Hoş Geldin kendisini ve ait olduğu topluluğu kaybedip sonra yeniden bulan bir gencin, Gergely Gallér’in hikâyesi. Günlerini ortak geçmişin mucizelerini, köyün koruyucu azizlerinden kalan mirası bıkıp usanmadan araştırmakla geçiriyor, yapayalnız kalacağı güne kadar sürüyor bu çılgın araştırma. Çocukluğunu geçirdiği köyü terk etmek zorunda kalan Gergely Gallér, neler olduğunu ne için olduğunu meydana çıkarmak, mucizeleri anlamak ve kim olduğunu bulmak için bir yetişkin olarak köyüne geri dönecektir. Onun hayatını izlerken okur da sevinçlerinin, isteklerinin, hayallerinin peşinden koşuyor ve arada bir gerçekle karşılaşıp uyanıyor. Kahramanın çocukluğunun geçtiği Sáraság, geçmişte yaşamış insanların gölgelerinin gezindiği, genç kızların bir günde saçlarının ağardığı, sabahları insanların dudaklarından kelimelerin bilinçdışı döküldüğü, insanların sürekli ağızlarının kuruduğu ve yanlarında güğümlerle gezdikleri tuhaf bir yerdir.
Köylülerin ölecekleri tarihlerin yazılı olduğuna inandıkları “Klein Güncesi”nin, belki geçmişte işlenen, belki şimdi ya da gelecekte işlenecek günahların, belki de hepsinin cezası bir ölüler kitabının peşinde; kuşku, güvensizlik, görüş ayrılıkları ortamında akıl dışı olaylar dizisi birbirini izler. Etnik ve ruhsal aidiyet, inanç, kimlik, büyüme ve zaman üzerine masalsı bir dille anlatılan Hoş Geldin: “Vücut kısır olsa bile sevginin meyvesi olurmuş, ruh kendi başına da yaşar, sevgi kendi başına da ürün verebilirmiş, Rab vücudu maddeden değil ruhtan ve maneviyattan yaratmış, eğer yeter derecede isteyebilirsek biz de maneviyattan maddiyat yapabilirmişiz.” diyen bir kahramanıyla; yetimliğini, köksüzlüğünü, yalnızlığını bir kökene bağlamak isteyen Gergely Gallér’in ilgi duyduğu ve sığındığı “maneviyat dünyası”ndan nasıl yeni bir gerçeklik yaratma arzusunda olduğunu çarpıcı bir biçimde dile getiriyor. Hoş Geldin yakın ve uzak geçmişin sırlarının şimdiki zamanla karıştığı, anıları değiştirdiği, kâh uzaklaştırıp kâh yakınlaştırdığı, unutturup yeniden yaşattığı son derece sürükleyici, sert ve etkileyici bir kitap. Çünkü yazarının bir kahramanına söylettiği gibi: “Zaman cümlelerde geçmez”. Gün Benderli’nin sürükleyici, güzel çevirisiyle yayımlanan
Hoş Geldin, Krisztián Grecsó’yu tıpkı ilgiyle okuduğumuz Agotha Kristof, Magda Szabó gibi etkiyici, sarsıcı Macar yazarlar arasına ekliyor. O halde Krisztián Grecsó’yu kitabının adıyla selamlamak gayet yerinde: Hoş geldin… YKY’den yayımlanan Hoş Geldin adlı romanın yazarı Krisztián Grecsó. Türkiyeli okurun karşısına ilk kez çıkan yazar, l976’da Macaristan, Szegvár’da doğdu. Toplumsal fırtınalarla dolu tarihi nedeniyle Vihársarok (Fırtına köşesi) diye anılan yörenin birçok kentinde yaşadı. Irgatlık, koyun çobanlığı, köy öğretmenliği yaptığı zamanlar da oldu. Üniversitede Macar Dili ve Edebiyatı dalını bitirdikten sonra çeşitli dergilerde redaktör, başredaktör olarak çalıştı, halen Budapeşte’de yaşıyor, Yaşam ve Edebiyat adlı seçkin edebiyat dergisinde çalışıyor. Vízjelek a honvágyról [Hasretin Suda Bıraktığı İzler] (şiirler, l996), Pletykaanyu [Dedikodu Ana] (öyküler, 2001), Hoş Geldin (roman, 2005; YKY, 2011), Tánciskola [Dans Okulu] (roman, 2008), Mellettem elférsz [Yanıma Sığarsın] (roman, 2011) önemli eserleri arasında.