Sevgili Ernö,
Düşünebiliyor musun, tam 102 yaşına girdin! Yüz yaşını aşmış bir çocuksun yani. Yüzüncü yıldönümünde Peşte yakasında Prater sokağında heykelin de dikildi. Heykel seni diğer çocuklarla birlikte bilye oynarken tasvir ediyor. Romanında seni yaratan yazarının, Ferenc Molnar’ın, sizleri ölümsüzleştirdiği o bilyelerinize el konulma efsane anını canlandırıyor.

Sen aslında Macaristan’ın ilk dizi kahramanısın, bunu biliyor muydun? Çünkü sizin hikayeniz ilk olarak bir gazete tefrikası olarak yayınlandı. Dizi kahramanıydın yani, hem de ayakları o kadar küçük bir kahraman ki, karşı çetenin elemanları bu kadar küçük ayaklı bir çocuğun olabileceğini hayal bile edememişlerdi. İşte kahraman olmanın böyle handikapları da var.
Ernöcüğüm, sen Bay Nemecsek olmadın, Ülküdaş Nemecsek da, Yoldaş Nemecsek de, Vatandaş Nemecsek de olmadın! Sen XX. yüzyılın belalarını yaşamaktan kurtuldun! Tabi ölerek kurtuldun, o başka! Tuhaf değil mi? Efsaneler ancak ölümleriyle doğuyorlar!
Diğer çocuklara dair bilgin var mı? Bak anlatayım: Boka 1916 yılında cephede öldü! Yani Birinci Dünya Savaşı yıllarında. O savaş bu dünyada insanların cephelerde zehirli gazlarla katledildiği ilk savaştı. Ve yine o savaş, savaş tutsaklarının hayatta bırakıldığı son savaş olarak da tarihe geçti. Ölümünde bölük defterine “Janos Boka, Macar Kraliyet Ordusunun 30 yaşındaki teğmeniydi” diye not düşüldü.

Weis, Geréb ve Wandauer ceketlerinin yakalarına sarı yıldızlar takılarak yok edildiler. Önce onları vagonlara yüklediler. Hani senin zamanında hayvan taşıma vagonları vardı ya, onlara tıkıştırıldılar ve götürüldüler. Bir daha da dönmediler. Ha, bu olaylar da işte İkinci Dünya Savaşı’nda oldu. Atom silahlarının ilk olarak kullanıldığı savaştı bu ve aynı zamanda savaştan canlı olarak kurtulanların olduğu son savaş da oldu. Diyorlar ki, Weisler vagonlara yüklenirken Pasztor kardeşlerden büyük olanı da oradaymış, insanları vagonlara yükleyenlerden biri de oymuş, ancak sırtında kızıl değil siyah gömlek varmış.
Csele’ye gelince: O Amerika’ya gitti. Artık torunları bile Macarca konuşmuyorlar. Cleveland eyaletinde yaşıyorlar ve şapka imalatıyla uğraşıyorlar. Csele and Csele adında da bir şirketleri var.
Feri Ats hapse düştü, ölüme mahkûm edildi. Çünkü bir sonbahar günü Budapeşte sokaklarında bir devrim patladı. O iyi tarafın saflarında yer aldı. Sonra anlaşıldı ki, o taraf iyi değil, kötü tarafmış. Ama bugün yine o tarafın iyi taraf olduğu söyleniyor. Lakin ne yazık ki o bugünü göremedi. Körut Bulvarı’nda Maria sokağı yakınlarındaki bir sinemada barikat kurmuşlar. Adamlarıyla birlikte orada çarpıştı. O zaman Altmış yaşını da geçmişti oysa! Adamları da vardı, silahları da, ama bayraklarını korumaya yetmemiş güçleri! Hani o ortası delik bayrak var ya, işte onu. Yakalanmışlar. Barabas üstlendi savunmasını. Barabas avukat oldu, onu da bilmiyorsun. Ama demir parmaklıkların ardından çıkaramadı Feri Ats’ı. Kötü zamanlardı onlar. Arsa tamamen elden gidiyor diye korkuyordu herkes. Düşünsene koca bir ülkeye Einstand çekilen yıllardı.

Csonakos’a gelince: Babacığım! O var ya, en şanslınız! Weis Mannfred fabrikasında işçi olarak çalıştı! Hükümetler geldi gitti, askerler, komandolar, örgütler, macun dernekleri birbirini izledi, ama o hiçbir şeye bulaşmadı. Evlendi, çoluk çocuk sahibi oldu. Hafta sonu maçlara gitti. Ferencvaros kazanırsa keyiften, kaybederse de bu kez kederden o meşhur ıslığını çaldı! Sokak çocuklarına küfür etmeyi öğretti, dişleri dökülünceye kadar çekirdek çıtlattı ve sıkı bir Frenencvaros taraftarı olarak statta takımını ölümüne destekledi.
Ernö, şimdi sırayla çocukların hayatına baktık ya, bir şey geldi aklıma: belki de yazar seni romanında üç kez o buz gibi sulara daldırmakla iyi yaptı, ne dersin? Belki de Vatan olarak gördüğün Arsa için ateşler içinde kıvranarak, ama Vatan’a inanarak yaşama veda etmek, büyümekten ve Vatan’a olan inancını kaybetmekten, ya da Vatan dediğin şeyin seni kaybetmesinden daha iyiydi!
Vatan, Vatan… Bu kelimeyi söylerken V harfini nasıl yazmalıyız? Büyük mü? Yoksa küçük mü? Eğer büyük yazarsam sen çok milliyetçisin diyorlar, küçük yazarsam vatan haini oluyorum! Ve bu durumda da birileri adımı her yere küçük harflerle yazıyorlar. O “Birileri” hiç de az değil ve hep birbirlerini buluveriyorlar.
Geçenlerde yeni bir keşif yapıldı. Çok büyük bir olay. Bence sen görsen çok severdin. İnternet diyorlar adına. Herkes kullanıyor. Haberleri takip ediyorlar. Birbirlerine bir şeyler yazıyorlar, ya da birileri hakkında döktürüyorlar. Ernö, tahmin bile edemezsin, bugün artık herkes her şeyi küçük harflerle yazıyor. Kendi adlarını bile küçük harfle yazıyor insanlar, hatta belki de gerçek adları bile değil o yazdıkları isimler. İsimsiz kalmak sonuçta insana sorumluluk yüklemiyor, öyle değil mi? Bu dünya artık küçük harflerin dünyası oldu.
Oysa, bu işler böyle kolay değil, Babacığım! Öyle değil mi? VATAN tümden büyük harfle yazılmalı, baştan sona! Kocaman, iri ve diri harflerle! ARSA da öyle yazılmalı! Ve ÖZGÜRLÜK de! EŞİTLİK de! KARDEŞLİK de! DOSTLUK da! ARKADAŞLIK da! CESARET de! DÜRÜSTLÜK de! FEDAKARLIK da! AFFETMEK de! Öyle değil mi?
İyi ki varsın! Sen bize hep güç veriyorsun, bak bu kadar yılın ardından da hala inanmamızı sağlıyorsun. Bizim için bir hediye bu, oysa söz konusu olan senin doğum günün. Ama dert etme! Ölümsüzler için doğum günü kutlaması nedir ki?
Doğum günün kutlu olsun Ernö!
Yaşasın Pal Sokağı Çocukları!
Yaşasın Arsa!
Saygılarımla
Peter Geszti
(Çeviren: Tarık Demirkan)