Başkahramanları çocuk olan romanlar her zaman ilgimi çekti. Sahici ve samimi geldikleri için midir bilmem ama örneğin Zeze’nin, Oliver Twist’in ya da Beyaz Gemi’deki isimsiz çocuğun yaşadığı olayları unutsam bile hissettirdiği duygular hep unutulmaz oldu.
Pal Sokağı Çocukları da bu anlamda unutulmazlar arasına girdi bile… Dünya Çocuk Edebiyatı’nın bu önemli eserini daha erken yaşlarda okumayı çok isterdim. Eminim ki Nemecsek ve Boka çok daha kararlı, dürüst, cesur bir insan olmama katkı sağlardı.
Çocukluk ve ergenlik arasındaki bir yaş grubunda bulunan roman kahramanlarımız; kurdukları ordu ve dernekteki ilişkileriyle o yaş grubundaki gruplaşmayı, birbirleri arasındaki dostluğu, sadakati ve ihaneti, değer gördükleri şeyler uğruna canları pahasına savaşmayı tüm çıplaklığıyla gösteriyor.
Tüm olaylar; çocukların tek oyun alanı olan, yurt olarak gördükleri arsaları ellerinden alınmasın diye yaptıkları savaş üzerinden aktarılıyor. Çocukların buradaki hayal dünyalarının genişliği, masumluğu ve ortaya koydukları karakter kitabın başarısının temel nedeni olabilir.
Çocukların hissettirdiği duyguyu, kitabın çevirmeni Tarık Demirkan da çok güzel bir cümleyle özetlemiş: Dünyanın bütün çocukları Pal Sokağı’ndandır.
Yani Demirkan; dünyadaki tüm çocukların Pal Sokağı’nın ruhunu, onların en temiz, en masum yanlarını taşıdığını savunuyor.Bence de öyle; dünyanın bütün çocukları Pal Sokağı’ndandır…
Ama asıl mesele her şeye rağmen Pal Sokağı’nda çocuk kalabilmektir…
İşte tam da bu yüzden çocuk edebiyatına çok ama çok önem verilmelidir. Çünkü bugün ülkemizin ve dünyanın yaşadığı en büyük sorunun bu olduğuna inanıyorum; çocukken bir satır bile Muzaffer İzgü, Aziz Nesin, Gülten Dayıoğlu, Charles Dickens, Vasconcelos, Samed Behrengi, Jules Verne, Molnar okumamış ‘büyükler’ tarafından yönetiliyoruz.
Yağız Barut – Gazeteci