“İmzalanmış bir barış antlaşmasını değiştirmek! Bunu dünyada en büyük bir devlet adamı Atatürk yaptı. Lozan Antlaşması ile Sevr Antlaşması’nı sildi. Ve Anadolu’nun 775 bin kilometrekaresi kurtarıldı. Bu dünyanın en büyük olayı. Biz Macarlar aynı senelerde cezalandırıldık. Bizim Atatürk gibi bir generalimiz, politikacımız, kahramanımız olmadığı için o zamanlar ‘Macaristan-Avusturya Krallığını yıkan’ Trianon Antlaşmasını imzaladık, Fransa’da. Atatürk’ün ne büyük insan olduğu inanılmaz! Çünkü bunu kimse yapmadı”(1). Bu sözleri annesi cibal ve babası keman çalan Macar asıllı 1930 Adana doğumlu Klara Janos söyler. Birinci Dünya Savaşı nedeniyle Macaristan’da işsizlik baş gösterir. Mühendis ve öğretmen olan bu çift Adana’da açılan teknik okul için gelirler. Ancak 5 yıllık sözleşmeleri bitince Macaristan’a dönmelerini Atatürk istemez. Atatürk, György ve eşini kızlarıyla birlikte Ankara’da kurulacak demir fabrikasının müdürü olarak ve yine dolgun bir maaşla beş yıl daha bu kez Ankara’daki kendi çiftliğine yerleşmeye davet eder.
ÇİFTLİKDEKİ BEYAZ PİYANO
Böylece Klara için “bir masal” dediği çiftlikte geçireceği, kendisinden sevgi ve bir birey olarak saygı gördüğü Atatürk’lü yıllar başlar. Melek Çolak’a göre (2006, İlke Dergisi): “Çiftlik harika bir yerdi. Havuzlar, yüzme havuzları… Çok güzel gezinti yolları ve Atatürk’ün tepede bulunan güzel köşkü hayatımda hiç unutmuyorum. Atatürk’ün köşkte beyaz piyanosu vardı. Okul çağına geldiğim zaman St. George Avusturya Kız Lisesi’ne gönderilmiştim. O zaman piyano çalmayı öğrenmiştim. Tatillerde Ankara’ya geldiğim zaman işte o köşkte bu beyaz piyanoyu çalmama izin verildi, ne zaman istersem. Tabi evde bekçiler ve ev hanımları bir de ‘o kadar güzel ve büyük gülleri’ olan bir bahçe vardır.”
1934 yılında Atatürk’ün isteği üzerine Ahmet Adnan Saygun’un bestelediği Özsoy Operası ziyarete gelen İran Şahı Rıza Pehlevi onuruna Ankara’da sahnelenir. 1936’da Ankara Devlet Konservatuvarı kurulur. Oradaki çalgılar yurtdışından döviz ile alınmaktadır. Bunun üzerine Atatürk Başbakan İsmet İnönü’den Türkiye’de yerli bir piyanonun yapılmasını ister. Örnekleri II. Abdülhamit zamanında görülmüştür. Musiki Dergisine (2) göre “Türk Milli Musikisinin Türk Halk Musikisi temeli üzerinde” geliştirilmesi girişimleri başlamış ve epey ilerlemiş, Alman besteci ve viyolonist Paul Hindemith ve belediyelerin işbirliği ile musiki eğitimimiz örgütlenerek “Sahibinin Sesi ve Columbia” şirketlerince 130 kadar halk ezgisi plağa alınması aynı döneme rastlar. En eski ve her ikisi de Asya kökenli olan Türk ve Macar Musikisinin arasında bir bağ olup olmadığını merak eder ünlü Macar bestecisi Bela Bartok (1881-1945). Beklediği davet gelince Macar Hükümetince folklor tetkiklerinde bulunmak üzere Türkiye’ye gönderilir. Kendisine besteciler Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses ve Ülvi Cemal Erkin eşlik eder. 16-29 Kasım 1936 tarihleri arasında Adana-Osmaniye merkez olmak üzere “ilksel” yani fazla değişime uğramamış şartlarda yaşayan göçebe yörüklerin Toroslarındaki kışlaklarına ziyaretler yapılmasının nedeni de bilimseldir. Çünkü “eski musikinin bütün özgün niteliklerini muhafaza etmiş olmaları” varsayılır. Araştırma ne denli küçük ölçekli olursa olsun ezgilerin yüzde 20’sinin Macar Müziği ile benzerlik göstermesi, büyük ölçekli bir çalışmada benzerliğin yüzde 90’a varabileceğinin işaretidir. Bartok’a göre gerek Macar müziğinin; gerek Macarca’nın ve soylarının kökeni 1000 yıl öncesindeki Türk izlerini taşır.
T.C. ANKARA PİYANOSU
Kastamonu’dan marangoz Taşköprülü Mehmet Efendi, Sıtkı Akarsu’ya göre, 1904 yılında yol inşaatı için orada bulunan İtalyan mühendis Carlo’nun evinde gördüğü piyanonun krokisini ondan alır. Yarım alet ve edevatla, işçiliği her yerinde aynı olmayan, tuşları çakıyla oyulmuş bir piyano yapar. II. Abdülhamit’e bu piyano vali tarafından armağan edilir, ardından marangozluğa meraklı padişahın davetiyle Mehmet Efendi ailesiyle İstanbul’a gider. Orada 6 piyano daha yapar, pek çok piyanoyu da tamir eder. Ömer Polat’a göre Atatürk’ün istediği piyanonun yapılması için 1942 Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu içinde 2. Erkek Sanat Enstitüsü’ne bağlı müzik aletleri bölümü açılır. Bütün enstitülerden en iyi 8 öğrenci seçilir ve kulak eğitiminden geçirilir. İçlerinden öğretmen tayin edilen İbrahim Sakarya ve Bahri Yakut ile özgün Türk Piyanosu yıl sonu sergisi için hazırlanır. 1948’de “Modern mekanizmalı, demir şasili, Avrupa ayarında” olan bu piyanonun ses ve tınısı mükemmeldir. Piyanoya 2. Sanat Enstitüsü ismi verilir ve şu anda Kastamonu’da Vedat Tek Kültür Merkezinde görülebilir.