Perşembe günü Avrupa siyaseti açısından etkileri çok büyük olabilecek bir zirve toplantısı gerçekleşti.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban’ın ev sahipliği yaptığı zirveye, Polonya iktidar partisi PiS’in önde gelen siyasetçilerinden ve Polonya Başbakanı Mateus Morawiecki ve İtalya’da mevcut hükümeti oluşturan geniş koalisyona destek veren aşırı sağcı Lig partisi lideri Matteo Salvini katıldı.
Toplantının amacı, Avrupa’da merkez sağdan giderek uzaklaşan muhafazakar popülist siyasetlerin kendi aralarında bir birlik oluşturarak Avrupa Birliği içinde bir çekim merkezi yaratmaları ve Avrupa Parlamentosu’nda yeni ve güçlü bir parlamento grubu oluşturulmasıydı.
“Avrupa’nın yeni Rönesansı için tarihi toplantı”
İki saat süren zirve toplantısının ardından yapılan ortak açıklamada, üç liderin hemen her konuda anlaştıkları ve sıkı bir ittifak için yola çıktıkları ilan edildi.
Toplantıya ev sahipliği yapan Viktor Orban, Avrupa’da merkez sağın son zamanlarda solla işbirliği içine girdiğini ve bu siyaseti onaylamayan milyonlarca insanın kendisine yeni bir yol aradığını söyledi. Orban, bu insanları temsil etmek için yola çıktıklarını vurguladı.
Polonya Başbakanı Morawiecki de AB’nin tamamen dağılma süreci içinde olduğunu, yönetici elitin halkı değil, bazı projeleri temsil ettiklerini, Avrupa’da özgürlük, demokrasi ve aile gibi temel değerleri öne çıkaracak yeni temsilcilere ihtiyaç olduğunu söyledi.
Morawieczki, Avrupa’da ulusal çıkarların, ulus devletlerin güçlenmesiyle gerçekleşebileceğini savundu. Polonya Başbakanı, birilerinin “Avrupa’yı talan etmek istediklerini” ve kendilerinin de buna alternatif olacakları mesajını verdi.
Eski başbakan yardımcısı ve içişleri bakanı görevlerinde bulunmuş italyan Lig partisi lideri Salvini de Avrupa’yı “tarihin en karanlık döneminden aydınlığa çıkarmak için” yola çıktıklarını söyledi.
Salvini, Avrupa’yı yönetenlerin Hıristiyan değerlerden, özgürlük ve aileden uzaklaştıklarını, İslama ve göçmenlere dur diyemediklerini, bunu kendilerinin yapacağını vurguladı.
Zirveye katılan liderler neyi hedefliyor?
Avrupa’da merkez sağdan uzaklaşan, muhafazakar ve popülist açılımlarıyla tanınan bu liderlerin ve partilerinin ortak özellikleri şu iki noktada özetlenebilir:
Avrupa Birliği’nin merkezi uygulamalarına karşı ulus devleti savunarak direnmek ve Avrupa’nın tarihsel temelini oluşturduğunu düşündükleri Hristiyan değerleri bozduğuna inandıkları İslama ve mültecilere karşı en sert tedbirlerle karşı çıkmak.
Bu nedenle bu liderler Avrupa’da geleneksel Hıristiyan demokrat politikalar doğrultusunda siyaset yapan merkez sağ partilerden son yıllarda süratle uzaklaştılar.
Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve mültecilere karşı ılımlı politika doğrultusunda sol partilerle koalisyon yapmaktan da çekinmeyen geleneksel sağ partileri Avrupa’nın Hıristiyan değerlerine ihanet etmekle suçladılar.
Avrupa’nın yeni Rönesansı için işbirliği yapacaklarını deklare eden siyasetçiler, Avrupa Birliği’nin Hıristiyan değerler ve ulusal gelenekleri doğrultusunda yeni bir rotaya girmesi için yeni bir program hazırlayacaklarını belirterek AB’nin yönetimine de talip olduklarının mesajını verdiler.
Yeni oluşumun şansı ne?
Üç ülkenin muhafazakar ve popülist liderleri aslında Avrupa’da son dönemlerde güçlü bir toplumsal taban oluşturan milliyetçi, göçmen karşıtı ve çok kültürlülüğe tepkili ciddi bir toplumsal kesimin liderliğine talip oluyorlar.
Macaristan’da uzun bir süredir iktidarda olan ve seçimlerde %50 civarında oy alan FİDESZ lideri Viktor Orban, hem mültecilere karşı sert tavırlarıyla ve hem de AB içinde Vişegrad Ülkeleri olarak tanınan dört Orta Avrupa ülkesini bir araya getiren entegrasyonun temelini atmasıyla gücünü kabul ettiren bir lider.
Orban tarafından “demokrasinin liberal olmayan modeli” olarak çerçevesi çizilen ve Macaristan’da on yıldır uygulanan rejim, karşıtları tarafından popülist ve otoriter olarak tanımlansa Orta ve Güney Avrupa’nın sorunlu demokrasilerinde taraftar buldu.
Orban’ın FİDESZ partisinin Avrupa Parlamentosu üyelerinin geçtiğimiz aylarda, Orban rejimi ve AB arasındaki gerginlikler sonucunda Avrupa Parlamentosu Halkçı Partiler Grubundan ayrılmasının ardından, Avrupa Parlamentosu içinde yeni bir grubu oluşturulması konusu gündeme getirildi.
Avrupa Parlamentosu’nda yeni muhafazakâr grup
Bugün Avrupa Parlamentosu’nda milliyetçi, ulus-devlet yanlısı, İslam ve çok kültürlülük karşıtı ilkeler doğrultusunda siyaset yapan partileri bir araya getiren iki grup var.
Bunlardan biri Polonya PiS partisi tarafından liderliği sürdürülen ECR (Muhafazakârlar ve Reformcular) gurubu, diğeri de İtalyan Lig partisinin başını çektiği ID (Kimlik ve Demokrasi) grubu.
Bu iki grup aralarında bazı görüş ayrılıkları olsa da milliyetçi, popülist ve AB entegrasyon politikasına eleştirel yaklaşan partilerden oluşuyor.
Viktor Orban, işte Avrupa Parlamentosu içinde bu iki grubu bir araya getirmeye çalışıyor.
Orban, 2018 yılında da bu partileri AP içinde bir araya getirmeye çalışmış, ancak bunda başarılı olamamıştı. Zira Polonya iktidar partisi (PiS) İtalyan Lig partisini “fazla Rusya yanlısı” bulmuştu.
Eğer bu girişim bu kez başarılı olursa Avrupa Parlamentosu içinde bir anda Halkçı Partiler Grubu’nun ardından en fazla üyeye sahip olan ikinci parlamento grubu ortaya çıkacak.
Zira Avrupa Parlamentosu’nda ECR’nin 61, ID’nin 76 ve Macarların da 12 üyesi var. Yani toplamda bu grup Avrupa Parlamentosunda 149 üyeye sahip olacak.
Böylesi bir güç birliği ise Avrupa’da yeni bir çekim merkezinin doğacağı anlamına gelebilir.
Tarık Demirkan- BBC