Macaristan Avrupa’nın özgün ve köklü bir ülkesidir. Macarlar da zihniyetleri itibarıyla ilginç bir halk. Bu milletin kökeni Volga-Oka boyundaki Başkırlara, İskandinavya’daki Finlilere ve Baltık’taki Estonlara kadar akrabalık ilişkileri ile bağlıdır. Bin yıllık Hıristyanlardır. Macaristan’ın apostolik kralı yani ‘İsa’nın elçisi’ unvanını taşıyan Saint İstvan zamanında vaftiz edildiler. Macar halkı Alman ve Slav denizinin ortasındadır; gene de o özgün dilleri, erimek şöyle dursun, Avrupa edebiyatının en güzel şiir ve tiyatrosu ile yaşar gider.
19’uncu asrın ortalarına kadar bugünkü anlamda Budapeşte’den söz etmek mümkün değildi. Buda tarafındaki kale Macar krallarının ikametgahı ve en büyük katedralin bulunduğu yerdi. Türk imparatorluğu da Macaristan’ı buradan idare etti. Buda’nın son komutanı, 90’ına gelmiş vezir Arnavut Abdi Abdurrahman Paşa elinde iki kılıçla şehri savundu. Budin düştü, Macarlar o gün bugündür onun mezarını bir abide olarak ihtiramla muhafaza ediyor.
Macaristan’ın tarihini Buda’da görmek mümkün. Buradaki tepede Saint Geleert’in yani Macaristan’ı Hıristiyanlaştıran azizin abidesi var. Buda’nın üzerinde de arşiv ve müze olarak kullanılan Avusturya Habsburglarının sarayı… Tuna üzerindeki zarif köprüler Buda’yı ve Peşte’yi birbirine bağlıyor. Elizabeth köprüsü (yani Macarın deyimiyle Erszebet) Avusturya’nın güzel imparatoriçesi ve Macaristan’ın en çok sevilen kraliçesinin adını yaşatıyor. Macaristan’ın Komünist Parti ile yönetildiği devirde bile bu ad değişmedi. Köprüyü aynı isimli bulvar izledi; benim gençliğimde Halk Cumhuriyeti Caddesi adını alan Kont Gyula Andrasi Caddesi’ne ise bu isim yeniden verildi. Bizim Boğaziçi’ni Dolmabahçe süslerdi. O süsü çok gördük, arkasını garip binalarla kapattık. Tuna’nın kenarını ise Macaristan’ın zarif parlamento binası süslüyor ve hep öyle kalacak, etrafındaki eski zarif binaları gözleri gibi koruyorlar. Son 20 yılda buraya ilave edilen tek anlamlı şey 1956 yılının kahraman lideri olan Yanoş Kadar’ın heykeli; bir kaide üzerinde değil, parkta gölge bir vatandaş gibi duruyor.
Federasyonlar tarihe gömüldü
Buda ve bilhassa Peşte tarafının bütün binaları 19’uncu asırdaki özelliklerini koruyor. Budapeşte tıpkı Barselona gibi, hatta ondan daha çarpıcı ve muhteşem bir biçimde her binası ile ayrı bir üslubu ve dünyayı temsil ediyor ve bu üslupların da hepsi bir arada güzel.
Şehrin aristokrat saraylarından birinde de Avusturyalılar, Almanlar ve Macarların birlikte kurdukları Andrassy Üniversitesi var. Gyula Andrassy önce Macar ayaklanmasının ulusal lideri iken imparatorluk Avusturya-Macaristan olarak iki eşit parçaya ayrılınca bu federasyonun müşterek dışişleri bakanı ve sonra da başbakanı oldu. Üniversite onun adını taşıyor ve iki ülkenin birliği de galiba ancak onunla parlak devrini yaşadı.
1918’de Avusturya Macaristan monarşisi de onun benzeri Osmanlı İmparatorluğu da tarihe gömüldü. Federasyonlar devri de böylece bitmiş oldu.
Üniversitenin salonlarında ‘Avusturya İmparatorluğu’nda İslam’ konulu bir sempozyum var, bir tebliğle bendeniz de katıldım. Bosna-Hersek 1908’de Avusturya resmen ilhak ettikten sonra Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilerini ilginç biçimde sürdürdü; sorunlar arttıkça Boşnak nüfus da Türkiye’ye doğru göçtü. Avusturya-Macaristan’ın, Bosna’yı bir sorunlar yumağı olarak gören ve ilhakı tasvip etmeyen çevrelerine karşı dışişleri bakanı Kont Aehrenthal imparatorluğun prestiji için ilhakı kışkırttı ve hazırladı. Hem Bosna’nın hem imparatorluğun sonu ufukta göründü. Harp Bosna yüzünden patlayacaktır.
Onları ayakta tutan maddi çevrenin koruyuculuğu
Bugün Andrassy Üniversitesi 19’uncu asrı ve modern dünyayı öğrenimine ve araştırmalarına konu edinen ilginç bir akademi. Sadece 300 öğrencisi var. Bulunduğu sarayın balo salonu dahil
her şey olduğu gibi bütün güzelliği ve satvetiyle korunuyor. Akademinin karşısındaki Kültür Ofisi bile eski hoş bir art nouveau bina.
Budapeşte müzeleri ve kafeleri ile insanın ruhunu tazeleyen bir eski dünya. Mirasın güçlüsü tükenmez ve dışarıdaki hayat tatsız ve acı olsa bile o halka geleceğe uzanmak için güç verir. Ata mirasının ne demek olduğunu insan bugünkü Macaristan’ın çetin iktisadi krizinde işsizlik, boşaltılmış dükkanların vitrinlerindeki ‘ellado ya da kiado – satılık veya kiralık’ ilanlarını görünce daha iyi anlıyor. Sıkıntılar geçer. Macar ülkesi ve halkı çok açıktır ki, birçok ülkeler gibi renkli, muhteşem ve acılı bir tarih geçirmiştir. Ama galiba onları her seferinde ayakta tutan ve geleceğe taşıyan ruhlarındaki inceliğin yansıdığı maddi çevrenin koruyuculuğu olmuştur.
2012-05-30
cadde.milliyet.com.tr