“O gün biri uç boylarında dolaşıyor olsa bu yiğitlerin görünüşte nedensiz bir şekilde sabahın köründe potinlerini tapırdatmalarına ve lir tıngırtılarına kuşkusuz pek bir şaşırırdı. Hele bir de Kumandan Csomay’ın dansta başı çektiğini görse ağzı açık kalırdı. Ama bu âlemde gecenin bir yarısı kim dolaşır ki? Olsa olsa rüzgâr ve (bataklığının gulyabani hayalleri gördüğü) Bézseny Korusuna doğru eve dönen bir-iki aylak kurt. Şafak kurtuluşun soluk verişi gibi yaklaşmaktaydı. … Beş Türk askeri Macarların önünde durdu, Macarlar da külahlarını sallayarak onlara yer gösterdiler. – Allah düello için güzel bir gün nasib etti, dediler Macarca. Çünkü o zamanlar artık uç boylarındaki Türklerin çoğu Macarcayı biliyordu. Şimdi Macarların huysuzlanan atlarına hayranlıkla bakıyorlardı. O sırada Türk rehineler Macar takımına karışıyor, şen naralar hoş bir kabulle karşılaştıklarına tanıklık ediyordu. Neden birbirlerine kızsınlardı ki? Şimdi düşman değil, yalnız rakip, yiğit ve hatta sınır boylarındaki bu zor hayatın güzelliği içinde asker arkadaşlarıydılar. Türkler arasında birçoğu burada doğup kendilerini Macaristan Türk’ü olarak görürken padişahın ve Bab– ı Ali’nin artık uzaklarda kalan görkemini de pek takdir edemiyorlardı. İstanbul’la bağların kopmasını artık sadece dinin cılızlaşan ışığının engellediği adamakıllı hissediliyordu. Yaygara artık durulmuştu. Dört yaver, düellonun yapılacağı alanı belirledi. Çarpışanların yanlarında duracak ve vuruşmanın adil olmasına gözcülük edeceklerdi. László’nun yaverleri Komutan Csomay ve Bogics olurken Oglu’nunkiler bir Kaposvár ağası ile sarığından bir metrelik bir tüy sarkan ihtiyar bir yeniçeriydi. Çağrı, sonu ölüme kadar gidecek vuruşma içindi; László ve Oglu yürürken yeleklerini çıkarıp belden yukarısı çıplak vaziyette tek kılıçla hakemlerin arkasında beklemeye başladılar. Onlar da oradan ayrılınca meydanda artık vuruşacak olanlar kalmıştı. Birbirlerinden hâlâ on adım uzaktaydılar. Gözlemciler bekliyorlardı. Oglu doğuya döndü, secdeye durdu ve alnını yere değdirdi. Sonra da ayağa kalkarak kılıcını öptü. László göğe bakarak : “Tanrım yardım et! Bu toprakları babamın kanı gönendirdi, ben de kâfir pagandan öç almaya ant içtim.” Komutan Csomay kılıcını çekti: İleri! Oglu hemen hareketlendi. Uzun yağız kolları geriliyor ve her hareketinde kaslarının disiplinli, korku salan kıpraşmaları görünüyordu. Güzel bir adamdı. İri siyah gözleri öfkesiz, daha ziyade acıyan bir edayla bakıyordu László’ya. Birbirlerini ilk kez şimdi görüyorlardı. László da öne çıktı. Diğerininkine göre beyaz olan teni parıldamaktaydı, belden yukarısının orantılı biçimi nerdeyse kadınsıydı ancak hareketlenip öne atıldığı zamanlar vücudunun bir kılıç gibi esnek olduğu fark ediliyordu. Kılıçlar birbirine çarpıyordu, neredeyse sessiz bir dokunuştu; soğuk, ölümüne sert!”
Kitabın konusu: Tarihi roman, Macaristan’ın Türklerin hakimiyetinde bulunduğu 1586’da geçer. Baş kahramanı, babasını Koppány Kalesinin hakimi Oglu Aga’nın düelloda öldürdüğü bir uç kalesi askeridir. Olayları başlatan da bir düellodur. László Babocsai babasının intikamını alabilmek için gücünü ve becerilerini Oglu ile ölçüştürür ve düello sonucunda Macar askeri galip gelir. Ölümcül yara alan Türk askeri, son anlarında bütün servetini László’ya bırakırken ondan Macar bir kadından doğan kızı Zsuzsa’nın bakımını üstlenmesini ister. Romantik öykününü ikinci bölümünde Habsburg imparatorunun Bolondvárlı paralı askeri, Lazslo Babocsai’ye miras kalan servetin de peşine düşen, insafsız Rudolf Kales’in para ve ganimet peşindeki acımasızlıkları yer alır. Bu iki temel konuyla örülen öyküde yazarın kendinde has üslubuyla da koşut olarak başta Balaton Gölünün bataklık âlemi olmak üzere doğa önemli bir yer tutar. Kitapta uzun doğa tasvirlerine çok fazla yer verilmemesine karşın doğa her yerde güçlü biçimde kendisini hissettirir. Kaçanlara sığınak sağlarken kötülük planlayanların içine saplandığı bir mezar olur. Maceralı ve romantik öyküden akıllarda Orta Avrupa’nın uç boylarının renkli görüntüsü kalırken Türk hakimiyetine ait dönemle ilgili gerçekler hem roman diliyle hem de gerçekliğin diliyle ortaya koyulur.
Kitabın yazarı İstván Fekete hakkında: İstván Fekete (1900-1970), yazdığı çok sayıda çocuk ve gençlik romanıyla Mór Jókai ile birlikte Macaristan’da bütün zamanların en çok okunan yazarı konumundadır. Kálmán Csató ile birlikte de orman ve avcılık edebiyatının en tanınmış temsilcisidir. Öyellikle hayvan hikayeleri ve hayvanları konuşturarak yazdığı roman ve öyküleriyle Macar edebiyatında kendine yer bulmuş ve sayısız ödülle unurlandırılmıştır. 2002’nin aralık ayına kadar Macar dilinde 8.700.000 adet kitabı satılmıştır. Kitapları Macaristan dışında da 12 ülkede 45 baskıda yayımlanmıştır. Koppány Ağasının Vasiyeti(Koppányi Aga Testamentuma) Tüskevár, Vuk, Devedikeni (Bogáncs) onun en fazla okunan kitapları arasındadır.
Bülent Şimşek