Belirlenen Dünyanın Sınırlarından Belirsizliğin Özgürlüğüne: Csutora, Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi

“Anarşizm, özgür, bağımsız ruhlara ve omurgası sağlam olanlara seslenir.”
Emma Goldman

Sándor Márai çok sayıda roman kaleme almış, romanlarında Orta Avrupa burjuvazisinin kültürünü, düşünce tarzını, ahlak kurallarını ve yaşam biçimini betimlemiştir. Hayatı boyunca her şeyden önce doğduğu şehre, ait olduğu aileye, bağlı olduğu sınıfa, ana diline ve Avrupa kültürüne sadık kalmıştır. Özellikle vatanım dediği Macaristan’ı birçok eserinde kendi kişisel tarihiyle birleştirerek anlatmıştır. Yirminci yüzyılın gölgede kalmış yazarı Marai, Birinci, İkinci Dünya Savaşları, 1956 Macar Devrimi ve soğuk savaş yıllarına tanıklık etmiş, incelikli gözlem yeteneğiyle burjuva sınıfının yaşamını, arka planda siyasal bir atmosferi de sezdirerek ustalıkla kaleme almıştır. Marai, bir dönem yazarıdır ama aynı zamanda zamansız bir yazardır. Ele aldığı dostluk, anlam arayışı, ikili ilişkilerdeki sorunları ve benzeri temaları basit cümlelerle aktarmış, bu cümlelerle yoğun duyguları anlatmayı başarmıştır. Günümüzde romanlarının gün yüzüne çıkıp bu kadar sevilmesinde yoğun duyguları aforizmalı cümlelerle aktarmasının da payı büyüktür. Bir Burjuvanın Anıları gibi otobiyografik ögeler taşıyan, İşin Aslı Judit ve Sonrası gibi bir evlilikten manzaralar sunan ve Mumlar Sonuna Kadar Yanar gibi dostluk temalarını ele alan romanları dünyada ve ülkemizde çok sevilmiş ve ilgi görmüştür. Bu ilgi üzerine son günlerde Sandor Marai’nin Can Yayınları tarafından ilginç bir kitabı daha yayımlandı: Csutora, Şahsiyetli Bir Köpeğin Hikâyesi. Adından anlaşılacağı gibi roman Csutora adlı bir köpeğin hikâyesi. Hikâye sadece onun değil yaşamın da hikâyesi.

Roman, Csutora adlı yavru bir köpeğin, burjuva bir beyefendi tarafından eşine Noel hediyesi olarak alınmasıyla başlar. Aile, savaş sonrası eski zenginliğini yitirmiş ancak bu sınıfın kültürel alışkanlıklarından da vazgeçmek istememiştir. Koca, eşine Noel hediyesi olarak pahalı mücevherler alamaz, ucuz görüntülü hediyeleri de vermek istemediği için çareyi sevimli yavru Csutora’yı almakta bulur. Başlangıçta herkes bu sevimli yavrunun büyüsüne kapılır. Bir oyuncak bebek gibi kucaklarında taşırlar fakat Csutora büyüdükçe onun safkan Puli değil de bir melez köpek olduğu ortaya çıkar. Aynı zamanda her türlü disipline kayıtsız, özgürlüğüne düşkün, evcilleştirilemeyen bir hayvandır o. Eğilip bükülmeyen, kendi bildiğini okuyan anarşist bir mizacı vardır. Bu zorlu mizaç nedeniyle ailenin Csutora’ya, Csutora’nın da aileye tavrı zamanla değişmeye başlar. Roman bu değişimin yarattığı çatışmalar üzerinden ilerler.

Sándor Márai

Csutora, bu evde konforlu bir hayat sürer, istediğini yiyebilir. Sahiplerinin birçok eşyasını parçalamasına rağmen onlar tüm bu olanlara ses çıkarmazlar. Ancak o, anarşist ruhuyla bu konforun yerine kendi köpek bilincine ulaşmak ister. İktidarla yani evdekilerle derdi de burada başlar. İktidar itaat ister, Csutora ise tersini. Doğasının tüm potansiyel gücünü mümkün olan en özgür şekilde ifade etmek ister. Gelişimini engelleyen her şeye karşıdır. Daha küçücük yavruyken hayvanat bahçesinden alınıp eve götürülürken sahibi bir dükkândan ona bir tasma alır ama yavru tasmanın takılmasına direnç gösterir.  Dükkân sahibi sevmek istediğinde ise hızla uzaklaşır. İnsanları tanımadan onlarla yakınlaşmak istemez. “Köpeğiniz dost canlısı değil” (s. 40)

Oysa insan dünyasında köpeklerin dost canlısı olmaması onların hayvanlar için belirledikleri dünyaya hiç uygun değildir. Başka bir gün Amerika’dan gelen bir aile dostunun tavsiyesi ile bir yere bağlanıp altına gazete serilerek tuvalet eğitimi verme çabaları da felaketle sonuçlanır. Bağlanmaktan nefret eden Csutora, evin her yerine pislemeye başlar. Onun istediği mümkün olduğunca özgür yaşamaktır. Dışarı çıkarken tasmasına takılan kayışa da aynı şiddetle tepki gösterir. “Sanki hanımefendi kendine direnen bu köpeği çalmış da bir yerlere götürüyor gibi. Köpek de kendini çekiştiren ve zorlayan birine direnen, acı çeken hayvan görüntüsü veriyor.” (s. 77) Onun hırçın davranışları üzerine ailenin çevresinden gelen tavsiyeyle veteriner ve köpek banyosuna götürüldüğünde de yine aynı tepkileri göstererek ortalığı alt üst edecektir çünkü onun dünyasında tüm bunlar onun yaşam alanını tehdit eden unsurlardır. Bu yaşamın sınırlarını maalesef o belirleyememiştir.

Csutora, zaman ve mekâna karşı da dirençlidir. Gece ve gündüz temposu ve onun belirlediği disipline uyum sağlayan insan dünyasına uzak davranışlar sergiler:

Zaman mefhumu hakkında hiçbir bilgisi yok, mekânın yasalarını da elbette bilmiyor. Günün hangi döneminin uyku için, ciddi bir iş için, oyun ya da eğlence için uygun olduğu hakkında da fikir sahibi değil. (s. 78)

Günümüz hız çağında iktidarın zamanı bu kadar ele geçirdiği düşünüldüğünde Csutora’nın bu tavrına son derece devrimci bir hareket denebilir. İnsanların pek de kolaylıkla beceremedikleri anarşist, devrimci bir hareket. Mekân ise onun için dört duvar tarafından sınırlanan ortamda olanakların ve tehlikelerin farkına sadece içgüdüleriyle vardığı bir yerdir. Zamanın ve mekânın sınırlarını tanımayan Csutora’nın davranışları tüm kuralcılıklarına karşın ev halkını da imrendirir. Belirsizliğin yarattığı özgürlük ve kurallardan sıyrılmış yaşam, her ne kadar eyleme geçmeye cesaret edemeseler de, onlara bile çekici gelir:

Ev halkı onun bu sonu olmayan koşullardan ve önyargılardan bağımsız özgürlüğünü imrenerek izliyor. Zamanın dışında ve mekânın yasalarına karşı ilgisiz. (s. 79-80)

Csutora tüm davranışlarıyla özgürlüğün simgesi olmuş, aynı zamanda romanın anlatıcı kahramanı beyefendinin de kendi yaşamını sorgulamasını sağlamıştır:

Keşke her defasında yaşamın o disiplinli ritmine, bilinçli olmanın milimetrik hesaplarına takılıp kalmasam. (s. 103)

Romanda Csutora’nın hikayesine paralel olarak arka planda savaş sonrası çöken burjuva yaşamları konu edilir, gençlik, yaşlılık, tüm canlıları yaşama bağlayan arzular, dostluk ve ihanet gibi temalar da incelikle arka fonda yer alır. Csutora’nın büyüdükçe kabına sığmayan coşkusuyla, sahibinin yaşlandıkça arzuladığı birçok şeyi istediği gibi yapamaması, burjuva arkadaşlarının genç köpek hırçınlaştıkça psikanalitik çözümler üretmeye çalışıp düştükleri komik durumlar, uygarlaşma adı altında insanın gittikçe doğadan ve kendi doğasından kopmasının yarattığı hezimetler eleştirilir,  bu eleştiri de felsefi bir derinlikle ele alınır.

Gian Paolo Grattarola’nın çizgileriyle Sándor Márai.

Romanın arka fonunda bu temalar ele alınırken ilerleyen sayfalarda Csutora’nın komik ve eğlenceli halleri yerini bir felakete bırakacaktır. Ev halkı Csutora’yı sever ancak onun isyancı mizacı artık onları yormaya başlamıştır. O, köpek sezgisiyle rahatsızlık duyduğu herkese havlar, saldırır ve ısırır. Kontrol altına alınmaya çalışıldıkça daha da saldırganlaşır. Evin beyi onu artık cezalandırmaya karar verir ve ondan uzaklaşır. Bu uzaklaşma Csutora’nın dengesini iyice bozar, sevdiği sahibinin bu davranışını anlamlandıramaz. Sonunda hem hanımefendiye hem de beyefendiye hırçın davranıp ısırması tüm dengeleri alt üst eder. Csutora ve Beyefendi arasında bir boğuşma gerçekleşir ve Csutora evden gönderilir, bir süre sonra da bir yol kenarında ölecektir.

Yerine Jimmy King adlı bembeyaz tüylü, uysal, kibar ve cins bir köpek alınır ancak tüm bu iyi özeliklerine rağmen Csutora’nın yerini asla tutamayacaktır:

Belli belirsiz şunu hissediyor beyefendi: Csutora’nın yaşamında bıraktığı tüm bu saldırgan, kaba ve karanlık iz, Jimmy King’in iyilik ve güzellik dolu olumlu yanlarına rağmen gönlünde daha farklı bir yer tutuyor. Çünkü düşe kalka ilerlediği bu yaşam denilen yolculukta, yaptığı hata ve yanlışlıklar ona şunu öğretti: Biz insanlar genellikle güzeli, iyiyi, erdemi değil, bastırılan mükemmel olmayan, sinirli, yaşamda dişlerini göstererek bizle kavga eden şeyleri daha çok seviyoruz, ki bunlar erdem ve uyum değil, hata ve isyan dolu şeyler. Ders diyorsak, işte çıkarılabilecek küçük bir ders bu sevgili okur ve ister yaşamda olsun ister sanatta, eninde sonunda insan bu gerçekle yüzleşiyor, tıpkı bir köpek ısırığı gibi. (s.181)

Anlatıcı kahraman uyumlu ve uysal olmanın erdemini görememekten söz eder, bu duruma hayıflanır oysa uyumlu olmak bizlere öğretildiği gibi her zaman iyi bir özellik değildir. Burada şahsiyetli köpek Csutora’nın tarafında olmak sanki daha erdemli bir davranış gibi. Bağımsızlığın, özsaygının, her türlü kısıtlamadan ve otoritenin istilasından kurtulması için direnmesi, isyan etmesi gerekir. İnsan, tüm canlılar hatta doğa sadece özgürlük içinde tam olarak büyüyebilir. Sadece özgürlük içinde hareket etmek kendisindeki en iyiyi sunabilir. İşte Csutora’nın istediği yaşam da budur. Bu yaşamın mücadelesini vermiştir. Ancak insanmerkezli iktidar dünyasında belirlenen sınırlar onun belirsiz dünyasının özgürlüğüne izin vermez. Csutora  ağır bir bedel ödemek zorunda kalmıştır…

K24 – Şule Kaynar

LEAVE A REPLY

Please enter your comment!
Please enter your name here