Çepeçevre kuşatılmışken
ölüm pusuya yatmışken
(kaçıp deliğe sığınmış fare gibi çaresiz)
Alevlendikçe ruhun
bir kadında çare arayacaksın,
onun eline, dizine kucağına sığınacaksın.
Sadece sımsıcak kucak değil seni çağıran,
ürperten tutku değil,
çaresizliğin de ona iter seni.
İşte bu yüzdendir ki,
ölümün soluk yüzü çıkıp gelene kadar
sarılır kadınına onu bulabilen talihli. Sevmelisin!
Çifte yük ve
çifte hazine çünkü bu,
ama âşıksan, ve aşkında bile yalnızsan
Kuytularda çişini yapan
vahşi bir hayvan kadar
acınası ve muhtaç olacaksın.
Sığınacak liman yok başka.
Bıçağını ananın gırtlağına daya,
o kadar cesursan eğer.
Bak işte, çığlığını
anlayan kadın da çıkar karşına.
Ama yine de iter seni, ıssızlığa.
İnsanlar arasında
böyle yaşayamam ben
Acıların doruğunda.
Elindeki çıngırağını
sallayan terk edilmiş bir çocuk gibi
yapayalnız bir başına.
Onunla ya da onsuz
ne yapmam gerek?
Bulmalıyım bunu utanılacak da olsa
Nasıl olsa dışlıyor bu dünya,
ışıkta kamaşan gözlerde
düşlerden duyulan dehşetli korkuyla..
Kültür mü?
Aşıkların sevişirken çıkardıkları elbiseler gibi
saçılıyor üzerimden hızla.
Peki ama o nerede?
Ölümün üzerime sıçrattıklarıyla
boğuşmamı nasıl seyrediyor?
Ana doğururken,
bebek de acı duyar, ama,
çifte acıyı alçak gönüllülük dindirir, unutma.
Bana gelince; para getiriyor
acı dolu türküm, avucunca elince.
Fakat gölgem olacak hep bu utanç.
Yardım edin bana!
Siz çocuklar, gözleriniz
önünüze aksın onu gördüğünüzde!
Siz masumlar!
Zalim çizmelerin altında çığlık çığlığa,
haykırın; acım tarifsiz!
Siz sadık köpekler!
Ezilin tekerleklerin altında
inleyin; acım tarifsiz!
Siz gebe kadınlar!
Düşürün bebeklerinizi kanlı gözyaşıyla
katıla katıla; acım tarifsiz!
Siz insanlar!
Düşün, kırılsın kolunuz beliniz
sızıldanın; acım tarifsiz!
Siz erkekler! k
an dökün kadın uğruna
ve bağırın; acım tarifsiz!
Atlar, boğalar!
Yük taşımak için erkekliği burulanlar
böğürün: acım tarifsiz!
Dilsiz balıklar!
Buzun altında oltaya takılanlar!
sessiz çığlığınızla; acım tarifsiz.
Siz canlılar!
acıyla kıvranan canlar!
Alevlerle kavrulsun eviniz!
Küller içinde
Cansız yatarken bedeniniz
mırıldanın son gayretle; acım tarifsiz!
Son nefesine kadar duyacaksın!
Uzatmadığın elin neye yarar artık Z
alim nazınla bir başına kalacaksın
Çepeçevre kuşatılmışken
hayat pusuya yatmışken
Sığınabileceğim son limanı da yaktın.
çeviri: Tarık Demirkan
– József Attila –
NAGYON FÁJ
Kivül-belől
leselkedő halál elől
(mint lukba megriadt egérke)
amíg hevülsz,
az asszonyhoz ugy menekülsz,
hogy óvjon karja, öle, térde.
Nemcsak a lágy,
meleg öl csal, nemcsak a vágy,
de odataszit a muszáj is –
ezért ölel
minden, ami asszonyra lel,
mig el nem fehérül a száj is.
Kettős teher
s kettős kincs, hogy szeretni kell.
Ki szeret s párra nem találhat,
oly hontalan,
mint amilyen gyámoltalan
a szükségét végző vadállat.
Nincsen egyéb
menedékünk; a kés hegyét
bár anyádnak szegezd, te bátor!
És lásd, akadt
nő, ki érti e szavakat,
de mégis ellökött magától.
Nincsen helyem
így, élők közt. Zúg a fejem,
gondom s fájdalmam kicifrázva;
mint a gyerek
kezében a csörgő csereg,
ha magára hagyottan rázza.
Mit kellene
tenni érte és ellene?
Nem szégyenlem, ha kitalálom,
hisz kitaszit
a világ így is olyat, akit
kábít a nap, rettent az álom.
A kultura
ugy hull le rólam, mint ruha
másról a boldog szerelemben –
de az hol áll,
hogy nézze, mint dobál halál
s még egyedül kelljen szenvednem?
A csecsemő
is szenvedi, ha szül a nő.
Páros kínt enyhíthet alázat.
De énnekem
pénzt hoz fájdalmas énekem
s hozzám szegődik a gyalázat.
Segítsetek!
Ti kisfiuk, a szemetek
pattanjon meg ott, ő ahol jár.
Ártatlanok,
csizmák alatt sikongjatok
és mondjátok neki: Nagyon fáj.
Ti hű ebek,
kerék alá kerüljetek
s ugassátok neki: Nagyon fáj.
Nők, terhetek
viselők, elvetéljetek
és sirjátok neki: Nagyon fáj.
Ép emberek,
bukjatok, összetörjetek
s motyogjátok neki: Nagyon fáj.
Ti férfiak,
egymást megtépve nő miatt,
ne hallgassátok el: Nagyon fáj.
Lovak, bikák,
kiket, hogy húzzatok igát,
herélnek, rijjátok: Nagyon fáj.
Néma halak,
horgot kapjatok jég alatt
és tátogjatok rá: Nagyon fáj.
Elevenek,
minden, mi kíntól megremeg,
égjen, hol laktok, kert, vadon táj –
s ágya körül,
üszkösen, ha elszenderül,
vakogjatok velem: Nagyon fáj.
Hallja, mig él.
Azt tagadta meg, amit ér.
Elvonta puszta kénye végett
kivül-belől
menekülő élő elől
a legutolsó menedéket.
1936. október-november