Türkinfo sitesinin Macarca sayfalarını okuyanlar için István Flesch tanıdık bir isim. Sitemizin daimi yazarlarından ve Türkiye ile, Orta Doğu’daki gelişmelerle ilgili, ayrıntılı yorumlarıyla, bilgiye dayalı analizleriyle Türkiye’yi izlemek isteyenler için önemli bir kaynak oluşturuyor.
Bir Atatürk hayranı István Flesch’la kendi çalışma odasında oldukça samimi bir ortamda kitapların arasında sohbet ettik. Sohbetimiz sadece sevgili eşi tarafından hazırlanan lezzetli öğle yemeği arası için kesildi.
István Flesch yaklaşık 50 yıllık gazeteci. Artık emekli ve yazılarını sadece Turkinfo internet sitesi için kaleme alıyor.
Türkçeyi kendi kendine öğrenmiş. Konuşmayı öğrenmek için zamanı olmamış ama Türkçe okuyabiliyor. Bu şekilde düzenli olarak Türk basınını takip ediyor.
Genç bir gazeteciyken işinde mesleğini ğrenmesi için onu şehir dışına göndermişler. Burada insanlarla röportaj yapıyormuş. İnsanlarla olan röportajlarının kendisine çok büyük deneyim kazandırdığını söylüyor.
Daha sonraları yolu biraz da şans eseri Türkiye’ye düşmüş. Haber ajansında patronu yıl sonunda biraz para kaldığını ve bu paranın kullanılması gerektiğini söyleyip, ardından kendisini işaret ederek “başarılı genç bir gazetecimiz olarak Türkiye’ye gitmek istemez misin?” diye sormuş?
Dönemin Rus Başbakanı Türkiye’yi ziyaret edecekmiş. Günümüzde olduğu gibi bu o zaman da büyük bir olaymış. Çünkü Türkiye yeni bir dış politika izlemeyi amaçlıyor hissi veriyormuş. Türk hükümetinin Küba füze krizi sürecinde biraz yara aldığı anlaşılıyormuş. Bu nedenlerden dolayı hükümet yeni bir dış politika arayışındaymış.
İki Çekoslavak muhabir ile birlikte zamanın Rusya Başbakanı’yla bir mülakat gerçekleştirmişler. Mülakat sonunda, Çek muhabirlerle ortak gerçekleştirilen bu mülakatı her iki tarafın da kullanabileceği konusunda anlaşmışlar. Alçak gönüllükle “genç bir gazeteci olarak bu benim için güzel bir başarıydı” diyor.
Ortak mülakatı gerçekleştirdiği gazetecilerden biri patronubu ikna etmiş. Bu sayede 1969 yılında 5 yıl kalmak üzere Prag’a gitmiş. “Çocuklarımdan biri orada doğdu” diyor. Büyük oğlu da Prag’da okula başlamış. Prag’a gitmem benim için dönüm noktasıydı” diye ekliyor.
Daha sonra işi gereği sırasıyla Japonya’da ve ardından Almanya’da 5’er sene bulunmuş. Ülkesi Macaristan’ı geri döndüğünde farklı bulmuş. Dönüşü ilk demokratik seçimlerden sonrasına denk gelmiş.
Macaristan’da dış basından sorumlu şef editör olarak çalışmaya devam etmiş.
Macar haber ajansında yine aynı görevle 1996 yılında Türkiye’de bulunmuş. Dönemin Macaristan Cumhurbaşkanına eşlik etmiş. Türk Dışişleri tarafından da davet edilmiş.
Ülkesine döndükten sonra Atatürk ile ilgili kitaplar okumak istemiş. Ama sadece birkaç kitap mevcutmuş ve onların da yetersiz olduğunu söylüyor. Daha fazla okumak istemiş.
2000 senesinde Anıtkabir’i ziyaret etmiş. Ziyareti esnasında Ulu Önder ve tarihimiz hakkında kitaplar edinmiş. Daha sonra Atatürk hakkında bir şeyler yazmak istediğini fark etmiş.
Türkiye için “nüfusun ezici çoğunluğunun Müslüman olduğu bir ülkede bulunmak oldukça ilginç bir deneyimdi” diyor. Kütüphanesinde üç dilde Kuranı Kerim mevcut.
İsmet İnönü ile tanışamamış ancak görme fırsatı olmuş. İnönü için “hayatımda onun gibi başarılı bir asker görmedim” diyor.
“Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir”
István Flesch Avrupa’daki nazilerden kaçarak Türkiye’ye sığınan ve Üniversitelerimizde yıllarca çalışıp modern Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaşlaşmasına katkı sağlayan bilim adamlarının ülkemize Macar bilim insanı Fülöp Schwartz’ın katkılarıyla geldiklerini anlatıyor.
Atatürk İstanbul’da yeni üniversite kurmaya karar veriyor. Darülüfünün Üniversitesi’ni (şimdiki İst. Üni.) yeni bir hale getirip çağdaşlaştırmak istiyordu. Bu nedenle İsviçreli Profesörlerle iletişim kuruyor. Görüşmeleri Almanya’nın Hitler tarafından işgaline denk geliyor. Çoğunluğu Yahudi olan profesörler üniversitelerden ayrılmaya başlıyorlar. Macar profesör Fülöp Schwartz tarafından Nazilerin önünden kaçmak isteyen üniversite hocaları için onlara yardım eden bir komite kuruyorlar.
Komitenin amacı savaştan kaçan akademisyenleri ve ailelerini kurtarmak. Bu Türkiye için iyi bir şanstı çünkü Atatürk’ün de çok bilinen mesajında söylediği gibi “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir”. Bu vizyonla kurulmuş olan yeni Türkiye’nin akademisyenlere çok ihtiyacı vardı.
Hatta o zamanlar Albert Einstein İsmet İnönü’ye bir mektup kaleme almış ve özetle; ‘Ben sadık hizmetkârınız Prof. Albert Einstein! Almanya’dan 40 profesörle doktorun bilimsel ve tıbbi çalışmalarını Türkiye’de devam etmelerine müsaade vermeniz için başvuruda bulunmayı ekselanslarından rica ediyorum…’ demiştir. Einstein’in yolu Türkiye’ye düşmemiştir ancak onlarca yabacı akademisyen ülkemizin aydınlanmasına katkı sağlamıştır.
-Atatürk’teki büyüklük neydi? Sorusuna;
“O gerçek bir devlet adamı, asker. Ülkesinin kurtarabilecek kapasitede biri. Sadece ülkesini kuran değil, aynı zamanda kurtaran da. Onunla karşılaştıracak birkaç insan var.”
Bir tespiti daha var ve diyor ki
“Atatürk Hitlerin çok kötü bir adam olduğunun farkına varan ilk insanlardı. Büyük bir tehlike olduğunu erkenden fark etti.”
Bülent BALCIGİL – Türkinfo
İletişim: bulentbalcigil@gmail.com