin, benim müzecilik kültürümle uzaktan yakından alakası yok. Alt katta Etrüsk, Grek, İtalyan ve Mekadonya kazılarına ait bulgular sergileniyor. Kazıları yapanlar hakkında uzun uzun bilgi verilmiş. Bir bölümde de Mısır’da yapılmış kazıların bulguları bulunuyor. Güzel Sanatlar Müzesi’nde bu tür sergilemenin olmasına mantığım erişmiyor. Bununla birlikte seramik ve tunç bulgular dikkat çekiyor. Bu arada bir iki tane kırık dökük heykel de bulunuyor. Diğer katlarda bazı Macar ressamlarının İsa ve havarilerine ait yüzlerce yağlı boya resim var. Güzel Sanat Müzesi’nin tam karşısında, meydanın diğer tarafında Modern Sanatlar Müzesi bulunmaktadır.

Eşim ve kızım çok yorgun düştüklerinden burayı tek başına gezmek zorunda kaldım. Bu müzede Pazusyl isimli bir ressam beni çok etkiledi. Bu ressamın ismini kafanızın bir yerine koyun. Bu kişi için kocaman bir alan ayırmışlar, burada yüzlerce eseri sergileniyor. Kara kalem ve çini mürekkeple çalışıyor. Dünyayı nasıl da güzel hicvediyor. Olmaz böyle şey. Bu tip sanatkarlar Dünyayı değiştirmekte etken olacaklardır. Modern Sanatlar Müzesi’nde, Rozsda (1913 – 1999) isimli ressamın da Macar toplumunda çok önemli yeri olduğunu eserlerinden anlayabilirsiniz. Bu kişi için özel çıkarılan kitabın “yok” sattığını öğrendik. Vitrinde bir kitabı kalmıştı. Rica etmemize rağmen satın alamadık. Meydanın bir ucunda Szechenyi kaplıcaları bulunuyor. Söylendiğine göre Avrupa’nın en büyük ve en sıcak (77 derece santigrat) termal banyoları buradaymış. Banyo ve kaplıcaları kullanmadık. Varosliget meydanına girişte Türk elçiliği bulunuyor. Bembeyaz binanın önünde Macar bir görevli nöbet tutuyor. Tüm Budapeşte’de birçok turizm bürosuna rastladık ama bu büroların hiçbirinde Türkiye’de tatil yapılması için bir broşür görmedik. Bu işlerin elçiliklerin görevi olması gerekmez mi? Budapeşte’ye gidince “Gül Baba” ‘ya gitmemek mümkün mü? Böyle düşünerek Török caddesinden yokuş bir yoldan yukarıya tırmandık. Gül Baba Türbesi oldukça yüksek bir yerde.

Buradan Parlamento Binası’nı görmek de mümkün. Türbenin etrafı çok güzel düzenlenmiş ve giriş ücretli. İstanbul’da yüzlerce benzer türbe gördüğümüzden içeri girmedik. Gül Baba Türbesi’ni gezdikten sonra Tuna Nehri’ni ayıran Margit adasına gittik. Hava yine kararmaya başladı, buna rağmen ada içinde ilerledik. Yine muhteşem bir park ile karşı karşıyayız. Macar’lar bu işleri çok iyi yapmışlar ve koruyorlar. Spor yapan gençler, şehrin dışında temiz hava soluyorlar. Park dönüşü gökyüzü boşalmaya başladı. Üzerimizdeki elbiselerin yedeği bulunmuyordu. Eşim çamaşır yıkamış ve asmıştı. Tüm çamaşırlar ıslanmıştı. Bu kampingde çamaşır makinesi kullandığınızda önemsiz bir miktar ücret ödüyorsunuz. Eşim Budapeşte’ye veryansın etti. Akşam yağmur dinmişti ama çamaşırlar su içindeydi. Sabaha kadar yağmur yağmadı ama ormanın nemi yüzünden çamaşırlar kurumamıştı. Üzerimize giyecek bir şey kalmamıştı.

Yoksa Budapeşte sevenlerinden hırsını böyle mi alıyordu? Budapeşte’de uygun olabilecek Eva’nın kampingi hakkında bilgi vermek istiyorum. Pap Sziget Kamping Adres : Pap – Sziget, 2000 Szentendre Pap Sziget e-mail : campinguin@matavnet.hu

Bu kamping, Budapeşte’ye gelirken Szentendre şehrinde nehir kenarında kalıyor. Budapeşte’ye 22 kilometre kala kampinge uğramakta fayda var. Yalnız, devamlı çalışan trenler ile Budapeşte’ye gideceksiniz. Kampingin ücreti bizim şartlarımıza göre, geceliği 24 DEM idi. Bizim Niche Camping’e gecede 30 DEM ödedik. Pap Sziget kampingi çok daha büyük ve kaliteli. Irmak kenarı olmasından dolayı belki sivrisinek vardır. Universum Camping isimli bir kamping yeri daha var ama yorgunluktan bu yeri aramamıştık (e-mail: vince01@mail.matav.hu).

Çadır kurduktan sonra yer değiştirmek pek mümkün olmuyor. Programımıza göre; Gellert tepesinden son bir defa Budapeşte’yi izledik. Muazzam panoramik görüntü ile vedamızı gerçekleştirdik. Ayrıca Gellert tepesinde 45 metre yükseklikte Özgürlük Anıtı bulunuyor. Tuna Nehri’nin ikiye ayırdığı Budapeşte’yi açık hava müzesi olarak değerlendirmek mümkün. Gezerken gördüğüm her şey benim için ilginçti. Bir sokak kapısının motifi, bir binanın cephe tasarımı, tarihi olan bir apartmanın girişinden mutluluk kapabilirsiniz. Bir de Vaci Utca’da bir yudum şarap içmişseniz, mutluluğu yakalamışsınız demektir. Muhteşem ve ihtişamlı Budapeşte’yi bir kez daha görmek üzere, hoşçakalın. Budapeşte’nin Viyana (Wien) yoluna girdiğimizde yağmur başlamıştı. Otoban üzerindeki benzin istasyonlarında otogaz olmadığını öğrendiğimizden benzin alarak yolumuza devam ettik. Macaristan hududundan çıkmaya az kala bir benzin istasyonuna uğrayarak son kalan Forint‘leri de kullandık.